Erzincan İliç’te Anagold Madencilik’in işlettiği maden ocağında meydana gelen facianın üstünden yedi gün geçti. Göçük altındaki dokuz işçinin çıkarılması beklenirken bölgede “siyanür sızıntısı” iddiaları madenin yakınındaki köylüleri tedirgin etmeye devam ediyor.
Anka’dan Dilan Kutlu’nun haberine göre maden alanına 11 km uzaklıkta hayvancılıkla geçinen Bağıştaş köylüleri “siyanür tehlikesi” nedeniyle süt ve peynirlerini satamadıklarından yakındı. Kemal Yıldırım “Ben süt satarak geçinen bir insanım. Bu olaydan sonra benden süt isteyen yok. Memuru, jandarması herkes süt alırdı şu anda yok. Burası vatanımız, göçecek yerimiz yok. Benim de oğlum Çiftay’da (taşeron maden şirketi) çalışıyor” dedi. Kayacık köyünden Ahmet Temel ise “Geçen gün bizim orada binlerce balık öldü. 50 metre baraja benim evim. Doğru dürüst meyve alamıyoruz. Dağdan gelen bir su ondan bile korkuyoruz” diye konuştu.
Çalık Holding’in ortağı olduğu Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş., Erzincan’ın İliç ilçesindeki Çalık Çöpler Altın Madeni’nde 13 Şubat saat 14.28’de madende kimyasal madde karışımlı liç yığınının kaymasıyla dokuz işçi toprak altında kaldı. Olayın üzerinden yedi gün geçti. Aileler toprak altında kalan yakınlarının çıkarılmasını bekliyor.
Maden sahasına dokuz km uzaklıktaki Bağıştaş köyü de madenden olumsuz etkilendi. Geçimini hayvancılıkla sağlayan köylüler “siyanür tehlikesi” nedeniyle süt ve peynirlerini satamadıklarından yakınıyor. “Siyanür tehlikesi” iddiasıyla içme suyunu kullanamayan Bahçecik köyü de Bağıştaş köyünün mezrası; iki köy karşı karşıya. Bahçecik ve Bağıştaş köyleri merayı ortak kullanıyorlar. Maden şirketinin meraları madene açmasının ardından Bağıştaş’taki hayvancılık da etkilenmiş.
‘Bu patlamadan sonra benden süt isteyen yok’
Bir köylü “Mera mı kaldı, her yeri çepeçevre sardılar. Dağı taşı gördün. Madenden gelirimiz, torpilimiz yok. Millet parayı düşünüyor. ‘Para gelsin ne olursa olsun’ diyor. Orada dokuz kişi yatıyor ne oldu? Para… para…” diye konuşurken Bağıştaş’ın mezrası olan Bahçecik köyünde yaşayan 60 yaşındaki Kemal Yıldırım içme sularındaki siyanür tehlikesine karşı yetkililere ulaştıklarını belirterek şunları söyledi:
“Şirketin insan kaynaklarıyla konuştum. ‘Bugün sizin depodan tahlil alınacak. Gerekirse İliç Belediyesi ile görüşülüp sizin depoya su pompalayacağız’ dediler. Suyumuzun yöreden geldiğini bize söylediler. Ben geçimimi büyükbaş hayvancılıktan sağlıyorum. Merayı gördünüz, hayvanlarımız orada otluyordu. Gittik çevirdik durdurduk. Jandarma geldi muhtarla beni aldı gitti. Ben de muhtardan sonra birinci azayım burada. Bize dediler ki ‘Bir daha engellerseniz tutuklarız.’ Dava açmadık, sadece gittik durdurduk ‘burada çalışma’ yapamazsınız diye. Orada tapulu arazilerimiz var. Kadastro geldikten sonra orayı Çöpler köyünün içine geçirmişler. Özel kadastro getirmişler. Ondan sonra sahayı genişlettiler yani. Ben süt satarak geçinen bir insanım. Bu patlamadan sonra benden süt isteyen yok. Memuru jandarması herkes benden süt alırdı şu anda yok. Burası vatanımız, göçecek yerimiz yok. Benim de oğlum Çiftay’da (taşeron maden şirketi) çalışıyor.
‘Bütün bu çevre köyler peynirini, hayvanını satamayacak’
Bağıştaşlı Soner Özmen ise meralarının maden şirketine “peşkeş” çekildiğini belirterek ANKA’ya şunları söyledi:
“Bizim merayı peşkeş çekip Çöpler köyüne verdiler. Avukat tuttuk, davacı olduk ama kaybettik. Tapulu arazilerimiz var. Kadastro getirmişler, kendi kendine onaylamışlar. Maden sahası dediler, Çöplerin yeri dediler, elimizden aldılar. Bütün bu çevre köyler hayvancılık yapar, şu an öyle bir şey ki bundan sonra kimse peynirini, koyununu satamayacak. Hep diyorlar ki ‘Maden sahasında otluyor, zehirleneceğiz. Maden sahasında otluyor peynirini satamayacağız.’ Millete büyük bir sıkıntı var şu an.”
‘Geçenlerde binlerce balık öldü’
87 yaşındaki Ahmet Temel ise Kayacık köyünde yaşıyor. Temel köylerinin Fırat’a 50 metre mesafede olduğunu belirterek geçenlerde nehirde toplu balık ölümleri olduğunu söyledi. Temel “Önceden bizde meyve de ceviz de olurdu. Bitkilerin bile menfaatini alamıyoruz. Madenden sonra biz mağdur duruma düştük. Zararı çok. Bir balık tutup da yiyemiyoruz. Neden? Tehlikeli diye. Korkuyoruz. Bu nedir nereye kadar gidecek bu iş. Tedbir de almıyorlar asla. Geçen gün bizim orada binlerce balık öldü. 50 metre baraja benim evim. Doğru dürüst meyve alamıyoruz. Doğru dürüst suyumuzu içemiyoruz. Dağdan gelen bir su ondan bile korkuyoruz. 50 sene gurbette kaldım buraya geldim huzurum kaçtı” dedi.