2009 Mayıs ayından beri, yani 15 yıldır Twitter (X) kullanıyorum. 2016 yılından beri de onaylı, yani mavi tikli bir kullanıcıyım. Elon Musk’ın platformu satın almasıyla birlikte mavi onay işaretim geri alındı, ardından aylık bir ücret karşılığı geri verildi.
Twitter (X) kullanımını çok uzun zamandır yalnızca bir alışveriş olarak gördüğüm için ödeme yapmayı çok dert etmedim. Düzenli yazı yazıyor, podcast kaydediyor, başka programlara katılıyorum. Bu gibi profesyonel işlerimi sürekli duyurmaya ihtiyacım var ve Twitter da bunun için bir araç.
Yoksa kişisel kullanım anlamında Twitter’ı uzun zaman önce bıraktım. Oradaki tartışmalara hiç bulaşmıyorum (Tabii bir iletişim profesyoneli olduğum için, çalıştığım kişi ve kuruluşları ilgilendiren durumlar, krizler ya da yazı konuları için sürekli tarama ve gözlem yapıyorum. Ancak bunu “kullanım” olarak değil, işimin bir parçası olarak görüyorum).
Özellikle son ABD seçiminden sonra Twitter’ı gürültülü bir şekilde bırakma modasını gülümseyerek izliyorum. Bu gülümsemenin içinde iki temel soru var: Birincisi, bugüne kadar sizi engelleyen neydi? İkincisi, yeni ne gördünüz acaba?
Burası Elon Musk aldıktan sonra toksik olmadı çünkü. Asıl sorun, platformun kendisinden çok internetin birkaç büyük platform üzerinde merkezileşmesiyle oluşan toksik yapıda. Ayrıca keşke “bıraktım” deyip hesabı kapatınca bu iş bitseydi.
Twitter’ı gerçekten bırakmış olmak için o zihniyetten de kurtulmak gerekiyor bence. Bu nedenle, Twitter zihniyetinden kurtulmak için 8 maddelik bir soru cetveli hazırladım. Terk etme nedenlerimiz arasında bu gibi sorular varsa, gerçekten bırakmaya yakınız bence. Yoksa aynı zihniyeti başka bir yere taşıyor olabiliriz.
1. Her şeyden anında haberdar olmak zorunda mıyız?
Sosyal medyanın bizi zorladığı, her haberi anında duyma ve anında kanaat geliştirme hali var. Bunun büyük bir saçmalık olduğunu içselleştirmeden Twitter’ı bırakmış sayılmayız. Bazı şeyleri, ancak üzerinden zaman geçip olgunlaştıktan sonra gerçekten öğrenebiliriz. Sosyal medya bize haberin ham halini parça parça sunar ve kafamızda birleştirmemizi bekler. Bu işleyişin ve aceleciliğin yanlış olduğunu gördüysek, elde var bir.
2. Bağlam çöküşünün farkında mıyız?
Twitter öyle bir yer ki Nobel ödülü kazanmış bir ekonomistin kendi uzmanlık alanındaki görüşleri ekonomi hakkında hiçbir eğitimi olmayan biri tarafından değersizleştirilebilir. Bir uzman ile bir cahili aynı cümlede iki eşit taraf gibi buluşturan bu akış sorunludur. Bunun adı bağlam çöküşüdür (context collapse). Eğer bırakma motivasyonlarımızdan biri buysa doğru yoldayız.
3. Doğrulama refleksimiz var mı?
Twitter’ı bırakmış olabiliriz, ama bunu yaparken doğrulama bilinci kazandık mı? Örneğin, WhatsApp’tan, Instagram’dan veya başka bir yerden gelen haberleri güvenilir kaynaklardan doğrulamayı alışkanlık edindik mi? Twitter’ı bıraktıktan sonra, haberi yine bir sosyal medya platformundan almayı bekliyor ya da alıyorsak Twitter zihniyetini tamamen terk etmiş sayılmayız.
