Eski Hazine Müsteşarı ve Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mahfi Eğilmez, bütçe açığında kamunun harcamalarının çok yüksek olduğuna dikkat çekerek, “Bir ülkede insanlar için kural koyuluyorsa önce kural koyanların onlara uyması gerekir. Kural koyanlar tasarruf çağrısı yapıyor ama kendileri yapmıyor bunu” dedi. İnanılmaz bir kamu harcaması olduğunu söyleyen Eğilmez, “Ben 1997’de Hazine Müsteşarı’ydım, arabam Renault’ydu. Devletin tahsis ettiği arabaydı. Şimdi en basit il müdürüne bakıyorsunuz altında Mercedes’ler, Audi’ler var. Biz buradan çıkamayız. Sonuçta topladığın vergiyi harcıyorsun. Her yer böyle. Biz başkanlık sisteminde kalacaksak 150 milletvekili yeter. Meclis’in eski etkisi yok ki… Niye 600 kişiye bu maaşları verelim?” diye konuştu.
Oksijen TV’de Güzem Yılmaz Ertem’in sunduğu programda enflasyonun düşürülmesi için iki konunun çok önemli olduğuna değinen Eğilmez, “Faiz, enflasyonun üstüne çıkarılmalı, yapısal reformlar hemen uygulanmalı” dedi. Hazine Müsteşarlığı yaptığı dönemden çarpıcı örnekler veren Eğilmez, “Evimde lavabo bozuldu. İçinde plastik aksamlar vardı. Kendim tamir etmek istedim. Gittim bir iş yerine 500 TL fiyat verdi. Bana pahalı geldi. Başka bir yere girdim, 350 TL fiyat verdi. Bu fiyata daha bulamam düşüncesiyle iki tane aldım. İnsanlar artık aldıkları üründen aynı fiyata alamayacağı düşüncesiyle birkaç tane alıyor. Önce bunu aşmalıyız” dedi. Eğilmez şunları söyledi:
‘Enflasyonu kovalayarak yakalayamazsınız’
“Çin’den alıp Türkiye’ye model ekonomisi uygulamak tabii ki olabilir. Ama bilimden sapmadan. ‘Faiz sebep enflasyon sonuçtur’ diye şeylere girmemiz lazım. Ona gidersek saçma sapan bir yerlere gidiyoruz. Hemen de dönemedik buradan, 2,5 sene sürdü. Sonra da önümüze 800 küsur milyarlık fatura çıktı maalesef. Eksi 65 milyar dolarlık rezervle. Faizi yanlış belirlerseniz üretimi durdurursunuz. Türkiye ne yaptı? Faizi enflasyonun altında belirledi. Hâlâ da öyle. Bu insanların davranışını etkiledi. Faiz düşük olunca insanlar tasarruflarını harcamaya yöneldiler. Enflasyonun yüzde 70-80 hatta gerçeğinin yüzde 125 olduğu ülkede bankada yüzde 45’le yüzde 50 ile para tutmak zarar ettiriyor insana. Ne yapacak o zaman? Mal alacak kendini korumak için. Bu da inanılmaz bir tüketim artışına yol açtı. Parası olan ikinci, üçüncü evini aldı, hiçbir şeyi olmayan evini şampuan, deterjan deposu haline getirdi. Bütün Türkiye böyle davranıyor, yani indirimi yakaladıysa alacağı şeyi iki tane alıyor. Biz enflasyonu kovalıyoruz. Kovalayarak yakalayamazsınız. Bunu kırmak için önce gerçekle yüzleşmemiz gerekir. Gerçek nedir? Yüzde 125 enflasyon. Tamam kardeşim faizi buraya getireceğiz. Bunu yaparsak diğer olaylara zamanımız kalacak. Yapmazsak böyle boğulup gideriz maalesef.”
