ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarından Bloomberg, dün dikkat çekici bir analize imza atarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yeni bir unvan verdi. “Türkiye’nin mikroyönetim müdürü siyasi kariyerinin testiyle karşı karşıya” başlığıyla yayınlanan analizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tercih ettiği ekonomik hamlelerin etkisinin 14 Mayıs seçimlerinde karşısına çıkmaya başladığına dikkat çekildi.
Bloomberg’in yayınladığı analizde kullandığı “mikroyönetim” terimi, bir müdürün şirket içindeki her detaya ve her çalışana karışmasını ve müdahale etmesini temel alan ve beyaz yakalılar arasında rahatsızlık yaratan bir çalışma biçimini tanımlamak için kullanılıyor.
Bloomberg’de Onur Ant ve Beril Akman imzasıyla yayınlanan analizi tüm metin olarak yayınlıyoruz:
Türkiye’yi harap eden iki depremden günler sonra 14 Şubat’ta Maliye Bakanı Nureddin Nebati İstanbul Borsası’nı kapalı tutmaya devam etmek için son bir toplantı yapıyordu. Telefonu çaldı: Patronun başka planları vardı. Nebati ve Türkiye’nin finansal düzenleyicileri sonraki 24 saati borsayı tekrar açmak ve açıldığında borsanın çökmemesinden emin olmak için geçirdi.
Telefonla arayan, Türkiye’nin mikroyönetim müdürü Recep Tayyip Erdoğan’dı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yakın çevresi kredilerin maliyetinden ürünlerin satışına kadar 900 milyar dolarlık ekonominin her alanını kontrol ediyor. Kasım ayında Erdoğan faiz oranlarının tek haneye indiğini görmek istediğini söylediğinde Merkez Bankası da bu isteğe belki de üç yıl içinde üç başkanı kovulduğu için uydu. Erdoğan 2017’de atık miktarını azaltmak ve fiyatların düşmesini sağlamak için hıyarların plastik ambalaja konmasını da istemişti.
Erdoğan, iktidardaki 20 yıldan sonra 14 Mayıs’ta yapılacak başkanlık ve parlamento seçimlerinde siyasi hayatının en büyük sınavıyla karşı karşıya. Hâlâ yeterli sayıda seçmenin 50 binden fazla insanı öldüren ve 100 milyar dolardan fazla zarara nerden olan doğal felaket sonrası ülkeyi yönetecek güçlü bir lider istemesine güveniyor.
Türkiye G20’nin en hızlı büyüyen üyesi oldu
Erdoğan, uzunca süredir aralarında düşük faiz oranlarının enflasyonu düşüreceği gibi klasik ekonomi teorisinin dışındaki görüşleri benimsiyor. Diğer merkez bankaları geçen yıl faizleri Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle tetiklenen fiyat artışlarını dizginlemek için agresif biçimde artırırken, Türkiye’nin cumhurbaşkanı ülkesindeki politika yapıcılarını faizi düşürmeleri için zorlamıştı. Bu da geçen yıl Türkiye’nin yüzde 5,6 ile G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ülke olmasına yardım etti.
Ancak ödenecek bir de bedel vardı: Enflasyon İstanbul ve diğer büyük şehirlerde yüzde 100’ün üzerine çıktı ve şimdi yavaş yavaş düşüyor. Türk Lirası 2022’nin başından bu yana dolar karşısında yüzde 32 değer yitirdi.
Medley Global Advisors adlı araştırma şirketinin gelişmekte olan ülkeler strateji bölümü direktörü Nick Stadtmiller, “Öye görünüyor ki Erdoğan ortodoks olmayan politikalarını uygulamaya mümkün olduğu sürece devam edecek ancak bunun nasıl iyi sonuçlanacağını bilemiyorum” diyor.
‘Ekonomide çareler eninde sonunda tükenecek’
Erdoğan para politikasının yanı sıra emrindeki finansal ve ekonomik gücü mayıs ayında bir zafer kazanmak için kullanıyor. Popülist başkan ve partisi depremden haftalar önce KOBİ’ler için ucuz krediyi duyurmuş, milyonlarca kişi için yıllık maliyeti 13 milyon dolar olan erken emeklilik sözü vermiş ve asgari ücreti yüzde 55 artırmıştı.