4. Sosyal medyada sessizce izleyenlerin farkında mıyız?
Twitter veya başka sosyal medya platformlarında konuşanlara gereğinden fazla anlam yüklüyoruz. Şöyle düşünelim: Bu platformlar bir araştırma örneklemi olsaydı toplumun ne kadarını temsil ederdi? Toplumun, atıyorum %20’sinin görüşüne maruz kalarak %100’ü hakkında çıkarım yapıyor, siyasetimizi belirliyor olabilir miyiz? Gördüklerimiz bir yanılsama olabilir mi? Konuşanların toplumu gerçekten temsil etmediğini ve manipüle etmeye çalıştığını fark ederek platformu bırakıyorsak, bu anlamlı bir adım olur.
5. Sosyal medyada kendi zaaflarımıza yenildiğimizi fark ettik mi?
İnsanız, duygusal zaaflarımız ve önyargılarımız var. Sosyal platformların modeli bunları hacklemek üzerine kurulu. Hemen duygulanmamız, öfkelenmemiz ve paylaşmamız onların yararına. Bu hackleme yöntemini fark ederek Twitter’dan ayrılıyorsak ne güzel. Ancak benzer bir davranışı başka platformlarda sürdürüyorsak bu zihniyetin hâlâ içimizde yaşadığını kabul etmeliyiz.
6. Yankı odamızın dışına çıkabildik mi?
Sosyal platformlar bizi kendi bakış açımız içine hapsetmiş olabilir. Eğer sadece kendimiz gibi düşünenleri görüp görüşlerimizi pekiştiriyorsak bu bir sorun. Eğer Twitter’ı bırakma nedenimiz bu sorunu fark etmekse gerçekten o zihniyetin dışına da bir adım atmış sayılabiliriz. Ancak bilakis kendimiz gibi düşünmeyenleri daha fazla görmeye başlamak, örneğin; ABD örneğindeki gibi sağ etkileyicilerin daha görünür olması sorunsa, üzerine bir daha düşünelim. Çünkü Twitter zihniyeti tam da bu: Hep haklıyım, hep haklı kalacağım ve haklılarla bir arada olacağım yanılgısı.
7. Bizi öfkelendiren şeyler üzerine eleştirel düşünebiliyor muyuz?
Twitter’da bizi öfkelendiren şeyler iki türlü. Birincisi; gerçekten bizi öfkelendirmek için yapılan ve algoritma tarafından köpürtülen paylaşımlar. Troller, botlar, algı operatörleri bunun için özellikle çalışıyor. Bu paylaşımlar aynı fikirde olduğumuz cenahtan da gelebilir. Yani birbirimizi gaza getirerek öfkeyi büyütüyor olabiliriz. Bu oyunu fark ettiysek anlamlı bir farkındalık kazanmışız demektir. İkincisi; dünyada bizimkinden farklı görüş ve bakış açılarına olan tahammülsüzlüğümüzden kaynaklanan öfke. Kendi fikrimizi pekiştirmeyen yaklaşımlara öfkeleniyorsak, bunları sadece linç olarak algılıyorsak bu bir problem. Eğer aslen bunun için platformu bırakıp yeni bir yer arayışına giriyorsak, Twitter’ı terk ederken onun kutuplaştırıcı zihniyetini de yanımızda götürüyor olabiliriz.
8. Aşırı duyarlılık tuzağının farkında mıyız?
Sosyal medya bazı konularda bizi aşırı duyarlı hale getirip sonra hızla unutturur. Tek bir vaka çözüldüğünde tatmin olup sistemsel sorunları göz ardı ederiz. Bu “trend topic duyarlılıkların” farkına varmışsak bu iyiye işaret.
Twitter’ı bırakmak deyince benim aklıma ilk düşen sorular bunlar. Sorular çoğaltılabilir elbette. Cevaplar da çeşitlendirilebilir, üzerine tartışılabilir. Bu ve bu gibi soruların farkındaysak illa hesabı kapatmak bile gerekmez. Asıl zihniyetle yüzleşme başlamıştır zaten. Bu öyle bir zihniyet ki siyasete hâkim oldu, demokrasilerin altını oydu. Her şeyden önce bu zihniyeti terk etmemiz gerek. Platformlar teferruat.