“1899 yılının bir sonbahar akşamı, Direklerarası’nda Kel Hasan Efendi’nin sahneye koyduğu ‘Rüyada Taaşşuk’ adlı oyununu izleyenler arasında, 25 yaşındaki Hukuk Mektebi son sınıf öğrencisi Mahmut Saim de vardı. Gözünü hafifmeşrep genç kız rolündeki Viktorya’dan ayıramıyordu. 17 yaşındaki oyuncudan o kadar etkilenmişti ki, kendisini görebilmek için kumpanyanın tüm oyunlarını izlemeye başladı. Artık kulise girip çıkıyor, selamlaşmaya başladığı Viktorya’ya daha fazla yanaşmanın yollarını arıyordu. Bir oyun sonrası aklına annesinden para isteyip Viktorya’ya hediye almak geldi. Elbette âşık olduğu tiyatro sanatçısına hediye alacağını söyleyemezdi, usturuplu bir yalan bulmalıydı.
Mahmut Saim o akşam tiyatrodan eve yürürken annesinden nasıl para koparacağını buldu. Hukuk Mektebi son sınıf öğrencilerine avukatlık bürosu kurma hakkı tanındığını, birkaç sınıf arkadaşıyla birlikte kendi bürolarını açacaklarını söyleyecekti. Oğlunun okulu bitirip avukat olacağı günü dört gözle bekleyen annesi hiç ikiletmedi, bütün birikmiş parası olan 50 altın lirayı şükür duaları eşliğinde oğluna verdi. Annesinin eline tutuşturduğu parayı alan Mahmut Saim, bu olayın hayatının ilk dolandırıcılık vakası, annesinin de ilk kurbanı olduğunu bilmiyordu. Ertesi gün evden çıkıp kendini Beyoğlu’na attı, devrin meşhur mağazalarından birinden Viktorya için bir şapka seçip hediye paketi yaptırdı.”
Mahmut Saim’in hikayesini Cengiz Erdinç ve Murat Toklucu’nun meşhur dolandırıcıları anlattıkları ‘Kanun Dışında: Serseriler, gangsterler, dolandırıcılar, soyguncular’ kitabından aldım. Sayfaları çevirip hikayesine vakıf oldukça gördüm ki bu işi ihtiyaçtan değil basbayağı “meslek aşkıyla” hatta biraz da bağımlılıkla yapmış.
Genç adamın girmediği dolandırıcılık alanı yok gibi. Kısa süre sonra “Avukatlık bürosunu büyüteceğim” diyerek annesini ikinci kez dolandırıyor. Matbaa kurup peşin para aldığı yazar adaylarını dolandırıyor, matbaaya ortak aldığı insanları dolandırıyor, kum falı bakıyor, hocalık yapıp nefesinin kuvvetini duyanları dolandırıyor, sahte kolonya sattığı Anadolu esnafını dolandırıyor… Hatta alanı geniş tutmak için ‘İş Bitirgenliği Acentesi’ diye bir şirket adına ilanlar verip önüne çıkan her fırsatı değerlendiriyor.
Mahmut Saim defalarca hapse girip çıktıktan sonra 1941’de Son Posta gazetesinin teklifi üzerine anılarını yazmaya başladı. Maceraları o kadar ilgi gördü ki rakip Vatan gazetesi de kendi “dolandırıcı – yazar”ını çıkardı. Saim yazılarında tövbe ettim diyordu ama bu arada bir dergi çıkaracağını söyleyip abonelik satarak yine dolandırıcılık yapınca 1944’te kimbilir kaçıncı suçundan hapse girdikten bir süre sonra, geride okumaya doyamadığım renkli bir hayat bırakıp öldü.
Diğer suçlara göre çok daha ilginç
‘Kanun Dışında’nın yazarlarından Murat Toklucu “Bence dolandırıcılık hikayeleri dinleyene ya da okuyana kendini olduğundan akıllı hissettiriyor. Asla mağdurun yerinde olamayacağımızı, böyle bir şeye kesinlikle kanmayacağımızı düşünüyoruz” diyor.
Ama asıl cazip yanı genellikle şiddet içermemesi ve diğer suçlara göre daha ilginç öğeler barındırması: “Ortada zeki bir dolandırıcı, sinsice hazırlanmış bir plan, inanılması güç bir yalan ve bu yalana inanılmaz biçimde inanan saf bir kurban var. ‘Şaka gibi’ deriz ya, dolandırıcılık vakaları gerçek anlamıyla şaka gibidir. Dolandırıcılık öykülerine böyle yaklaşmak bize has bir durum değil ama bizde ilave bir sempati de vardır dolandırıcılara karşı. Birçok insan kendisine dokunmayan üçkağıtçıyı sever, ‘Kurnaz adam’ der, ‘Helal olsun yolunu buluyor’ der.
56 yaşında jigolo, hem de gold üye
Mahmut Saim’le başlayan ‘Kanun Dışında’ üç sene önce onlarca erkeği dolandıran jigolo çetesinin akla zarar hikayesiyle bitiyor. Onu da diğer yazar Cengiz Erdinç anlatsın: “İnternet üzerinden ‘Jigolo aranıyor’ diye duyuru yapmışlar, başvuran binlerce kişiyi kurdukları çağrı merkezinden arayıp ‘sisteme kayıt ücreti’ adı altında yüklü miktarda para almışlar. Bununla da yetinmemişler, gold üye yapma vaadiyle arayıp bir kez daha para almışlar. Polise şikayetçi olan başvuru sahiplerinden birisi 56 yaşında. Jigoloların kaydedildiği bir ‘sistem’ olduğuna inandığı gibi o yaşta jigolo olarak ilgi görebileceğine de inanmış, çeteye bir değil tam beş kez para kaptırmış.”
Mahmut Saim’in dolandırıcılıktaki istikrarına, jigolo sisteminin “gold üyesi”nin saflıktaki ısrarına ve kitapta anlatılan diğer hikayelerin kahramanlarına gülmeyeceğiz de ne yapacağız.
Ama ‘Seçilbank’ dolandırıcılığı güldürmüyor, hatta ürkütüyor. Üretmeden zengin olma arzusu, açgözlülük, borsa manipülasyonu, doğrudan dolandırıcılık hep vardı ama bugün bu çeşit olayları daha sık ve boyut olarak da daha büyük görüyoruz. Üstelik çoğuna şiddet eşlik ediyor.
Bu olaylar “yasal” dediğimiz karmaşık finans sisteminin kendisinin bir tür dolandırıcılık olduğunu gözümüze gözümüze sokuyor. Telaffuz edilen rakamlar, çuvallarda taşınan paralar geçim sıkıntısı içindeki insanlara kendini daha da çaresiz hissettiriyor. En kötüsü de adalete güvenmediğimiz için olup biteni bütün çıplaklığıyla göreceğimizden ve bu işe karışan herkesin hak ettiği cezayı alacağından emin olamıyoruz.
Kaybedecek çok şeyi olanlarla kaybedecek hiçbir şeyi kalmayanların bir arada yaşadığı dünyada dolandırıcılık nostaljisi yapmam işte bu yüzden.