Şöyle bir hafızanızı yoklayın ve kendinize itiraf edin. Hayatınızın bir döneminde bir yönetmenin, oyuncunun, filmin, yazarın hayranı olmuşsunuzdur. Dünya fanların dünyası. Kimileri sevdiği şarkıcıların her konserine gidiyor, kimi hayranı olduğu ismi çağrıştıran dövme yaptırıyor, kiminin çok zengin bir koleksiyonu var… Geçmişte dergilerden çıkan posterlerini duvarlarımıza astığımız, konser biletleri için uzun kuyruklarda beklediğimiz isimler gözünüzün önünden geçti mi?
Herkesin hayranlığı kendine tabii ama bugün sizi dünyanın en önemli yazarlarından Stephen King’in en büyük hayranıyla tanıştıracağız: İsveçli editör ve yazar Hans-Åke Lilja.
Lilja 13 yaşında ailesinin kendisine hediye ettiği bir kitap vesilesiyle King’le tanışıyor. Hayatını yazarın tüm kitaplarını okumaya, baskılarından geniş bir koleksiyon yapmaya adadığı yetmezmiş gibi bir de tüm dünyadaki Stephen King hayranlarının temel haberleşme kaynağı olan bir internet sitesi açıyor. Üstelik tam 28 yıl önce, internet alemi henüz dutlukken!
Hans-Åke Lilja, geniş bir okur kitlesine sahip Stephen King’in milyonlarca hayranından biri. Ancak bizce en tutkulusu. Zira yazar hakkında ders bile veriyor. Bizim onunla tanışmamız ise Altın Kitaplar etiketiyle yayımlanan ‘Karanlıkta Parlayanlar’ kitabı sayesinde oldu. Lilja’nın editörlüğünü üstlendiği kitap, Stephen King, Clive Barker, John Ajvide Lindqvist ve Edgar Allan Poe gibi korku edebiyatının 12 ustasının öykülerinin bir araya geldiği bir antoloji. Üstelik içinde King’in daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış bir öyküsü de var (En iyi hayran olmanın avantajı diyebilir miyiz, kesinlikle evet!). 17 dilde yayımlanan kitabı ve Stephen King hayranlığını Hans-Åke Lilja’dan dinledik.
– Profesyonel bir Stephen King hayranı olarak tanımlanıyorsunuz. Siz de katılıyor musunuz bu görüşe? Dünyanın en iyi King hayranı mısınız?
– Önce dünyanın en iyi hayranı olmayı tanımlamamız lazım sanırım. Zor bir soru. Eğer kriterimiz onunla ilgili kitap yazmakla ilgiliyse ‘Hayır, değilim’. King’in kitaplarına para harcamak, yayımladığı her kitabın her baskısını almaksa cevabım yine hayır. Ama eğer onun yazdıklarını tüm kalbiyle okuyan ve soluyan biri olmaksa, başucunuzda veya kulaklığınızda her an bir King kitabı olmasıysa, eğer onun hakkında bir internet siteniz varsa ve hakkındaki tüm kitapları oraya koymaya çalışıyorsanız, King hakkında dersler veriyorsanız ve günlük olarak King hayranlarıyla iletişim halindeyseniz o zaman evet; ben de kendimi böyle tanımlayabilirim.
– Stephen King’le nasıl tanıştınız, okuduğunuz ilk kitabı hangisiydi?
-1983 yılında 13 yaşındayken Noel hediyesi olarak aldığım ‘Carrie’ydi. Ailem çizgi romanlar yerine kitap okumamı istedi. Neden ‘Carrie’nin iyi bir başlangıç olduğunu düşündüklerini pek anlamadım ben de. Kitabı okudum ama çok da sevmedim. Kısa bir süre sonra okuldaki bir ödev için bir kitap okumak zorunda kaldım ve bir yazarın bir kitabını okuduğum için, kütüphanede K bölümüne baktım ve King’in ‘Cujo’sunu buldum. Kapağında korkutucu dişler vardı ve ona dayanamadım. Okudum ve King’in ne kadar iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu fark ettim. O andan sonra şimdiye kadar yayımladığı her şeyi okumaya devam ettim.
– İnternet ve günümüz koşulları malum bir kitaba ulaşmak çok daha kolay. Sizin çocukluk yıllarınızda durum nasıldı, nasıl takip ettiniz?
– King kitaplarına ulaşmak zor değildi. Asıl sorun kitap, kitapçıya gelene kadar varlığını bilmiyor olmaktı. Şimdi sosyal medyadan, yayınevlerinin internet sitelerinden kitabın duyurusunu görebiliyoruz. Aslında bu gerçekten güzel bir histi. Düşünsenize kitapçıya girip yepyeni bir King romanı görüyorsunuz. Ayrıca çeviriler de uzun sürüyordu. ‘Kara Kule 3’ün çevirisi tam 16 yıl sürdü. Aynı şekilde filmler, sadece sinemalardaydı. Bu nedenle internet kesinlikle işlerimizi kolaylaştırdı.
– Stephen King ve yazılarına duyduğunuz sevgi ve hayranlığın temel nedeni nedir?
– İki neden sayabilirim. İyi hikayeler anlatmak ve bunu inanılabilir karakterler yaratarak yapması. King’in yeni bir kitap veya kısa hikayesini okumaktan hoşlanıyorum. Onu açmak, yeni bir kitabın kokusunu hissetmek ve sonra okumaya başlamak. Artık buna alışmış olmam gerekir ama her seferinde bunu yaparım ve sadece bir veya iki sayfa okuduktan sonra hikayenin içine kaybolduğumu hissederim, çok şanslı olduğumu düşünürüm.
