Yıl 2003… Nuri Bilge Ceylan, ‘Uzak’ filmiyle yıllardan sonra bir Türk yönetmen olarak Cannes Film Festivali’de Altın Palmiye yarışında. Festivalin ödül töreninde ‘Uzak’ hem ikincilik ödülü olan Grad Prix’i ve hem de filmin oyuncuları Muzaffer Özdemir ile Mehmet Emin Toprak En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü kazanıyor.
Ceylan, Sting’in elinden aldığı Grad Prix ödülünü, uzun yıllar Türkiye’de yasaklı kalan ‘Yol’ filmiyle Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye alan Yılmaz Güney’e ithaf ediyor. Törenden hemen sonra basın toplantısı düzenlenecek. Ceylan ve ekibi toplantı salonuna doğru giderken Ceylan’ın telefonu çalıyor. Arayan Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı Abdullah Gül. Ödül açıklanalı belki 10 dakika olmuş Başbakan Gül, Ceylan’ı arayıp başarısı için tebrik ediyor.
Kelepçeden tebrik telefonuna
Bu çok az bilinen bir hikayedir. Ama sinema tarihimiz düşünüldüğünde hep ilginç gelir bana. Çünkü bizde uluslararası alanda başarı gösteren filmlerin yüzde 90’ı yurtdışına kaçırılarak festivallerde gösterildi. Eğer o filmler ödül de almışsa yönetmenin vay haline. Bir örnek. Erden Kıral 1983’te ‘Hakkari’de Bir Mevsim’ filmiyle Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı yarışına katılır. Jüri Büyük Ödülü dahil üç ödül alır. Sıkıyönetimin yurtdışına çıkarmasını yasakladığı filmin başarısı karşısında devlet telaşlanır. Kıral, Türkiye’ye döndüğünde havaalanında gözaltına alınır. Kıral kaçmasın diye kalorifer peteğine kelepçelenir.
Başarılı olduğu için kalorifer peteğine kelepçelenen yönetmenden ödül aldığının 10. dakikasında ülkenin başbakanı tarafından aranıp tebrik edilen yönetmene. 2000’lerin başında bu tablo Türkiye’de bir şeylerin değiştiğinin fotoğrafıydı aslında.
Şimdilerde oyuncu Merve Dizdar sayesinde yine Cannes’da sinema tarihimize geçen bir başarı elde ettik. ‘Kuru Otlar Üstüne’ filmiyle En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı Dizdar. Çıktı sahneye bir konuşma yaptı. Türkiye’de kadınların zorlu bir yaşam sürdürdüğünden dem vurdu. Sonrası vay sen misin konuşan… Türlü türlü eleştiriler hatta yaftalamalar, tuhaf ithamlar. Ki birçoğunda nezaketen bir tebrik bile yoktu.
Batı’nın Ezik Kölelerinden biri daha.
Aldığı ödülü oyunculuğuna değil, iki büklüm sunduğu sadakatine ve ülkesini onların diliyle aşağılamasına borçlu…pic.twitter.com/04adv6fk4D
— Emre Cemil Ayvalı (@emrecemil35) May 27, 2023
Dilin kemiği, yaftalamanın izahı yok
Fitili ateşleyen Ak Parti Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı’ydı. Dizdar ile PKK arasında bir bağ bile kurdu. Sonrasında RTÜK Başkan Yardımcısı İbrahim Uslu çıktı sahneye “Önce kendi ülkene saygı duymayı öğreneceksin Merve Dizdar. Sonra da bu ülkenin tüm vatandaşlarından aldığın ödül için tebrik bekleyebilirsin. Ülkesine saygı duymayanın aldığı ödülün de tebrik edilesi bir yanı yoktur” diyerek bu başarıyı küçümsedi. Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam, bulunduğu mevki nedeniyle oyuncuyu usulen de olsa tebrik etmesi gerekirken, bırakın tebriği el artırdı Merve Dizdar ile PKK, FETÖ, DHKP-C arasında bir bağlantı kurdu.
Ne okuduğunun farkında değilsin.
Ne söylediğinden bihabersin.
Müstemleke ülkelerinden oraya getirilmişler gibi parlatılıp ülkelerine geri gönderilmişlerin ezikliği içindesin. Ama bırakın onlar gibi iyi bir Fransızca konuşmayı;
kendi anadilini okumaktan acizsin.
