Suzan Sabancı ve Haluk Dinçer’in 28 yıllık evliliğinin bittiğini Sabah yazarı Bülent Cankurt’un Çarşamba günkü köşesinden öğrendik.
Suzan Sabancı “Evet doğru. 28 yıllık sevgi ve saygıyla dolu, renkli bir evlilik yaşantımızın ardından, iyi düşünerek, çocuklarımızla da istişare ederek bu birlikteliği sonlandırma kararı aldık” sözleriyle haberi doğruladı.
İnsanın biten evliliğinden “sevgi ve saygı dolu” diye bahsetmesi güzel, yine de biraz da usulen söylenmiş olabilir. Ancak Sabancı’nın zorunda olmadığı halde seçtiği “renkli” sözcüğü bu resmi havayı hemen dağıtıyor. Artık bitmiş olsa bile, bir zamanlar dolu dolu bir ilişki içinde olduklarını hissettiriyor.
Haluk Dinçer de benzer bir açıklamayla, “Bundan sonraki süreçte, çekirdek ailemizin birliğini koruma kararlılığımızı sürdüreceğiz. İkimizin birbirine olan bağlılığını en iyi arkadaş olarak sürdürmenin, en sağlıklı yol olacağını düşünüyoruz” dedi.
Tesadüfe bakın, tam da o gün New York Times’ta seçkin çiftlerin boşanmalarıyla ilgili bir yazı yayınlandı. Dostça ayrılan bir düzine tanınmış isimden yola çıkarak ‘Herkes ayrılıyor ama kimse küsmüyor’ diyor ve soruyordu: Bu nasıl iş?
Ben de aynı soruyu İstanbul Bilgi Üniversitesi Klinik Psikoloji Bölümü Çift ve Aile Aile Terapisi Programı Direktörü Yudum Söylemez’e sordum. Tabii ki laf lafı açtı, çift terapisini ve çiftlerin -özellikle de erkeklerin duygularını ifade etmede nasıl zorlandıklarını ve genel olarak boşanma olgusunu da konuştuk.
Bana en çarpıcı gelen ise Söylemez’in şu sözleri oldu: “Boşanmanın yarattığı ‘utanç’ ve ‘başarısızlık’ duygusu azalıyor. Hatta artık boşanmak değil mutsuz bir ilişkiyi sürdürmek utanç kaynağı olmaya başladı. Boşananlar değil, eşiyle doğru düzgün bir ilişkisi olmadığı halde evli kalmayı tercih edenler yadırganıyor.”
Bu kadar güle oynaya boşanmak mümkün mü? Boşanma travmatik bir deneyim değil mi?
Eskisi kadar travmatik değil. Bunun da birkaç sebebi var. Bir kere kim ne derse desin toplum modernleşiyor, eskiye göre daha bireyseliz. Kendi ihtiyaçlarımızı da önemsiyoruz ve önceliyoruz. Yürümeyen bir sistemi devam ettirmeye çalışmak zorunda hissetmiyoruz kendimizi.
Bir de resmin tamamına hakim değiliz tabii. Bir terapist olarak çiftlerin nasıl süreçlerden geçtiğini görebiliyorum. Boşanma gerçekleştiği zaman belli bir mücadelenin sonuna gelinmiş olunuyor. Öncesinde bir sürü çalkantı var. Çift boşanmayı duyurduğu noktada artık bunu kabullenmiş oluyor.
Bu işi kimler daha iyi beceriyor?
İyi evlenebilen ve iyi evli kalabilen insanlar iyi de boşanıyor. 20 senedir çift terapisi yapıyorum. Aslında iyi ilişkiler kurabilmek sakin kalabilmek ve duygu regülasyonu (duyguları anlayabilme, tarif ve kontrol edebilme becerisi) yapabilmekle ilgili. Öfke mesela, duyguları regüle edememekten kaynaklanır.
Çift terapisi alanların ne kadarı boşanıyor, ne kadarı ilişkisine devam ediyor?
Gelen birçok insan iyi boşanabilmek için geliyor aslında. Başarı oranı gibi bir şey soruluyor bana ama onu belirlemek çok zor. Başarı nedir? Başarı; birlikte kalsalar da ayrılsalar da bunun ikisinin de iyi olacağı şekilde gerçekleşmesidir. Ya mutlu evlilik ya da mutlu boşanma olsun.
İnsan çift terapisine boşanmak için değil, evliliği kurtarmak için gelmez mi?