‘İstatistiklere kimse inanmıyor’
İstatistik kurumlarının hükümetten bağımsız hareket etmesi gerektiğine de dikkat çeken Eğilmez, “Onlara telefon açıp, ‘Kardeşim bugün enflasyonu düşük göster’ denilmemeli. Türk toplumu bugün TÜİK’in açıkladığı hiçbir veriye inanmıyor. Biz de zor durumda kalıyoruz. Enflasyon açıklanıyor, ‘Ne yüzde 60-70’i hocam’ diyorlar. Hiç kimse inanmıyor. Büyüme diyorsun ona da inanmıyorlar. Bu kurumu da çok zedeliyor. Bağısız bir yapıda istatistik kurumu kurmamız gerekir. Ben enflasyonun ENAG’ın ölçüsüne daha yakın olduğunu düşünüyorum” dedi. Merkez Bankası’nın şeffaf olması gerektiğini vurgulayan Eğilmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘Tek başına faiz artırarak çözemezsin, yanına bir şeyler koyman lazım’
“Merkez Bankası’nın işi teknik bir konu. Teknik konuya siyaset karıştığı zaman işin içinden çıkılmaz hale gelir. Dünyanın her yerinde merkez bankalarına karışılıyor ama bu kadar değil. Trump da karıştı. ‘Bu kadar faiz olmaz’ dedi ama merkez bankası onu dinlemedi. Dinlemediği için de görevden alınmadı. Ama bizdeki artık fiili karışmaya döndü. Faizin bile belirlendiği dönemler yaşadık. Merkez Bankası’nın bir sistemi, kültürü vardı. Bunlar saygınlığı olan kuruluşlardı. Sen diyorsun ki adama, ‘Faizi enflasyonun yarısında beklet’, o zaman bir yerlere servet aktarıyorsun demektir. Bu başka bir karar. O zaman teknik olmaktan çıkıyor, iş siyasileşiyor. Biz bunu çok yaptığımız için de batırıyoruz durumu. İşte kur korumalı mevduat. Çok net bir şekilde çıktı zarar ortaya. Merkez Bankası rezervlerini piyasaya müdahale için kesinlikle yakıyor. Merkez Bankası şeffaf olmalı. Sürpriz yapmamalı. İnsanlar sürprize alıştı. PPK toplanıyor, saat 2’ye bir dakika kala herkes fal açıyor, ‘Merkez Bankası acaba ne yapacak?’ diye. Halbuki bu Fed’de belli. Faiz 0,50 artırılacak denildiği yerde 0,25 faiz artırıldığı hiç görülmedi. Dolayısıyla insanlar, biliyorlar, bekliyorlar, güveniyorlar, eminler. Bugün enflasyon yüzde 68 ise sen faizi yüzde 70 yapacaksın, önüne geçeceksin. Sonra yavaş yavaş geri gelmeye başlayacaksın. Yani tersini yapacaksın. Onlar temmuz, ağustos için baz etkisine güveniyor. Bu ayrı bir şey. Bu olayı çözdüğün anlamına gelmiyor. Tabii bu çok kolay mı, değil. Biz bu kadar rahat konuşuyoruz ama. Yüzde 70’e çıkardığında çok batış da olur. Çok KOBİ elimizde kalır. Bunu yavaş yavaş getirebilirdiler bugüne kadar. Tek başına Merkez Bankası’nın faiz artırmasıyla çözemiyorsun. Bunun yanına bir şeyler koyman lazım. Yapısal reform dediğin şeyleri yavaş yavaş monte etmen lazım ki, dünya da bir baksın, ‘Bunlar doğru yola giriyorlar, buraya para yatırılır’ desin ve biraz para gelsin. Ben 2024’te yüzde 2,5-3 büyüyeceğimizi tahmin ediyorum. Ama enflasyonumuzun hep yüksek kalacağını düşünüyorum. Enflasyonlu düşük büyüme modeline dönüşecek. Çeyreksel bazda teknik resesyon ya da daralma çok beklemiyorum. Faizi doğru belirlemezseniz döviz de gidiyor. Ben gelecek enflasyonun yüzde 36 olmayacağını düşünüyorum. Gelecek enflasyon yüzde 50’lerde olacak. Türkiye faizde 60-70’lere gelirse kur da düşer.”