Yurt dışında düzenlenen Türk film festivallerinin devamlılığını sağlamak pek kolay değil. Birkaç yıl sonra maddi destek bulamadıkları ya da izleyicileri olmadığı için kaybolup giden bir sürü etkinlik var. 23 yıldır gerçekleştirilen Boston Türk Filmleri Festivali zamana direnen nadir etkinliklerden.
Bu yıl 28. kez yapılan Türkiye-Almanya Film Festivali namı diğer Nürnberg Film Festivalini ise farklı şekilde değerlendirmek gerekiyor. Genelde küçük bütçelerle kotarılan ve o ülkede yaşayan Türklerin ilgi gösterdiği etkinliklere benzemiyor Nürnberg. Adından da belli olduğu üzere karşımızda Türkiye’den ve Almanya’dan filmlerin yer aldığı, her iki ülkeden konukların katıldığı, jürisi de Türk ve Almanlardan oluşan ve iki kültürü başarıyla bir araya getiren bir festival var. Zamanında kim akıl ettiyse çok iyi bir iş yapmış.
Nürnberg 600 bin’e yaklaşan nüfusu ile Bavyera Eyaleti’nin önemli bir kenti. İnanması zor ama kentte yaşayanların yarısı göçmen kökenli. Nürnberg Belediye Başkanı Marcus König de yılbaşı resepsiyonunda yaptığı konuşmada Nürnberg Türkiye-Almanya Film Festivali’nin kentin en önemli kültürel etkinliği olduğunu belirtip “Göç olmasaydı Nürnberg bir metropol kent olamazdı” demiş.
Böyle demografik yapıya sahip bir kentte sadece Türklere ve Almanlara değil, kentte yaşayan diğer etnik kökenli insanlara da hitap etmeyi başaran bir festivali düzenlemek ve bu etkinliği 28 yıldır inatla sürdürmek doğal olarak çok önemli. Festival Yönetmeni Ayten Akyıldız, Festival Başkanı Adil Kaya ve canla başla çalışan festival ekibini bu başarıları nedeniyle kutlamak gerek.
Festival, Nürnberg Belediyesi, Bavyera Film Destekleme Fonu, Kültür ve Medyadan Sorumlu Federal Devlet Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenleniyor. Nürnberg’de yaşayan Türk ve Almanların üye olduğu Türkiye-Almanya Film Festivali’nin Dostları adlı bir dernek de festivalin yaşayabilmesi için çaba harcıyor. 10 yıl öncesine kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı da festivali desteklerdi. Sonra bu destek bitiverdi. Mutlaka önemli bir nedeni vardır. Sorup öğrenmeli.
Ben festivalin son dört gününe katıldım. 2005 yılında Uğur Yücel’in yönettiği ‘Yazı Tura’ ile Nürnberg’te yarışan, 2011’de tekrar festivale konuk olan ve bu yıl jüride ağır işçi olarak çalıştığını belirten Kenan İmirzalıoğlu Uluslararası Bir Fenomen: Türk TV Dizilerinin Başarısı adlı bir söyleşiyle izleyicilerin karşısına çıktı. Salon dolu ve izleyicinin ilgisi çok fazlaydı. Ben yorum yapmaksızın, aldığım notları Kenan’ın söylediklerinden size aktaracağım:
Kenan İmirzalıoğlu: Hollywood’da ne varsa bizde de var artık
“Sektöre diziyle girdim ve dört yılda 120 bölümde rol aldım. Dizide para kazanırsınız ama sinema filmi yapmak herkesin rüyasıdır. Yaşar Kemal ‘evrensel olmak için önce yerel olmak gerek’ derdi. Türkiye’de diziler 30 yıl önce TRT’de başladı ve halkımızın sevdiği bir tür oldu. Sonra özel kanallar da dizilere yöneldi.
İlk dizi ihracatımız Kazakistan’a yapıldı. Osman Sınav ‘Bu gün bir dolar, yarın bin dolar’ diyerek dizi başına bir dolar istedi. 2002 yılında ‘Deliyürek’ ile Kazakistan’a gittiğimizde korkutucu bir sevgi ile karşılaştık. Yüzümüz ve ellerimizde çizikler oluştu. Şimdi bir bölüm 750 bin dolar’a kadar alıcı buluyor ve ilgi her yıl artıyor, dizi ihracatımız bir milyar dolar’a yaklaştı. ABD’den sonra dünyada ikinci ülkeyiz. 170 ülkeye dizi satıyoruz. Diziler önce Ortadoğu’da gösterilmeye başladı, sonra Güney Amerika geldi. Şimdi İtalya’da, İspanya’da yolda yürüyemeyen arkadaşlarım var.
Avrupalılar Kapadokyayı biliyordu ama şimdi Arjantin’den, Brezilya’dan Kapadokya’ya gelenler var. Bu belki bir milyar dolar’dan da daha önemlidir.
Para kazandıkça yapım kalitesi de arttı. Hollywood’da ne varsa bizde de var artık. Senaristlerimiz de çok becerikli ve Türk oyuncular olarak her an ağlamaya hazırız.
(Dizilerin Türkçenin yayılmasına bir etkisi var mı? sorusuna) Türkçe konuşan Arjantinli ya da Brezilyalı görmedim, ama Ortadoğu’da, Yunanistan’da, Ermenistan’da ve Balkanlarda Türkçe öğrenenler var. Yunanistan’da gördüğümüz kadarıyla diziler halklar arasındaki dostluğu sağlıyor. Benim doğduğum köye Yunanistan’dan bir teyze geldi ve annemle babama misafir oldu. Annem babam İngilizce ve Yunanca bilmiyorlar, Yunanlı da Türkçe bilmiyordu ama anlaşabildiler.
Dizilere ilk başladığımda hastalanmıştım. Bana ‘Hastalanmamalısın, hatta öleceksen de bir hafta evvel haber vermelisin’ dediler.”
10Haber okurları dün festivalde büyük ödülü ‘Hayat’ın kazandığını biliyor. Zeki Demirkubuz’a da özel bir ödül verildi. Ödülü de jürinin ağır işçisi Kenan İmirzalıoğlu verdi.
Zeki Demirkubuz isterse eğlenceli olabiliyormuş
Festival ile ilgili tatsız bir konuyu da yazmam gerek. Festivale davet edilen bazı oyuncular Almanya’nın İstanbul Konsolosluğu’ndan vize alamadıkları için Nürnberg’e gelememiş. Aslında bu da tam doğru değil. Vize alamamayı geçin, vize başvurusu için randevu bile alamamışlar. Son bir yıl içinde Almanya’dan sığınma hakkı isteyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sayısının çok artması buna neden olmuştur herhalde.
Bir akşam yemeğinde Elçin Yahşi, Başak Emre, Muammer Brav, Interforum’un İkinci Başkanı Ersin Uğurlu, festival ekibinden Sinem İlterli ve Zeki Demirkubuz aynı masada bir araya geldik. Akşam saat beşte başlayan yemek uzadıkça uzadı ve saat 11’de bitti. Ben konuşmaktan çok notlar almakla, arada da bir cümle ile sohbete katılmakla yetindim. Aldığım notları anılarımda kullanacağım, ancak beni oldukça şaşırtan bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum: 1997 yılından bu yana tanıdığım, film çekimlerinde setinde çalıştığım Zeki Demirkubuz meğer çok eğlenceli biri olabiliyormuş.