Çoğu zaman aslında bir kişi daha kararlı oluyor. Diğerinin belki o noktaya gelmesi biraz zaman alıyor. Onu çalışıyoruz zaten. Bitirmek isteyen kişi neden o noktaya geldi. Gerçekten kararlı mı yoksa iyi iletişim kuramadığı için mi istiyor boşanmayı. Oralara bakıyoruz ve gerçekten bir ihtimal varsa istek varsa onu ortaya çıkarıp çalışıyoruz.
Çiftler terapilerde konuşup anlaşabildikleri zaman şaşırıyorlar bazen, ‘Aa biz konuşabiliyormuşuz’ diyorlar. Altta yatan duygularını ve ihtiyaçlarını söylüyorlar ve cansızlaşmış ilişkileri ufak ufak yeşermeye başlıyor. Bizim için de çok tatmin edici bu durumlar, ölmekte olan bir bitkiyi yeniden canlandırmak gibi.
Çift neden birbiriyle konuşamıyor da, bir terapistin varlığına ihtiyaç duyuyor?
Güvenli bir ortam yaratıyoruz. Bunun da iki ayağı var. Biri tarafsızlık. İki taraf da biliyor ki terapist onları anlamaya çalışırken taraf tutmayacak. İkincisi terapi odasının kuralları var. Evde kavga ederken hakaret olabilir. Kapıyı çarpıp gitmek olabilir. Bizim çift terapisi odasında bunlar yok. Bir de insanlar kavgalarda öfke, kıskançlık gibi konuları daha çok ifade ediyor. Halbuki öfke mesela tek başına bir duygu olmuyor. Biz onun altındaki esas duyguyu arıyoruz. Kırılgan duygular dediğimiz üzüntü korku, değersizlik gibi duygular çıkıyor. Bunları ifade edebilmelerini sağlıyoruz.
Bugüne kadar bunu hiç becerememiş bir insanın 50-60 yaşından sonra kendini ifade etmesi mümkün mü?
Tabii ki mümkün. Yüzleşmek hiç kolay değil ama bir kere yapmaya başladıkları zaman sanki dünyanın en güzel şeyini keşfetmiş gibi hissediyorlar. Özellikle erkekler bizim toplumumuzda duygularını ifade etmeye yönelik yetiştirilmemiş. Onların özellikle çift terapisinden çok fayda gördüğünü düşünüyorum.
Tanınmış, seçkin insanların boşanma mesajları çok olumlu ve sevgi dolu. Peki ne kadar gerçekçi, hatta gerçek?
Bir kere, daha çok göz önünde olduğunuz için bu tip şeyleri medeni bir şekilde yapmanız gerekiyor. Ama gerçek tarafı da şu: Bu insanların olanakları var. Belki yıllardır çalıştıkları terapistleri var. Daha fazla farkındalıkları var.
Tabii bir de sosyo ekonomik düzey yükseldikçe daha da normalize oluyor boşanma. Boşanmadaki utanç ve başarısızlık duygusu azalıyor. Hatta artık boşanmak değil de mutsuz bir ilişkiyi sürdürmek utanç kaynağı olmaya başladı. İnsanlar birbirini boşandığı için değil, eşiyle doğru düzgün bir ilişkisi olmadığı halde evli kalmayı tercih ettiği için yadırgamaya başladı. Hatta birbirini bunun üzerinden yargılıyor şimdi.
Peki bu ‘iyi boşanma’ ‘dostça boşanma’ konusunda ipin ucu kaçabilir mi? İnsanlar hiç olumsuz duygu bildirmesin mi?
Daha çok vurgu var, bu kötü bir şey değil ama şunu da söylemek lazım. Her şeyde olduğu gibi burada da denge önemli. Ne olursa olsun bir yas var bir kere. Bir devri kapatıyorsun başka bir devri açıyorsun. Bütün bu duyguların ifade edilmesi hissedilmesi yaşanması gerekiyor. Çocukların gözünde de bu böyle. Onlara da “Yo benim için her şey normal” gibi bir duygu yansıtırsınız çocuk da “Hiç üzülmemem lazım” diye bakabilir.
Kamuoyu önünde olan tanınmış kişiler daha gerçekçi mesajlar verebilirler. Tabii ki üzüldük, biz de zorlandık gibi. Biraz daha gerçekçi olmalı diye düşünüyorum.
Sınıf farkı gözetmeksizin her danışan profilinde ortak olan sorunlar var mı?
Ona da şaşırıyordum başlarda, artık şaşırmıyorum. Geniş aile en yoksulundan en zenginine her evlilikte kendini gösteriyor. Kayınvalideler hala işin çok fazla içindeler. Terapi odasında çiftlerin konuştuğu ilk üç konunun içinde geniş aile oluyor. Üst düzey yöneticiler “kaynana sorunu” yaşıyor. Toplumumuzun aile yapısıyla ilgili bu.