Komplo teorilerine inanan, kafalarında kurdukça kuran insan deyince kafada canlanan resim genelde aynıdır; yalnız, saçı başı dağıtmış ve karamsarlığı üstüne safran gibi yapışmış insanlar. Belki diğer tanımlamalar farklılık gösterebilir ama bilimsel çalışmalar en azından bu kişilerin gerçekten yalnız olduğunu destekler nitelikte.
Tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan misali bir soru var: Yalnızlık mı komplo teorilerine bağlanmaya neden oluyor yoksa komplo teorileri mi yalnızlığı beraberinde getiriyor? Nature Communications’da yayınlanan yeni makalede bir grup Norveçli psikolog gençken yalnız olanların, sosyal bağları kuvvetli olanlara kıyasla yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde komplo teorilerine inanan kişilere dönüşmesinin yüksek olduğunu söylüyor.
Son dört yıldır Covid-19 ile ilgili bilgi kirliliğinin yaygınlaşırken bilim insanlarına da araştıracak yeni bir alan çıktı: Komplo teorilerine inanan kişilerin zihinsel durumlarını incelemek. Ama bu çalışmaların çok küçük bir kısmı komplolara inananların hangi duygusal tecrübelerle bu noktaya gelmiş olabileceğini mercek altına alıyor.
Norveçli psikologlar mevcut çalışmaların sadece kısa zaman dilimlerini kapsadığını söylüyor. Bu da komplo teorilerine inanmaya hazırlayan sürecin belirlenmesini zorlaştırıyor.
Toplumsal yabancılaşmanın komplocu inançlarla ilişkilendirildiği 2022 meta analizinin sonuçlarını gören Oslo araştırmacıları orta yaş komploculuğunda hangi faktörlerin etkili olduğunu tespit etmek için 2200’den fazla Norveçlinin yaklaşık 30 yıllık sağlık ve psikolojik kayıtlarını incelediler. Buldukları şey kendi deyimleriyle “büyüleyiciydi”:
Komplocu dünya görüşü özellikle ergenlik döneminde yalnız olan, hayatları boyunca da bu yalnızlığı artıp giden kişileri daha çok etkiliyordu. Buna getirilebilecek açıklamalardan biri kişilerin kendi yalnızlıklarını yaşıtlarıyla karşılaştırdıklarında kendi egolarını korumak için komplo teorilerine başvurdukları. Diğer açıklama ise kendileriyle benzer düşüncelere sahip komplocular bularak sosyal bağlantılar oluşturmak.
Yine de yazarlar sağlık kayıtlarını inceledikleri kişilerin ortaokul ya da lisede olduğu 1992 yılında komplo teorilerinin nasıl işlediğini incelemenin “imkansız” olduğunu belirtiyor. Çünkü komplo teorileriyle ilgili bilimsel araştırmalar çok yeni. Ayrıca verilerin “kurumlara duyulan güvenin yüksek düzeyde olduğu, teknolojik olarak gelişmiş bir toplum” olan Norveç’ten gelmesi nedeniyle bunu diğer kültürleri genellemek için kullanamayacaklarının altını çiziyorlar.
Yine de komplo teorilerine inananların gençken yalnız kalmış ya da yalnızlığa terk edilmiş insanlar oldukları fikri dikkat çekici. Belki de çevrenizdeki dışlanmış insanları hayatınıza alarak gelecekte komplocu olmalarına engel olursunuz, kim bilir.