Nuri Bilge Ceylan film çeker, o film Cannes’da gösterilir. Bu bir klişedir. En azından klişe haline getirildi. Ceylan’ın filmlerinin Cannes’da gösterilmesine o kadar alıştık ki, o kadar olağan geliyor ki bize, refleks olarak zaten böyle olması gerekiyordu gibi bir tavırla karşılıyoruz durumu.
Ama aslında bir klişeye sıkıştırılan, bizim memleketimizde pek de alışık olmadığımız bir başarı hikayesidir. Lakin başarılı olan sevilmez bu kasabada bilirsiniz. Hele hele bu başarı karşısında mütevazılık yaparsanız vay halinize…
Büyük bir hikaye
İçi boş da olsa büyük cümleler kuranların, bu büyük cümleleri de bağıra bağıra söyleyenlerin memleketi burası. Bunun için Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes serüveni de ancak olağan bir durum, bir klişe olarak algılanıyor. Oysa madalyonun öbür yüzü çok başka. Oradan bakılınca müthiş bir vizyonerlik var. Bir de doğru bildiğinden şaşmama hikayesi.
Bir yönetmenin daha yolun başında çektiği filmleri dünyanın en iyi festivallerine göndermek istemesi, söz konusu yıllar 1990’larsa bir vizyon meselesidir. Çünkü o yıllar bırakın Cannes’ı, Edirne’nin ötesini hedeflemek gibi bir algı pek yoktu memlekette. Ama Ceylan bu vizyonla yola çıktı ve ilk kısa filmi ‘Koza’yı Cannes’a gönderdi. Gönderdi diyoruz da o zamanlar öyle internet falan yok. Gönderimler, başvurular posta yoluyla yapılıyor.
Cannes ‘Koza’yı kabul edip programına alıyor. O yıllar için çok büyük bir başarı. Lakin gazeteler bir kısa haber olarak değerlendiriyor bu başarıyı. Yanlış hatırlamıyorsam bir de TRT’deki sinema programında bir söyleşisi çıkıyor Nuri Bilge Ceylan’ın.
‘Yaptığı fotoğraf!’
Ceylan’ın ilk uzun metraj filmi ‘Kasaba daha şanslı. Film Berlin Film Festivali’nin Forum bölümüne seçiliyor. Festivalden Caligari Ödülü ile dönmesi, filmin sinemamızdaki yenileşmeyi temsil eden yapımlardan biri olması ‘Kasaba’yı uzun süre gündemde tutuyor. Filmin Beyoğlu Sineması’nda başlayan vizyona macerası ayrı bir hikayedir. Ama aylarca gösterimi sürüyor filmin. Türkiye, Nuri Bilge Ceylan keşfediyor bu film sayesinde. Ama bu keşif mesafeli bir taraftan da.
‘Mayıs Sıkıntısı’ ile Ceylan çıtayı yükseltiyor. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışıyor. İçerde kimileri “Yaptığı sinemadan çok fotoğraf” derken ya da uzun planlara takıntısını dile getirirken Ceylan yolunda istikrarlı bir şekilde ilerliyor. Bir Türk filminin yıllar sonra Altın Ayı yarışına dahil olmasının ne kadar önemli bir başarı olduğunu fark eden ise memlekette çok az.
Ve ‘Uzak’. ‘Uzak’ı ilk Antalya Film Festivali’nde izlemiştik. Sinemamızın en iyi filmlerinden biri karşımızdayken, aldığı senaryo ödülüne “Senaryo yok” diye kimi sinemacıların itirazını hatırlıyorum. Otel lobisinde oturup ciddi ciddi tartışılmıştı da şaşırmıştım. Bir film bir festivalde gösterilince, genel olarak Cannes kabul etmez programına almayı. Fakat ‘Uzak’ı alıyor ana yarışmaya. Film Cannes’a gidip Altın Palmiye yarışına dahil oluyor. Altın Palmiye jürisindeki Meg Ryan bile hayran kalıyor filme. Jüri Büyük ödülü ve erkek oyuncu ödülü ile dönüyor Fransa’dan ‘Uzak’.
Dönüyor ama Ceylan ödülü, Yılmaz Güney’e ithaf etse de memlekette tutuk bir sevinçle karşılanıyor bu başarı. Anaakım gazetelerin birinci sayfasından bile duyurulmuyor haber. Öylesine bir tutukluk hali yani. Cannes’da Altın Palmiye alan ‘Yol’un yönetmeni Şerif Gören giriyor devreye. Başarının büyüklüğünü atlatmak için Ceylan’ın yanında bir basın toplası düzenliyor da medya öyle uyanıyor meseleye. Lakin filmi dünyada milyonlar izlese de bizde 63 bin 845 kişi seyrediyor.
‘Uzak’ Cannes algısını değiştirdi
Ama ‘Uzak’ Türkiye’deki Cannes algısını uzun vadede değiştirdi. Herkes Cannes’ı yeniden keşfetti! Cannes’da yarışmanın ve oradan ödül almanın o kadar kolay olmadığını da. Zaman içerisinde Ceylan’ın da ‘Uzak’ın da hakkı teslim edildi. Sonrasında ‘İklimler’, ‘Üç Maymun’ ve ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ Cannes’da Altın Palmiye yarışına girdiğinde artık daha büyük bir coşku vardı bu başarılara karşı.
‘İklimler’ FIPRESCI, ‘Üç Maymun’ En İyi Yönetmen, ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ Jüri Büyük ödülü aldı Cannes’dan. Ama ‘Üç Maymun’la alınan ödülün daha doğrusu ödül konuşmasının değeri bir başkaydı. Jüri üyesi Sean Penn En İyi Yönetmen ödülü için “Nuri Bilge Seylan” diyerek sahneye çağırdığı Ceylan, ödülünü “Tutkuyla sevdiğim benim yalnız ve güzel ülkeme” diyerek alması memlekette büyük bir sevinç yarattı. Ceylan başarısı artık bizim başarımızdı! NBC artık uluslararası alandaki gururumuzdu. Daha bir sahiplenildi memlekette.
‘Kış Uykusu’ ile Ceylan bir kez daha Altın Palmiye yarışına girdiğinde tarihler 2017’yi gösteriyordu. Ceylan Tarantino’nun elinden aldı Altın Palmiye’yi. Büyük bir olaydı bizim için. Dile kolay ‘Yol’dan 35 yıl sonra bir Türk filmi Cannes’da Altın Palmiye alıyordu.
Sonrasında ‘Ahlat Ağacı’ ile Cannes’da yine yarıştı Ceylan ilginçtir, en iyi filmlerinden biri olmasına rağmen eli boş döndü yarışmadan. Şimdi ise ‘Kuru Otlar Üstünde’ ile Ceylan yine Altın Palmiye yarışında. Bakalım ne olacak?
Ama ne olursa olsun, daha kısa filmiyle Cannes’ı hedefleyen, hedefine ulaşan ve her seferinde de hedefini büyüten, doğru bildiği yoldan şaşmadan yürüyen bir yönetmen var karşımızda. Iskalanmaması gereken de bu bence…