Felaketten sonra Erdoğan odak noktasını 13 milyon kişinin yaşadığı depremden etkilenen bölgenin yeniden inşasına çevirdi. Deprem sonrası acil müdahaledeki gecikme için helallik istedi, nakit para yardımı ve 2 milyon kişiyi bir yıl içinde konutlarına yerleştirme sözü verdi.
Adının açıklanmasını istemeyen bugünkü ve eski üst düzey yetkililer Erdoğan’ın komuta ekonomisinin, kendi doktrinine bağlı bir teknokratlar grubuna dayandığını söylüyor. Bu teknokrat grubunun çoğunluğu parasal politikalardan dini inançlarına kadar her konuda Erdoğan’ın görüşlerini izliyor.
Erdoğan, Türkiye’nin Kuran’daki gibi faize karşı çıkan güçlü İslami hareketiyle ilişkiliydi. Bu konudaki düşüncesi aynı zamanda eski başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın yazdığı 81 sayfalık Adil Ekonomik Düzen adlı kitaptan da etkilendi. Erbakan’ın 1991’de Türkiye pazarlarını dünyaya açarken yayınlanan tezinde, faizden para kazanan insanlar yaşamlarını sürdürmek için fakir fukaranın gözyaşlarını içen vampirlere benzetiliyordu.
Enflasyon bir arz sorunuydu
Mesaj, enflasyonun hızla yükseldiği dönemde İstanbul’da sucuk üreten bir şirkette muhasebecilik, ardından da gıda şirketlerinde yöneticilik yapan Erdoğan’da yankı buldu. Enflasyon ilk ve öncelikli olarak bir arz sorunuydu.
Bu görüş parasal politikayla ilgili bugünkü düşüncesini şekillendirdi: Başka ülkelerin ne yaptığını unut; kronik enflasyonu önlemenin tek yolu ürün arzını artırmak için üretime ucuz para aktarmaktır.
Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz 2015’te Erdoğananomics’i benimsemenin yüzlerce yıllık ekonomi biliminin inkarı anlamına geleceğini söyledi. Espriyle karışık şekilde “O zaman Adam Smith’in veya John Maynard Keynes’in kitaplarını yakalım” dedi.
Erdoğan’ın ekonomi üzerindeki hakimiyeti, başbakanlığı kaldıran ve tüm yönetim gücünü cumhurbaşkanına veren Anayasa değişikliğiyle daha da perçinlendi.
İşler kötüye gittiğinde suçlanacak tek kişi olur
Bütün mikroyöneticiler için risk, işler kötüye gittiğinde suçlanacak sadece tek bir kişi olmasıdır. Rakipleri Erdoğan’ın deprem bölgesinde daha önce sıkı güvenlik kurallarını ihlal eden mülk sahiplerine 2019’da af getirmekle övündüğü görülen videoları ortaya çıkardılar.
Yakın çevresi kamu kuruluşlarının afete yanıt vermede Erdoğan’dan emir bekledikleri için yavaş kaldıklarını söylüyorlar. Siyasi rakipleri kurtarma timleri göndermedeki gecikmelerden dolayı kendisini açıkça eleştirdiler.
Başkanlık yarışındaki en büyük rakibi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 7 Şubat’ta attığı tweet’te “Her işi olduğu gibi bunu da beceremediler. Devlet yönetmeyi bilmiyorlar” dedi. “Bu işin bir sorumlusu varsa o da Erdoğan’dır. Bu ülkeyi 20 yıldır depreme hazırlamayan bu iktidar partisidir.”
Birçok anket Millet İttifakı olarak bilinen altı muhalefet partisinin adayı Kılıçdaroğlu’nu, Erdoğan’ın az bir farkla önünde gösteriyor. Kılıçdaroğlu, seçimi kazandığı takdirde ortodoks politikalara döneceğini söylüyor.
Keskin U dönüşü bekleniyor
Aralarında Citigroup ve Bank of America’nın da bulunduğu uluslararası bankalar seçimin sonucu ne olursa olsun mevcut politikalardan keskin bir u dönüşü olmasını bekliyorlar. Yüzde 8.5 olan Merkez Bankası politika faizine karşılık mevduat faizleri çoktan yüzde 30 civarına çıktı ve analistler politika yapıcıların iki faiz oranını birbirine yakınlaştırması gerektiği konusunda hemfikir.
