Tarih 16 Haziran 1934. İran Şahı Rıza Pehlevi, Ankara’ya geliyor. Ülkesinde modernleşme hamleleri atmak isteyen şah, birkaç ay önce 10. yaşını kutlamış batı komşusu Türkiye Cumhuriyet’inin bu uğurda attığı adımları yerinden görecekti. Davet, Mustafa Kemal Atatürk’ten gitmişti. O tarihe kadar pek çok ülke tarafından davet edilen Atatürk, bu çağrıları reddedip büyük bir devrim sürecinde olduklarını bu büyük değişimi görmek isteyenleri de Türkiye’ye davet ettiğini söylüyordu. Şah, bu davete icabet etmişti.
Sıra Cumhuriyet’in başardıklarını göstermekte
Eğitim, sağlık ve sanayi gib alanlarda yapılan büyük atılımlar modernleşme adımları atmak isteyen İranlılara elbette gösterilecekti. Ancak Mustafa Kemal Atatürk için bu yetersizdi. Bu listede sanat da olmalıydı. Çok büyük imkânsızlıklarla kurulan Cumhuriyet, daha ilk yıllarında sanatçı yetiştirmeyi doktor ya da mühendis yetiştirmekle bir tutmuştu.
Genç müzisyenler ve ressamlar daha iyi bir eğitim almaları için yurtdışına gönderilmiş bir kısmı da eğitimleri sona erince Türkiye’ye dönüp okullarda ders vermeye başlamıştı. Daha sonraları Türk Beşleri olarak anılacak bu isimler ilklere imza atacaktı. Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da askeri ateşeyken izlediği ‘Tosca’ operasından çok etkilenen ve bu sanat dalında yeni kurulan bir ülke olan Bulgaristan’ın Osmanlı’nın önünde olduğunu gören Atatürk’ün yaşadığı o üzüntü ve öfke Cumhuriyet’in ilânından sonraki yıllarda yerini bir ilkin hayata geçirilmesine bırakacaktı.
Provanın ilk konuğu Atatürk
Azerbaycan’da Üzeyir Hacıbeyoğlu 1908 yılında ‘Leyla ile Mecnun’ operasını bestelemişti. Ama Türkiye topraklarında Türkçe bir opera daha önce hiç yazılmamıştı. Üstelik bir aydan az bir süre zarfında hem bestelenecek hem de provaları yapılacaktı. Bu durumun zorluğu Mustafa Kemal Atatürk’e izah edilmeye çalışıldı. Ancak onca yokluk karşısında ve nice cephede savaşmış birini sürenin azlığıyla ikna etmek elbette mümkün olmayacaktı. Atatürk, bu süreçte Münir Hayri Egeli’yi yanına çağırır. Yapılması gereken belliydi. Peki ama nasıl?
Egeli birkaç kişiye teklif sunar. Ancak önlerinde bir aydan az bir süre kaldığını öğrenen müzisyenler bu teklifi nazikçe geri çeviriyordu. Biri hariç. Avrupa’daki eğitimi sonrası Türkiye’ye dönen 27 yaşındaki genç müzisyen Ahmed Adnan Saygun. Üstelik Saygun, Egeli’nin bu teklifini Ankara’da trene binip İzmir’ doğru yola çıkarken alacaktı. Ne Egeli’nin rahatlayacak ne de Saygun’un bu büyük onur için sevinecek vakti vardı.
Hikâyei Firdevsi’nin başyapıtına dayanıyor
İkili yoğun bir tempoyla çalışmaya başlar ve dördüncü günün sonunda operanın ilk bölümü tamammlanır. ‘Özsoy’ adlı bu opera Firdevsi’nin ‘Şehname’ adlı manzum destanından esinleniyordu. Konuk İran’dan olunca eseri seçilecek isim de belliydi.Derken ilk prova zamanı gelir. İlk provanın heyecanını daha da katlayacak olyasa Mustafa Kemal Atatürk’ün izlemeye gelecek olmasıydı.
Zaman Münir Hayri Egeli ve Ahmed Adnan Saygun’un aleyhine işliyor gibiydi. Ne gelen baharın heyecanını yaşayacak vakit ne de bunun için enerjileri vardı. Projeyle Mustafa Kemal Atatürk’ün doğrudan ilgilenmesi kaçınılmaz bir şekilde heyecan ve stresi de artırıyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk provadan mutlu ayrıldığı haberinin gelmesi yaşanan stresi bir anda tersine çevirecekti.
‘Efendiler bu bir devrim hareketidir’
Yıllar sonra o günleri anlatan Ahmed Adnan Saygun şunları söyleyecekti: “Mustafa Kemal beni henüz tanımıyordu. Fakat ilk provadan memnun ayrılınca akşam beni Çankaya’ya davet etti. Gittim. Yanında başka konukları da vardı. Provadan çok memnun kaldığını söyledi ve operayı benim yönetmemi istedi. O gece hakkımda daha oek çok güzel şey söyledi. Fakat aklımda şu cümle kaldı. ‘Efendiler, bu bir devrim hareketidir”
Bu devrimin sahnelenmesine çok az kalmıştı. tam 20 günde bestelenen ve provaları yapılan ‘Özsoy’ operası, İran şahı Rıza Pehlevi’nin Ankara ziyaretinin üçüncü gününde sahnelenecekti. Ve o büyük gün geldi çattı. Takvimler 19 Haziran 1934’ü gösteriyor. Üç gündür başkent Ankara’da konaklayan şah Rıza Pehlevi ve ev sahibi Mustafa Kemal Atatürk’ün de katılımıyla ‘Özsoy’ operası Ankara Halkevi’nde sahnelendi. Bariton Nurullah Taşkıran, soprano Nimet Vahit ve Semiha Berksoy bu tarihi gecede sahnedeki solistlerdi.
Eseri hem Atatürk hem de Pevlevi ilgiyle izler. İkisi de izledikleri bu opera gösterisi karşısında büyük heyecan duymuştu. Atatürk’ün “bir devrim hareketi” olarak nitelendirdiğii bu eser 20 gün gibi kısa bir sürede hazırlanmış ve sahnelenmişti. Türkiye’nin açtığı modernleşme yolundan gitmek isteyen şah, İran’a dönünce pek çok alanda reformlar hayata geçirecekti. Eğitim ve kültür-sanat bunlarda en önemlisi olacaktı.
‘Özsoy’ yıllar sonra AKM’de
Münir Ziya Egeli ve Ahmed Adnan Saygun gecenin sonunda bir ilki gerçekleştirnenin haklı gururuyla Ankara’daki evleirnin yolunu tuttu. Büyük zorluklarla bestelenen ve Atatürk’ün bir devrim olarak nitelendirdiği ‘Özsoy’ sonrasında ara ara sahnelense de seyirciyle buluşma fırsatı pek bulamadı. Şimdi Türkiye’nin bu ilk operası 29 ve 31 Ekim tarihlerinde İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde yıllar sonra sanatseverlerle yeniden buluşmaya hazırlanıyor.
Öte yandan imkânsızlıklar içinden doğan bu operanın hikâyesi beyazperdede seyirciyle buluştu. Cuma günü gösterime giren ‘Bir Cumhuriyet Şarkısı’ filmi, 90. yaşını kutlayan ‘Özsoy’ operasını ve nasıl zorluklarla ortaya çıkarıldığını anlatıyor. Yağız Alp Akaydın’ın yönettiği filmin başrollerindeyse Salih Bademci, Ahmet Rıfat Şunga, Ertan Saban, Melis Sezen ve Birce Akalay gibi isimler yer alıyor.