Bir güzel festivalin daha sonuna geldik. 31. Adana Altın Koza Film Festivali’nde dün ‘Yeni Şafak Solarken’, ‘Hakkı’ ve ‘On Saniye’nin gösterilmesiyle Ulusal Yarışma’daki bütün filmler seyirciyle buluşmuş oldu. Artık top Nuri Bilge Ceylan başkanlığındaki jüride. Onlar da kararlarını vececek ve bu akşamki törenle de ödüller sahiplerini bulacak.
‘Yeni Şafak Solarken’: Baştan yaratılan İstanbul
Hak geçmesin, önce dünkü filmlerden bahsedelim. Locarno Film Festivali’nden ödül de alan Gürcan Keltek’in filmi ‘Yeni Şafak Solarken’le başlayalım. Bu film sinema ve tiyatro dünyasının ustalarından Ayla Algan’ın son filmiydi. Gösterim öncesi yönetmen de bunu hatırlatıp filmi Ayla Algan’a ithaf ettiğini söyledi. Bu da salondan büyük alkış aldı. Belgeselleriyle tanınan Keltek ilk uzun metraj filminde psikolojik bir rahatsızlığı bulunan Akın’ın dünyasına götürüyor izleyiciyi. Hatta rahatsızlığı nedeniyle geçirdiği bir atak sırasında onun zihninden dünyaya daha da özelde İstanbul’a baktırıyor.
Keltek, Akın aracılığıyla içinde yaşadığımız gerçeklikten koparıp bizi, İstanbul’un kadim tarihinden süzülüp gelen anıtsal dini yapıları kullanarak alagorik ve gotik bir dünyanın içine sokuyor. Ses tasarımı, müzik ve görüntülerle bambaşka bir İstanbul yaratıyor perdede. Tıpkı Reha Erdem’in ‘Hayat Var’da yaptığı gibi çok farklı bir İstanbul var karşımızda. Ki perdeye düşen bu İstanbul’un son derece özgün olduğunu söylemek gerek. İşte bu dünyada kimsesizlerin haletiruhiyesini, kurduğu görsel atmosfer gibi özgün bir bakışla anlatıyor. Tezer Özlü’nün filmde birkaç defa kullanılan ‘Burası bizim değil, bizi öldürmeye çalışanların ülkesi’ sözü filmin anahtar cümlelerinden. Çünkü bu sözle film, bakışını da ortaya koyuyor.
‘Hakkı’: Arkeoloji kendini sinemada da gösterdi
İkinci film ‘Hakkı’ ise son yıllarda arkeolojiye olan toplumsal ilginin bir karşılığı adeta. Çünkü bu filmin merkezinde tarihi eserler, antik kentler var. Hikmet Kerem Özcan’ın yazıp yönettiği, Bülent Emin Yarar’ın baştan sona performansıyla sürüklediği film, bahçesinde bulduğu Altın Başlı Artemis heykeliyle hayatı değişen Hakkı’nın hikayesini anlatıyor.
Filmin başında Bergama Sunağı’nın nasıl yurtdışına kaçırıldığını anlatan Hakkı, aslında gezi rehberi olarak tarih konusunda bilinçli. Ama bahçesinde heykel çıkınca bunu müzeye götürmek yerine tarihi eser kaçakçılarına satıyor. İşte hayatı da bu tercihle değişiyor. Sonra daha başka eserler bulma açgözlülüğü onun tüm yaşamını ele geçiriyor. İlginç bir tesadüf Bülent Emin Yarar, Reha Erdem’in ‘Neandria’ filminde muhtardı ama definecilerle iş de tutuyordu. ‘Hakkı’ da artık işi büyütüyor. Sıradan insanın çıkış arayışı, takıntılarının ve açgözlülüğünün onu yiyip bitirmesi üzerine naif bir film ‘Hakkı’.
‘On Saniye’: Ergenlikten çıkamamış yetişkin kadınlar
Ceylan Özgün Özçelik’in yönettiği ‘On Saniye’ ise veli ve öğretmen ilişkisi üzerine bir film. Çocuğu bir kediye işkence edip öldürdüğü için disiplin cezası olan Özgür’ün annesi Yasemin, bu atılmayı engelleyecek rehber öğretmen İpek’i ikna etmek için Türkiye’nin en seçkin okulu olan William College’e gider. Lakin bu görüşme iki kadının iktidar mücadelesine dönüşür. Ebeveyn sorumluluğu, öğretmen-öğrenci ilişkisi üzerinden sürüp giden tartışma kısa zamanda bağlamından kopup iki kadının yer yer sınıfsal yer yer kişisel mücadelesine dönüşür.
Erdi Işık’ın aynı adlı tiyatro metninden uyarlanan filmin senaryosunun öğrenci üzerindeki veli ve öğretmen sorumluluğuna yanlış demeyim ama yüzeysel baktığını düşünüyorum. Senaryonun eğitim ve aile kurumunun bireyi şekillendirme meselesine itirazları, bu alandaki yenilikçi anlayışlardan (ki Türkiye’de kimi okullarda uygulanıyor) haberdar olunmadığı izlenimi veriyor. Lakin filmin esas meselesi bu olmadığı için çok da dert edilmeyebilir. Ama iki kadın karakterin özelliklerinin sürekli öne çıkarılması veli ve öğretmen kimliklerini de geri plana itiyor. Sinemamızda nasıl ergen kalmış yetişkin erkekler işleniyorsa bu filmin de özelliği ergenlikten bir türlü çıkamamış yetişkin kadınların mücadelesini izliyoruz.
Gelelim festivalin iyilerine
Bugün karar günü olduğu için bir genel değerlendirme yapmak da adettendir. Öncelikle 11 filmlik seçkinin son yıllardaki en iyi seçkilerden biri olduğunu söylemek gerek. Yakın tarihimizi konu alan politik olaylardan emek sömürüsüne, cinsel saldırının aile içinde gizlenmesinden aile içi ilişkilerin hayatlarımızı nasıl etkilediğine, her gün haberlere konu olan dolandırıcılık hikayelerine kadar farklı meseleleri ele alan filmler izledik.
Bu 11 filmin iyileri ‘Gecenin Kıyısı’, ‘Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri’, ‘Döngü’ ve ‘Yeni Şafak Solarken’di. Açıkçası En İyi Film ödülünün bu filmlerden birine gitmesi şaşırtıcı olmaz. Yönetmen olarak Türker Süer (Gecenin Kıyısı) ve Gürcan Keltek (Yeni Şafak Solarken) naçizane favorim. Senaryoda ‘Döngü’nün metni öne çıkıyor. En İyi Erkek Oyuncu olarak ‘Gecenin Kıyısı’ndaki performanslarıyla Berk Hakman ve Ahmet Rıfat Şungar birlikte ipi göğüslerse hiç şaşırmam. En İyi Kadın Oyuncu ödülünü ‘Döngü’deki performansıyla Serpil Gül hak ediyor. Alamazsa gönlümüzün Altın Koza’sını şimdiden aldığını söyleyim.