Xebel Krallığı, Atlantis’in hükümranlığında yaşayan bir sualtı medeniyetidir. Koloni kimliğinde yaşamaktadırlar ve bu durum, Kralları için utanç vericidir ama artık elinden gelen başka bir çözüm yoktur. Derken özgürlük yolunda yeni bir seçenek belirir; kızı Prenses Mera’yı çocukluk arkadaşı soylu Larken’le evlendirmek ve ordusuyla birlikte Atlantis yönetimi alaşağı ederek baskı rejimini sonlandırmak…
Mera ise kendince daha farklı bir seçenek peşindedir; karaya çıkacak, Atlantis Krallığı’nın kayıp prensi olan Arthur Curry’yi bulacak ve onu öldürecektir. Nihayetinde bu plan için harekete geçer; sualtındaki hayatını geride bırakır, insanların arasına karışır ve en önemlisi Arthur’u bularak hedefini gerçekleştirmek için fırsat kollamaya başlar…
‘Aquaman’dan ‘Romeo ve Juliet’e uzanan çizgi…
Danielle Paige’in metnine imza attığı ve yukarıda konusunu özetlediğim ‘Mera: Dalgaların Hâkimi’ (‘Mera: Tidebreaker’), bir anlamda Mera ve Aquaman’in çıkış öyküsü. Aslında bu hikâyeye şöyle bir göz attığınızda bir yerlerden aşina olduğunu anlayacaksınız. Ben biraz daha ileri gittim, hemen anladım! Çünkü tema Disney’in kendi animasyon klasiğinden yeniden sinemaya taşıdığı Andersen uyarlaması ‘Küçük Deniz Kızı’nın neredeyse birebir aynısı. Ve filmi çok yakın zaman önce izlemenin de yardımıyla Mera’nın Ariel, Prens Arthur’un da masaldaki Eric olduğu ‘keşfetmek’ o kadar kolay ki!
Arthur burada Atlantis’li Atlanna ve aramızdan biri olan Tom Curry’nin oğulları. Amnesty Bay adlı küçük sahil kasabasında, sıradan bir hayat yaşıyor. Tabii ki koca Atlantis uygarlığının varisi olduğunun farkında değil. Onun öyküsünü de sinemaseverler ‘The Aquaman’ adlı yapımdan hatırlayabilirler. Malum, kendisi DC Evreni’nin üyelerinden… ‘Mera: Dalgaların Hâkimi’nde anlatılan hikâyenin çıkışı ‘Küçük Denizkızı’nı çağrıştırıyorsa da Mera’yla Arthur’un aşkı da bildiğiniz ‘Romeo ve Juliet’ izleği. Sadece burada Capulet’lerle Montague’lerin yerini Xebel’lerle Atlantis’liler almış.
Sudan ne çıksa âşık olurum!
Bizde Epsilon Yayınları’ndan çıkan ve Merve Çay’ın çevirisiyle dilimize kazandırılan ‘Mera: Dalgaların Hâkimi’nde yukarıda da belirttiğim gibi metni Danielle Page kaleme alırken desenleme işini de Stephen Byrne üstlenmiş. Doğrusunu söylemek gerekirse kitabın senaryosu sanki biraz fazla aceleye gelmiş; Andersen’in masalında Ariel’in Eric’le karşılaşması ve kara hayatına adaptasyonu bile daha gerçekçi çizgilerle anlatılmıştı. Burada ‘neden-nasıl?’ sorularının cevapları ve süreçler çok inandırıcı değil; keza Arthur’un hayatında biri varken (ismi Ellery) ve sorunsuz bir ilişki yaşarken hangi dinamiklerle Mera’ya bağlandığının da sağlam bir açıklaması yok. Anlaşılan okur olarak bizden, ‘Aşk bu işte, karşına çıkar ve mantık aramazsın’ ya da ‘Gönül bu’ türünden klişeler eşliğinde durumu kabullenmemiz istenmiş!
Doğrusu kitabın başına otururken daha derinlikli bir grafik roman beklediğimi söylemeliyim. ‘Mera: Dalgaların Hâkimi’nin en iyi yanı Dublin-İrlanda kökenli Stephen Byrne’ün sağlam çizgileri ve yarattığı görsel dünya olmuş… Hoş, Mera ‘derin sular’dan geliyor ama çok da derinlemesine dalmadan hafif yaz okumaları arayan okur için uygun bir seçenek olabilir bu kitap…