200 yıldır bir… https://t.co/djMaj5FAbE— Dr. Serdar Çam (@serdar_cam) May 27, 2023
Tüm bunlar olurken ise Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy büyük bir sessizlik içerisindeydi ama eşi Pervin Ersoy sessiz kalmadı. Instagram’daki hikayesinden (24 saat içinde bu paylaşımlar siliniyor) Merve Dizdar’ı tebrik etti. Bu sefer Ak Parti’nin kıdemli isimlerinden Metin Külünk girdi devreye. Belli ki Pervin Ersoy’un paylaşımı Külünk’e sızdırılmıştı. Külünk “Ülkemizi bütün dünya önünde aşağılayan birine sosyal medyadan destek vermesi kabul edilemez. Galiba CHP’li bir vekilin eşi gibi” diyerek hem Pervin Ersoy’a hem de ülkenin Kültür ve Turizm Bakanı’na ayar verdi.
Erdoğan demişti, ‘Bize düşen sanatçıyı tebrik ve takdir etmektir’ diye
Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri töreninde geçmiş yıllarda aynen şöyle demişti: “Sanatçı eseriyle bizi ödüllendirmiştir. Bize düşen de ona iltifat etmektir, takdir etmektir, teşekkür etmektir. Münevverlerimiz, sanatçılarımız, yazarlarımız, şairlerimiz her türlü iltifatı fazlasıyla hak ediyor. Kültür ve sanat hayatımıza çok önemli katkılarda bulunan, özgün eserleri veya hizmetleriyle öne çıkan değerlerimiz için ne yapsak azdır. Kültüre, sanata, edebiyata yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırım demektir. Biz de bu anlayışla büyüyen, gelişen Türkiye’nin büyük iddialarına ve ideallerine yakışır bir kültür sanat ikliminin tesisine katkıda bulunabilmek için çalışıyoruz.”
Şimdi yazının başına dönelim. “Başarılı olduğu için kalorifer peteğine kelepçelenen yönetmenden ödül aldığının 10. dakikasında ülkenin başbakanı tarafından aranıp tebrik edilen yönetmene. 2000’lerin başında bu tablo Türkiye’de bir şeylerin değiştiğinin fotoğrafıydı aslında” demiştim ya. Nuri Bilge Ceylan 2013’te ‘Kış Uykusu’ filmiyle Altın Palmiye aldığında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yine telefonla Ceylan’ı tebrik etmişti. Yani devletin tepesinde o 2003’teki fotoğraf yaşatılıyor, ne olursa olsun başarılı sanatçıyı tebrik etmek bir geleneğe dönüştürülmek isteniyordu. Erdoğan’ın sonraki yıllarda söylediği “Bize düşen iltifat etmek, takdir etmek” sözü de bu yaklaşımla ilgiliydi.
Tebrik telefonundan linç etmeye
Lakin yaşananlar devletin en üst noktasından bizzat telefon açarak başarılı olan sanatçıyı kutlama alışkanlığından vazgeçildiğinin göstergesi. Artık başarılı olanın tavrına, kişiliğine göre başarı küçümseniyor, aba altından sopa gösteriliyor olmadı tukaka ediliyor. Tukaka edilirken de siyasetçilerin birbirlerini suçlayan, yaftalayan, itham eden o sevilmeyen dil kullanılıyor. Yani siyasetin o kaba dili topluma dayatılıyor.
Belli ki Dizdar’ın konuşması iktidar dünyasında rahatsızlık yaratmış, birileri karar vermiş ve Dizdar sistematik bir şekilde tukaka edilmeye başlanmıştı. Ama Dizdar’ın bu başarısıyla gurur duyanlar da vardı Türkiye’de ve onlar da Dizdar’a sahip çıktı. Sonuç kutuplaşmış bir Türkiye fotoğrafı yine karşımıza çıkmıştı. Bir oyuncumuzun uluslararası başarısında bile ortaklaşamayacak duruma gelmiştik. Bu bildiğimiz bir durum. Kaç sanatçı böyle böyle kutuplaşmış Türkiye’nin ortasında kaldı.
Ama daha vahim bir durum var karşımızda. Kadının başarısına sonra da sözüne tahammül edememe halinden bahsediyorum. Yoksa bu kadar erkek niye tepinip dursun, Dizdar’ın konuşması karşısında. Ya da bu başarıyı kutlayan Pervin Ersoy’a neden bir erkek ayar vermeye çalışsın. Ve tam da bu yaşananlar, Dizdar’ın ödül konuşmasını doğruluyor aslında. Türkiye’de kadın olmak mücadele etmeyi gerektiyor.