– King ile tanıştığınızı biliyorum. Bazen hayranı olduğumuz insanlarla tanışmak hayal kırıklığına yol açabilir. Sizin deneyiminiz nasıldı?
– Evet, hayran olduğunuz kişilerle tanışmamanız gerektiğine dair bir söz var. King’le üç kez buluştum ve telefonla iki kez röportaj yaptım. Gerçekten çok nazik biri. Her seferinden çok heyecanlandım ama onunla konuşmak çok kolay. Tam da bu nedenle eğer fırsatınız varsa onu kesinlikle tanımalısınız.
– Stephen King kitap koleksiyonunuz olduğunu duydum. İçeriği hakkında bilgi verir misiniz?
– Tüm kitaplarını bulunduruyorum; tercüme edildiği her dilden bir kitabım var. Sesli kitaplarım ve King hakkında yazılmış kitaplar da var bu koleksiyon içinde. Birkaç tane de çok az sayıda basılmış özel baskı var. En iyi veya en büyük koleksiyonlardan biri değil ama beni kesinlikle mutlu eden bir koleksiyon.
– Defalarca kez okuduğunuz favori kitabı hangisi?
– Zor bir soru. Çoğunu birden fazla kez okudum. En sevdiğim, en çok okuduğum kitabı ‘The Long Walk’. Oldukça ince olduğu için hızlı okunuyor. Genellikle kitap çıktığında okurum, sonra birkaç yıl sonra tekrar okurum ve sonra belki 10 yıl sonra tekrar…
– Stephen King hakkındaki tüm bilgileri haberleri derlediğiniz Lilja’s Library adında bir internet siteniz var. Böyle büyük bir yazarla hakkında temel bir haber kaynağı olmak size nasıl hissettiriyor?
– Harika! 1996’da siteyi başlattığımda bunu istediğim ancak bulamadığım bir şey olduğu için yaptım. Tüm bilgilerin bir araya toplandığı bir siteye ihtiyacım vardı. Gerçekten kendim için yapıyorum ve diğer insanların bundan zevk alması da ekstra güzel oldu. Dünya çapındaki insanlarla iletişim kurmayı, King hakkında konuşmayı, diğer ülkelerde nasıl karşılandığını ve kitaplarının ve filmlerinin nasıl ele alındığını öğrenmeyi seviyorum.
– Yeni kitabınız ‘Karanlıkta Parlayanlar’dan bahsedelim. Bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı? Kitaptaki yazarlar ve hikayelerin seçimini nasıl yaptınız?
-Fikir Lilja’s Library’nin 20. yılını kutlarken doğdu, özel bir şey yapmak istedim. King’le bir şekilde bağlantılı olan ve mümkünse yeni hikayeleri olan yazarlarla bir koleksiyon yapmaya karar verdim. Tüm yazarlar yeni hikayelerle gelmedi ama yaklaşık yarısı öyle. Plan aslında sınırlı bir baskıyla sadece ABD’de yayımlanmasını sağlamaktı. Bu durumdan memnundum ama sonra Bulgaristan’daki bir yayıncı, yayımlamayı düşündüklerini söyledi. Sonra başka bir yayıncı… Sonra düşünmeye başladım, belki başka yayıncılar da aynı şekilde istekli olabilirdi. Nitekim öyle de oldu kitap 17 farklı dilde yayımlandı. Gördüğü ilgiden son derece memnunum.
– Kitap ayrıca Stephen King’in hiçbir koleksiyonunda daha önce yer almayan ‘Mavi Hava Kompresörü’ adlı hikayeye de ev sahipliği yapıyor. Bu kesinlikle önemli bir ayrıcalık. Hikaye nasıl dahil oldu kitaba?
– Kitaba bir King hikayesi eklemek istiyordum ve daha önce yayımlanmamış bir eseri kullanmak istedim. King’le iletişime geçip sordum. Sanırım dört hikaye seçeneğim vardı. Asistanı bana geri dönerek sorduğum dört hikayeden üçünü seçebileceğimi söyledi. ‘Mavi Hava Kompresörü’nü seçtim. King’in gençken yazdığı bir hikaye. Nasıl başladığını ve nasıl evrim geçirdiğini özetliyor.
– Kitabın diğer dillerdeki yolculuğunu nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl tepkiler geldi?
– Çok iyi tepkiler geldi. Beni en mutlu eden şey genellikle herkesin kitaptaki hikayelerden farklı bir favori belirlemiş olması. Tüm hikayeleri seviyorum ve herkesin sadece bir tanesini favori olarak belirlemesi biraz zor olurdu. Şimdi hepsi bir numara oluyor. Ayrıca farklı dillerde yapılan tüm farklı kapakları görmek de eğlenceli. Bu hikayelerden herhangi birinin filme dönüştürülmesini çok isterdim ama korkarım bu dediğim yapılmaz.
– Mutlaka bir “O kadar da sevmedim” dediğiniz kitabı da vardır…
– Sanırım ‘Faithful/Sadık’ Çünkü beysbol hakkında ve ne kadar denesem de anlayamadığım bir oyun. Bu yüzden okumak pek eğlenceli değil.
– Stephen King’in romanlarından bir karakter olabilseydiniz, kim olurdunuz?
– Sanırım ‘The Dark Tower’daki Eddie Dean’ı seçerdim. Büyük bir macera yaşar. Ve kim silahşör olmak istemez ki?