Derbiye ters köşeden bakalım önce. Malum yayın ihaleleri gündemde. Pek yakında futbolumuza yeni bir değer biçilecek. O değeri belirleyecek asıl maç Fenerbahçe-Galatasaray değil Beşiktaş-Trabzonspor (ve benzerleri) olacak. Ligin tepesindeki rekabet elbette en büyük kaynak. Ama bu her zaman böyleydi. Onlara, o rekabete gösterilen ilgi hiçbir zaman azalmadı ki.
Asıl kıymeti değişken olan bu tip maçlar. Kalibresi yüksek olması beklenen, belirli bir kadro ve oyun kalitesi vadeden tarihsel rekabetler. O yüzden bu maça hakkını veren takvimlendirmeyi alkışlayalım önce. Fenerbahçe ve Galatasaray maçlarını oynamış, futbolu sevenler yüzünü bu maça dönmüş. Günlerden de pazar ‘prime-time’. Gayet doğru bir yayın yerleştirme.
Peki hakkını verebildiler mi? Pek sayılmaz. İki takımın kadro kalitesi düşünüldüğü veya bize gösterdikleri kadar kötü değil bence. En azından daha iyisini sunabilirlerdi. Haksızlık etmeyelim, verilerin gösterdiği kadar kötü bir maç da değildi. Ama asla iyi de değildi. Yine de sadece Semih’i izlemek için bile değerdi. Gerçi Semih’i çıkarırsanız Beşiktaş’tan geriye ne kalırdı, o da biraz tartışmalı.
Semih’in iki gol vuruşu dışında neredeyse hiçbir şey üretemedi Beşiktaş. Geçen sezon Galatasaray’ı şampiyonluğa taşıyan ana kadronun parçası Rashica hem etkisiz hem güçsüz; birkaç sezon önce Siyah-Beyazlılara şampiyonluğu getiren Ghezzal hem mecalsiz hem isteksizdi. Türkiye’den yurtdışına giden en pahalı yerli oyuncu olan Cenk de varlık gösteremedi. Ülkenin en potansiyelli orta sahalarından biri olan Gedson da öyle. Ama Semih Kılıçsoy vardı işte. Yetenek repertuarını gözler önüne seren iki harika gol attı 18 yaşındaki genç adam. Maçı aldı gitti. O desin Agüero, ben diyeyim Immobile. O klasa yakındı.
⚫⚪ Semih Kılıçsoy, sol ayağıyla harika bir gole imza attı! #BJKvTS pic.twitter.com/BKT9b22ZWM
— beIN SPORTS Türkiye (@beINSPORTS_TR) February 4, 2024
Eski deyimle daha şuurlu, ne yaptığını daha iyi bilen taraf Trabzonspor’du aslında. 2-0 yenikken bile maçı döndürecek imkanları buldular. Özellikle Trezeguet biraz daha becerikli olsa en kötü berabere kalabilirlerdi. Rakip ceza sahasında bu kadar topla buluşmaya rağmen tek gol bile bulamamış olmaları oyunun bir cilvesi. Şöyle somutlaştıralım: 0,50 gol beklentisiyle Beşiktaş iki gol buldu. 1,49 gol beklentisiyle Trabzonspor eli boş döndü.
Dünkü maç biraz da bu istatistikler, veriler, yeni analizler çuvalladı. Hatta VAR da. Futbolun bu rakamlara asla sığmadığını bir kez daha anladık. Daha iyi oynayan taraf açık ara Trabzonspor’du. Klasik bir Abdullah Avcı takımı olarak gidiş yolunu çok net gösteriyordu. İyi de çalışmışlardı belli ki. Ama işte bireysel yetenek diye bir şey var. Semih gerçekten maçın pırlantasıydı. Beşiktaşlılardan bile daha çok sevinen biri olduğuna eminim: Milli Takım teknik direktörü Montella.
Gelelim VAR meselesine. Semih’in ilk golünden önce Enis Destan’ın bir pozisyonu var. Oyunun normal akışında bu pozisyona faul verebilecek bir hakem tanımıyorum. Fakat VAR kontrolüne, yani tekrar görüntülere bakarsanız açık bir formadan çekme var. Oyuncuyu düşürecek bir çekme mi? Emin değilim. Ama çekme mi? Çekme. Kural açık mı? Açık. Nasıl vermeyeceksiniz bunu? VAR’da tekrar tekrar izlerken nasıl yok gibi davranacaksınız? İşte bir dijital azizlik daha.
Bütün bunlar şunu gösteriyor: Yapay zekanın futbolla işi zor. Dünkü maç, istatistiklere göre rezil bir maçtı. Ama oyun öyle olmadı. Rakamlardan çok daha fazla zevk verdi. VAR da var diye iyi olmuyor işte her zaman. Hakem heyeti hatalı davranıp doğruyu buldu. Evet, aynen böyle oldu. Yapay Zeka Efendi ayıklasın bakalım futbolun taşını.