Sağlık Bakanlığı 'Normal Doğum Eylem Planı' başlattı. Normal doğum ya da doğru tabirle "vajinal" doğum sezaryenden daha mı makbul? Bunun tartışmasını yapamam. Sadece kendi hikayemi anlatacağım. Cevabı isterseniz siz verin.

Hamileliğimin ilk aylarında yogaya gitmiştim. Özel bir ilgim olduğundan değil, eve en yakın aktivite o olduğu için. Biraz da neymiş bu hamile yogası merakımdan.

İlk derste eğitmen katılımcıları tanımak için sorular soruyordu. Adın ne, ilk çocuğun mu, daha önce yoga yaptın mı…

Sonra bütün sınıfa topluca sordu: Aranızda hastanede doğum yapmayı düşünen var mı?

Yanlış mı anladım acaba diye tereddüt ettim. Hastanede doğurmayıp da nerede doğuracaktım?

O sırada eşimin işi nedeniyle ABD’deydik. Yaşadığımız Kaliforniya eyaleti ülkenin belki de en “doğalcı” bölgesi. Bir sürü doğal yaşam ve sağlık trendi oradan çıkıyor. Doğum için de aynı şey geçerliydi. Doula (bir tür ebe) yardımıyla evde doğum yapmak, evin küvetinde suda doğum yapmak, hiç ağrı kesici almamak, epidural anesteziyi haşa aklından bile geçirmemek “havalı” bir şeydi.

Yok yanlış anlamamışım, eğitmene göre “normal” olan evde doğurmaktı,  o yüzden hastaneye gidip gitmeyeceğimizi soruyordu. Bir ara “epidural anesteziye hiç ihtiyacınız yok, hepiniz doğum yapabilecek kadar güçlüsünüz” gibi bir şeyler söyleyince dersin sonunu zor getirdim, matımı topladım bir daha da gitmedim. Doğrusu, eğitmenden etkilenirim, gaza gelirim, kafam karışır diye korktum. Kendimi evde doğum yaparken hayal edemedim.

Ne kadar doğru bir karar verdiğimi 7,5 ay sonra doğuma girdiğimde anlayacaktım.

Belki duydunuz, Sağlık Bakanlığı sezaryenle doğumu azaltıp anne adaylarını vajinal doğuma teşvik etmek için Normal Doğum Eylem Planı başlattı. Emine Erdoğan da projeye destek veriyor. Hem Erdoğan hem de Bakan Kemal Memişoğlu konuşmalarında özete “Normal olan normal doğumdur” dedi. Detayları dünkü haberimizden öğrenebilirsiniz.

Bu tip konuşmalar eskisi kadar şiddetli olmasa beni tetikliyor, kendi olumsuz deneyimimi yeniden yaşıyorum. Size de anlatayım, bir perspektif olur.

ABD’de benim gibi bir devlet üniversitesinin hastanesinde doğum yapacaksanız seçme şansınız yok. Doktorunuz gerekli görmediği taktirde sezaryen olamıyorsunuz.

O gün geldi, sabaha karşı sancılar başlayınca hastaneye gittik. Kayıt odasında beklerken hemşireye kendimi iyi hissetmediğimi çok ağrım olduğunu söyledim. “Doğum zor bir şey, kolay olsa “labor” demezdik” diye cevap verdi. İngilizce’de ‘labor’ın iki anlamı var. Biri doğum diğeri emek, iş,  işçilik. Hemşire “çekeceksin” diyor yani.

Nihayet yatırdılar ve sonraki 12 saat boyunca hemşireler geldi gitti, geldi gitti, geldi gitti. Şanssızlık, beni hamilelik boyunca takip eden doktor o gün izinli olduğu için tanımadığım bir doktor bir iki kez geldi gitti. Sancılarım artıp dayanamayacak gibi hissedince epidural anesteziyle ağrımı kestiler. Uyudum uyandım, yürüdüm yattım ama bedenim bir türlü doğuma hazır hale gelemedi.

