‘Obama’ dünyanın en ünlü soyadlarından biri olsa gerek. Barack Obama 2008-2016 yılları arasında iki dönem ABD başkanlığı yaptı. İlk siyah başkandı, genç ve dinamikti. Karısı Michelle Obama da en az onun kadar güçlü, proaktif bir karakterdi. Çift bugün de medya ve film dünyasında yaptıkları işlerle konuşuluyor.
Obamalar Beyaz Saray’a taşındıklarında kızları Malia 10, Sasha 7 yaşındaydı. İkisi de klişe tabirle “dünyanın gözü önünde” büyüdü, yetişkin birer kadın oldu.
Kariyerine film endüstrisinde devam eden 25 yaşındaki Malia Obama’nın ilk yönetmenlik denemesi ‘The Heart’ geçen ay Sundance Film Festivali’nde gösterildi. Ancak filmin kredilerinde yönetmenin adı ‘Malia Ann’ olarak yazıldı.
‘Ann’ Malia’nın “orta adı.” ABD’de hemen herkese ikinci bir isim konur. “Middle name” kimliğe ikinci isim olarak yazılır, ama günlük hayatta kullanılmaz. Bizde tam tersi, iki isimli kişiler genelde ilk yazılan ismi kullanmaz. Malia’nın Obama’yı atıp soyadı gibi kullanmaya karar verdiği ‘Ann’, 52 yaşında yumurtalık kanserinden ölen babaannesi antropolog Ann Dunham’dan geliyor.
Kariyerinin başında genç bir kadın ‘Obama’ gibi güçlü bir soyadından neden vazgeçer? Belki tam da bu sebeple “çok güçlü bir soyadı olduğu için.”
Malia Ann’in bu konuda doğrudan bir açıklamasına rastlamadım, ama çoğu kişi, güçlü bir soyadına yaslanmadan kendi yetenekleri ile var olmak için bu kararı aldığını var saymış. Tepkiler ise çok farklı.
10Haber’deki arkadaşlara “Obama’nın kızı aile avantajıyla değil kendi çabalarıyla yükselmek için soyadını kullanmamaya karar vermiş” dediğimde itirazlar yükseldi. Biri alaycı bir yaklaşımla “Şimdiye kadar kullandığı yeter” diye yorum yaptı. Bir diğeri “Bu da bir strateji olabilir, belki de mütevazılığa ‘oynuyordur’” dedi. Bu tür yorumların yüzlercesi sosyal medyada da yapıldı. “Adını değiştirdi, ama yüzü gayet açık görünüyor, herkes onun kim olduğunu biliyor” dendi.
Armut dibine düşüyorsa Malia Ann akıllı bir kadın olmalı. Eminim ne yapsa bazılarını memnun edemeyeceğini çoktan anlamıştır. O yüzden Obama soyadıyla da devam edebilirdi. Yine “nepo bebeler“in bu kadar konuşulduğu bir dönemde kendi adıyla yürümek istemesi bana güzel geldi.
Nicolas Cage Francis Ford Coppola’nın yeğeni miymiş!
İnsanların ünlü veya başarılı ailelerinden uzak durmak istemesi yeni bir olgu değil.
Oyuncu Nicolas Cage’in bir Coppola olduğunu biliyor muydunuz? Aktör, yönetmen Francis Ford Coppola’nın yeğeni ama baştan beri bir Marvel karakteri olan Luke Cage’den esinlenerek ‘Cage’ soyadını kullanıyor.
Elvis Presley’nin torunu oyuncu Riley Keough dedesinin ve annesinin şöhretini kullanmamaya özen gösterdi. Lily Collins soyadını değiştirmedi, ama oyunculuk kariyerini inşa ederken İngiliz müzisyen Phil Collins’in kızı olduğunu vurgulamadı. Müzisyen David Bowie’nin film yönetmeni oğlu Duncan Jones babasının gölgesinde kalmamak için kariyerinde ilk ve orta adını kullanmayı tercih etti. Çoğu kişi caz müzisyeni Norah Jones’un Hintli müzisyen Ravi Shankar’ın kızı olduğunu hiç bilmedi.
Malia Ann ünlü olduğunda henüz çocuktu, babası şimdi başkan seçilseydi bir Obama olduğunu belki de çok daha az kişi bilecekti.
Belçim Bilgin ya da ‘B’
İsim değiştirmek deyince aklımda bir de Belçim Bilgin var. Geçen ay katıldığı röportajında okudum (dinledim); yurt dışında yaşayan ve çalışan oyuncu adını harf olarak kısaltmayı düşünüyormuş. Bundan sonra kendini ‘B’ diye tanıtacakmış. Bir sebep adının anlaşılmaması, zor telaffuz edilmesi. Diğeri de kendi deyimiyle “isimlerin öneminin olmaması.”
‘B’ (be) İngilizce’de “olmak,” “var olmak” demek. Bu bakımdan Belçim Bilgin’in şansına anlamlı bir harf düşmüş. Yine de kulağa “havalı” gelse de “isimlerin ne anlamı var ki” sözüne katılamıyorum.
Burada kendi ismimi “Z” olarak kısaltma hikayemi anlatmanın yeri geldi. Seneler önce ABD’de yaşadığım bir dönemde bir iş ve işçi bulma ajansına kayıtlıydım. Buralardan giriş seviyesinde geçici işler bulmak mümkün. Ben de bu şekilde birkaç farklı işte çalışarak hayatın normal akışında tecrübe edemeyeceğim şeyler yapabildim. Üstelik “deneyimlemek” moda bile değildi o zaman!
Bir keresinde de yılbaşı öncesi yoğunlaşan alışveriş sezonunda çok katlı lüks bir mağazadaki satış görevi işini kabul ettim.
Nordstrom’da benim gibi birkaç günlüğüne çalışacak geçici elemanlarla birlikte kısa bir eğitim aldık, işe başladık.
Zeynep hemen anlaşılan bir isim olmasa da yabancılar iyi kötü telaffuz ediyor. Ama o gün artık şanssız günüm müydü yoksa iş arkadaşlarımın çoğu Türkiye diye bir ülke olduğunu bilmeyecek kadar yabancı kültürlere kapalı mıydı bilmiyorum, ama kimse adımı doğru düzgün söyleyemedi, hatırlayamadı.
Baktım olmayacak “Bana Z deyin” deyiverdim. Onların işi kolaylaştı fakat olan bana oldu. Hiç alışık olmadığım bir işi yaptığım yetmiyormuş gibi onlar “Z” dedikçe kendimi bir uzaylı, bir robot gibi hissederek iyice yabancılaştım. Biraz da ilginçlik olsun diye çıkarttığım icat yüzünden zaten toplamda üç gün sürecek işten ertesi gün affımı istedim.
“B” harfini kullanmaya başladıktan sonra Belçim Bilgin kendini nasıl hissedecek, samimiyetle merak ediyorum.