Ancak Erdoğan, kampanyasında farklı konuşuyor. 18 Nisan’da devlet televizyonundaki mülakatta ucuz borç verme politikasının devam edeceğini söyledi. “Bizim için önemli olan düşük faiz, yüksek enflasyon değil, düşük faizle yüksek yatırımdır” dedi ve ekledi: “Bu süreci 14 Mayıs’tan sonra da başarıyla sürdüreceğiz”.
Siyasi analistler iktidar partisinin ana destekçilerinin bir parçası olmayan kentli seçmenlerin fazlasıyla temsil edildiği anketlere çok güvenilmemesi gerektiği konusunda uyarıyorlar. Ancak bu kez Erdoğan iktidarının zorda olduğu açık.
‘En büyük sınavla karşı karşıya’
Şubat ayında futbol izleyicileri deprem kurbanları anısına ardı ardına düzenlenen iki maçta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı pek de ender görülen şekilde istifaya çağırdılar. Erdoğan’ın muhaliflerinin hâkim olduğu sosyal medyadaki protestolar da AKP’nin bugüne kadarki en büyük sınavıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor (Parti parlamentodaki çoğunluğunu 2015 Haziran’ında yitirmiş ancak beş ay sonraki erken seçimde tekrar kazanmayı başarmıştı).
Bu, ekonominin Erdoğan döneminde eşit olmayan br performans göstermesini engellemiyor. Dünya Bankası verilerine göre, iktidara geldiği 2002’den sonraki ilk beş yılda gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) yıllık yüzde 8 artarken, 2020’deki pandemi öncesi beş yılda ise yüzde 4 arttı.
‘Yabancı para cinsinden aşırı borçlanıldı’
Erdoğan’ın ekonomik modelini kurma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Ekonomi kamu harcamaları ve ucuz para nedeniyle aşırı ısındı. 2017 yılında dış ticaretin en genel ölçüsü olan cari açık GSYH’nin yüzde 4.8’ine ulaştı. Açığı finanse etmek için Türkiye’deki bankalar ve şirketler ağırlıklı olarak yabancı para cinsinden aşırı borçlandılar.
Tüm bunlar ülkeyi yabancı yatırımcıların fikir değişikliğine karşı hayli savunmasız hale getirdi. 2018 yılında ABD siyasi sürtüşme yabancı yatırımcıların çıkışına ve Türk Lirası’nın çöküşüne neden oldu. Şirketler zora düşerken Moody’s Türkiye’nin ülke borcunun notunu çöp seviyesine indirdi.
Erdoğan ve resmi yetkiler bir yıl ya da daha fazla bir süreyi ekonomiyi istikrarsız yabancı sermayeden tecrit etmek için harcadılar. Ülkeyi batılı “para baronları”nın etkisinden kurtarmak için Türkiye’nin jeopolitik önemini öne çıkardılar, Rusya, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden milyarlarca dolar yatırım, mevduat aldılar ve merkez bankalarıyla swap anlaşmaları yaptılar.
Soru, depremin yarattığı ekstra zarar da hesaba katıldığında bunun ne kadar zaman kazandıracağı. Hükümet bu yıl cari açığı GSYH’nin yüzde 2.5’ine çekmeyi planladığını ifade etse de 2022’de bunun iki katı olan oran Türkiye’nin dış borçlanmaya ihtiyacı olacağını gösteriyor. Türkiye 9 Mart’ta da depremden sonraki ilk borçlanmasını yaptı ve uluslararası piyasalarda 2 milyar 250 milyon dolarlık bono sattı.
Amerikan Hazine Bakanlığı’nda 2011’den 2015’e kadar uluslararası ekonomik analizler üzerine çalışan Council of Foreign Relations Kıdemli Araştırmacısı Brad Setsern, “Üzerinde durulması gereken ekonomik ve finansal dinamikler deprem nedeniyle değişmedi” diyor ve ekliyor: “İstikrarın devamı konusunda bahse girmek istemezdim.”