Bu arada ateşim çıktı iyice halsizleştim ve 12 saatin sonunda yalnızca benim değil bebeğin içeride zorlandığı görünce bir sedyeye aldılar ve filmlerdeki gibi koşarak ameliyathaneye götürdüler. Öyle bir telaş vardı ki “Demek ki ömrüm Amerika’da bir hastane odasında bitecekmiş” diye düşündüm. Korkudan bağırmaya başladım. Neyse akıllı bir doktor benden daha sert bir şekilde “sus” diye bağırdı da şoktan çıktım.

“Bebek iyi mi” diyorum, “bir şey söyleyemeyiz” diye cevap veriyorlar. Kocam yanımda sakin ol diyor ama o da perişan olmuş. Söylesenize kardeşim, bu hastanede 30 yıldır herhangi bir doğumda anne ya da bebek kaybedilmedi diye ben de rahat bir nefes alayım! Bunu sonradan sordum da öğrendim.

12 saatte gelemeyen bebeği üç dakikada acil sezaryenle karnımdan alındı ve sarılıp sarmalandı, göğsüme kondu.

Asıl mesele şimdi başlıyor

Vajinal diye başlayıp acil sezaryenle biten yalnızca benim doğumum değil, bunu yaşayan çok sayıda kadın var. Çok tatsız bir deneyim de olsa yaşadıklarımı normal karşıladım.

Sonra beni bir bölüme aldılar, uyumuşum. Uyandığımda aklıma ilk ne geldi biliyor musunuz?  Normal doğurmayı beceremedim diye düşündüm. Dokuz ay boyunca “normal doğum” vurgusu o kadar baskındı ki olamayınca bir başarısızlık duygusu geldi içime oturdu.

“Aman sen de çok hassasmışsın” diye düşünüyor olabilirsiniz. Ama biliyor musunuz benim gibi sezaryenle doğurduğu için kendini “başarısız” hisseden çok kadın var. Özellikle de “normal” doğumun normal bir şekilde ele alınmayıp kutsandığı ülkelerde.

The Guardian 27 Ağustos’ta İngiltere’de yapılan geniş çaplı bir araştırmaya dayanarak bir yazı yayımlandı. İngiltere’de de ABD’dekine benzer şekilde vajinal doğum idealize ediliyor. Araştırmada pek çok kadın “normal” doğum yapmadığı ya da yapamadığı için kendini başarısız hissettiğini söylemiş. Bu yetersizlik hissinin bir kısmının doğal doğumu teşvik eden National Childbirth Trust /Ulusal Doğum Vakfı’nın yaklaşımıyla ilgili olduğu düşünülüyor. Doğal doğumun faziletleri o kadar vurgulanıyor ki sezaryen olan kadınlar “ideal bir doğum deneyimini” kaçırdığını düşünüyor. Üstelik bu keyfi değil tıbbi gereklilikten kaynaklanan bir sezaryen olsa da suçluluk ve başarısızlık duyguları yaşıyor.

Benzer bir durum emzirme konusunda da var. Elinde olmayan sebeplerle de olsa emziremeyen kadın kendini son derece suçlu hissedebiliyor. Ama bu bambaşka bir yazının konusu.

“Acaba doğru yapıyor muyum” annelerin (ve babaların) kendilerine zaten gereğinden fazla sordukları bir soru, içlerini kemiren bir kurt. Buna devlet eliyle yenilerini eklemeye gerek var mı? Sağlık Bakanlığının ‘Normal Doğum Eylem Planı’nın sosyal medya kampanyasında “Normal doğum yapan anneler ile bebekleri arasında ilk andan itibaren sağlıklı bir bağ kurulur” deniyor, sezaryenle doğan çocuklarla bu bağ kurulamıyor mu? Vajinal doğumla dünyaya gelen çocuk “Anneciğim başardık” diyor. Biz başaramadık mı?