Brandweek’in ilk gününde Haliç Kongre Merkezi’nin büyük konferans salonunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 2024 Nobel Ekonomi ödülünü alan Prof. Dr. Daron Acemoğlu arka arkaya konuştu. İmamoğlu açılış konuşmasını yaptı, Acemoğlu ise etkinliklerde, konferanslarda “keynote speaker” olarak adlandırılan ana konuşmacıydı.
Salona önce Daron Acemoğlu geldi. Altı sıra önümdeki koltuğuna oturamadan etrafı onunla fotoğraf çektirmek isteyen insanlarla doluverdi. Acemoğlu hiçbirinin isteğini geri çevirmeden gülümseyerek defalarca poz verdi.
Sonra bir alkış koptu ve Ekrem İmamoğlu anturajıyla birlikte salona girdi. Girer girmez de Daron Acemoğlu’nun yanına gelip Nobelli ekonomisti çok sıcak bir tavırla kutladı.
Her ikisinin söylediklerinden bahsedeceğim ama önce aldığım en iyi iletişim derslerinden birini burada aktarmak istiyorum:
Bir topluluk önünde konuşma fırsatınızı en iyi şekilde kullanmak istiyorsanız sizden başka kimsenin söyleyemeyeceği şeyler söyleyin. Mesela kişisel bir hikaye anlatın. Mesela içselleştirdiğiniz bir duygudan bahsedin. Mesela bir deneyiminizi ya da hayalinizi paylaşın… Her ne olursa olsun ama söyledikleriniz kopyalanamayacak şekilde size ait olsun.
Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasının tam metnini 10Haber’de ‘Adaylık manifestosu gibi konuşma’ başlığıyla yayımladık. İmamoğlu çok iyi bir konuşmacı, duygusunu karşısındakine geçirmekte zorlanmıyor. Yeter ki kendi duygularından ve düşüncelerinden bahsetsin ya da topluluğa ayna tutsun.
Böyle bakınca Ekrem İmamoğlu’nun ‘Yeni ve Adil Bir Başlangıç Mümkün’ adlı konuşması ondan duymaya alışık olmadığım kadar “kitabi” başladı. Soğuk Savaş sonrası, küreselleşme, ‘Tarihin Sonu’ tezi, küreselleşmenin estirdiği olumlu hava derken Asya’nın yükselişi, küresel finans krizleri, öngörülemeyen kaos dönemi, popülizm, milliyetçilik ve otoriter eğilimler… diyerek 90’lardan bugüne son otuz yılı özetledi.
Sonra beş temel alandaki yaşanan adaletsizlikten bahsetti. Teknoloji, iklim krizi, göç yükü, gelir dağılımı ve temsiliyet konusunda dünyadaki eşitsizliğin uçurumu nasıl derinleştirdiğine değindi.
‘Kendimi sorumlu kabul ediyorum’ deyince konuşmanın tonu değişti
İmamoğlu’nun konuşmasının tonu, ‘Türkiye’de özgürlük, adalet, demokrasi değerlerine sıkı sıkı bağlanarak sürdürülebilir bir refah toplumunu yeniden inşaa etmekten’ bahsederken çok daha özgünleşti.
İşte 10Haber’in ‘adaylık manifestosu gibi’ demesine sebep olacak o bölümlerden bazıları:
“Başta haksız ve hukuksuz kayyım atamaları olmak üzere ülkemizde uygulanan demokrasi karşıtı vesayetçi tutumlara sesimi yükseltmeyi önemsiyorum. Bir ülkede demokrasi iktidarların keyfiliğini asla bırakılamaz.”
“Daha adil, daha güçlü ve daha dayanıklı bir Türkiye ve dünya inşa etmek elimizde. Beklediğimiz, aradığımız o aktörler bizleriz… Bu ülkenin eşit ve onurlu vatandaşları olarak hepimiz bu görevi üstlenmeliyiz…”
“… Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı olarak inisiyatif alıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki partilerin genel başkanlarıyla bizzat görüşüyorum. Görüşmeye devam edeceğim. Görüşemeyen, görüşememesini istismar olarak nitelendirip kabul etmeyen insanlara ısrarla gitmeye devam edeceğim. Hiç kimsenin bizim ısrar ve iyi niyetimizden kurtulma şansı yok.”
“Milletimizin ekonomik zorluklardan, sağlık, eğitim, adalet, güvenlik sorunlarından dolayı yaşadığı isyanı duymazdan gelenlerin… Milletin verdiği gücü kendi güçleri zannedenlerin çok güçlü bir demokratik uyarıya ihtiyaçları var. Burada sizler vasıtasıyla tüm milletime seslenmek isterim… Bu süreçte hiçbir şekilde geri adım atmayacağız. Türkiye’nin geleceğinin muhafızı olmak için tüm gücümüzle mücadele edeceğiz.”
Teknoloji sorunun mu çözümün mü parçası mı olacak?
Daha sonra sahneye Daron Acemoğlu geldi ve İmamoğlu’nun özgürlük, adalet, demokrasi ve refah diye çerçevelediği konuşmasının içini doldurdu.
Acemoğlu “Hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu toplumlar ve nüfuzunu kötüye kullanan kurumlar büyüme veya daha iyiye doğru değişim yaratamaz” diyor. Nasıl yaratamadığını da sayılarla anlatıyor.
Ona göre dünya dengelerini altüst edecek beş akım var: 1. Yapay zeka, eşitsizlik ve istihdam 2. Yaşlanan nüfus, 3. İklim değişikliği 4. Makroekonomik dengesizlikler 5. Dünya ekonomi düzenindeki değişimler
Bunların hepsini daha da ağırlaştırabilecek etken ise teknoloji. Ama ilginç bir şekilde tam tersi de olabilir; doğru kullanılırsa teknoloji sorunun değil çözümün bir parçası haline gelebilir. Örnek olarak, yapay zeka otomasyon çerçevesinde kullanılırsa insanların yaptığı işi makinelere vereceğiz. Bu arada bir sürü yetenekli insanı dışarıda bırakacağız. Ama insanlarla beraber çalışacak yapay zeka yolu belirleyebilirsek tam tersine işçi kesiminin üretkenliğini artırmak mümkün olacak.
Sunumun en stresli yanı Acemoğlu’nun konuşurken tutulduğu öksürük krizi oldu. Dört beş dakika boyunca sık sık öksüren Acemoğlu’na ince belli bardakta çay ikram edilirken seyirciden de kuvvetli bir moral alkışı geldi. Çayı içip içmediğini görmedim ama ondan sonra pek öksürmedi sanıyorum.
Bu arada Daron Acemoğlu da “kitabi” konuştu ama bir şey diyemem, çünkü alıntı yaptığı kitabı yazan da kendisi! İmamoğlu ve Acemoğlu’nun arka arkaya dinlemek hem zevkli hem de aydınlatıcıydı.