Kimseler farkında değil. Kazansa milli kahramandı. Kazanamadı, TV’de kimsenin umuru olmadı. Yerli ve milliydi ama ilgilinen yoktu. Rıza Kayaalp 13. kez Avrupa Şampiyonu olup tarih yazacaktı. Güreşin gelmiş geçmiş en büyük ismi sayılan Karelin’i geride bırakacak, kimselerin başaramadığını başaracaktı. Gümüşte kaldı. Büyük başarısızlık!
Sessizliğe mahkûm ettik onu. Maçı yayınlayan TRT Spor Yıldız’ın spikeri sustu Rıza kaybedince. Hem de epey bir süre. 12 Avrupa, beş Dünya Şampiyonluğu yokmuş, üç ayrı olimpiyatta madalya alan dört isimden biri değilmiş gibi sustu (Düşünün diğerleri halterci Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu, güreşçi Hamit Kaplan). Rıza’nın mutsuzluğunu teselli edecek tek söz duyamadık.
Rahmetli Hıncal Abi yaşasaydı TRT1’de neden yayımlanmıyor diye kalayı basmıştı çoktan. Tarih yazılabilirdi sonuçta. Yayınlanmadı. Onun yerine Malazgirt dizisi vardı. Savaş naraları atanlar, falakaya yatanlar falan… Memleketin yek diğer spor kanalı A Spor altyazı geçti. O esnada canlı yayında Fenerbahçe tartışıyorlardı. Spiker anons etti akar yazıyı görünce. Bir durup değindiler. Neyse ki yarım saat önce yine finalde kaybeden Ali Cengiz sayesinde müsabakaların grekoromen mi serbest mi olduğunu öğrenmişlerdi. ”Grekoromende iyi değiliz biz, o sonradan çıktı” dedi biri. Diğeri ”Avrupa ikinciliği madalyasını Kapalıçarşı’dan alırsın” buyurdu. Çok geçmeden Fenerbahçe’ye döndüler.
Güreşçilere ayrılan sürenin sonuna geldik o an. Bu kadardı gündemdeki yerleri. Hangi güreşçiler bunlar. Hepsi ulusal kahraman ilan edilen. Vatanını, milletini seven, devletine saygılı, hamasette sınır tanımayan, mangalda kül bırakmayan. Hatırlarsınız, Rıza Kayaalp Gezi zamanı sosyal medyada Gezicilere küfretmişti. Yetmemiş, bir de ırkçılık yapmıştı. Ben söylemiyorum. FILA bundan sebep altı ay ceza verdi kendisine. Birileri hemen sahip çıktı. Sonra kutuplaşmanın sporcusu oldu Rıza. Bir ‘tarafın’ simgesi…
Oysa güreşin tarihi böyle değil bu memlekette. Tarihimiz ortak mutluluklarla dolu. Ne diyoruz: Ata sporu! Kinaye yaptığım falan yok. Benim küçüklüğüm güreş efsaneleri ve onların epik hikayeleriyle geçti. Memleketin en müstesna sporuydu. Faydasıyla yerli, ziyadesiyle milliydi. Güreşin şampiyonları ulusal kahramanlardı. Reşit Karabacak’ın kolunu kırmasına rağmen şampiyon olduğu anı unutamaz bizim jenerasyon. Ahmet Ayık’ı, antrenör Celal Atik’i… Tabii en çok da asrın güreşçisi Hamza Yerlikaya’yı.
Dahası da var. Bu sporu asıl daha büyüklere soracaksınız. Yaşı 70’in üzerinde olanlara. Onların belki de tek gurur sporuydu güreş. Yaşar Doğu unutulmaz mesela. Türkiye’de güreşin atası. Babam anlata anlata bitiremezdi Koca Yusuf’un Amerikalı’ya tokadını, 50’sinde bile yıkamadığınız Kurtdereli’nin ayağını. Kel Aliço, Adalı Halil ve niceleri… Tefrikaları ünlüdür hepsinin. Bazen çizgi dizilerle, bazen efsane öykülerle gazetelerin baş köşesindeydiler. Edirne’de Pehlivanlar Mezarlığı var. Kırkpınar sırasında en çok ziyaret edilen yerlerden biri. Hâlâ.
Sonra ne mi oldu? Güreş büyüsünü kaybetti. Biz spora eskisi gibi hükmedemez olduk. Başarılar biraz olsun azaldı. Sonra minderin genel çekiciliği düştü. Toparlayalım derken hepten batırdı işin ehli. Kurallar değişti, süreler değişti, dopingle birlikte coğrafya değişti, hatta çağ değişti. Olimpiyatlardan çıkarılması bile konuşuluyor. Peki güreşin anavatanı ne yapıyor? Bu sporun daha popüler olması için ne kadar çabalıyor? Kendi sporcularına ne denli sahip çıkıyor? Nasıl gündemde tutuyor? Her şeyin ‘algıyla’ döndüğünü iddia edenler, güreşi neden algımıza sokmuyor? Belki Rıza’ya sormak lazım.
Eurosport sabah akşam snooker veriyor, biliyorsunuzdur. İlk başlarda bileni pek yoktu. Koca İstanbul’da tek bir snooker masası bulamıyordunuz. Türkiye’de snooker izleyenlere snooker spikeri denir diye şakası yapılıyordu. N’oldu peki? O kadar yayından sonra o meşhur ‘algı’ uyandı. Şimdi sporcularımız var, ülke şampiyonamız var. Antalya’da sıralama turnuvası bile düzenledik. Snooker’ın efsanesi Ronnie O’Sullivan’ı sporu seven sevmeyen pek çok insan tanıyor. Merak ediyorum, sosyal medya uzmanlarına soralım: Rıza mı daha çok reyting alıyor Ronnie mi?
Kayaalp’e dönelim. Çok büyük bir şampiyon o. Kaybettiği andaki yüz ifadesine bakın anlarsınız. 13.’yü alamadı diye ağlamaklıydı. Koca şampiyon minnacık kaldı minderde. Oysa onun güldüğü zamanları da hatırlıyoruz. 2012 Londra Olimpiyat Oyunları resmi sponsoru P&G harika bir film hazırlamıştı. Annesiyle beraber çok şirin bir oğlan çocuğuydu karşımızdaki. Sonra Gezi meselesi oldu. Herkesin Rıza’sı gitti, birilerinin Rıza’sı geldi. O günden beri her şeyde ikiye bölünüp diğerini düşmanlaştıran memleket kültürünün bir neferi kendisi.
Biz bugün memleket olarak Rıza Kayaalp’i konuşmalıydık. Birkaç gün sonra mindere çıkacak olan Taha Akgül’ü de. Ya da Siirt’in bağrından kopup, yokluk içinde güreşe tutunarak bir efsaneye dönüşen, dünyada kadınlar güreşinin en önemli isimlerinden biri haline gelen, Türkiye’de bir sporcunun elde edebileceği tüm başarılara sahip Yasemin Adar Yiğit’i de…
Ata sporu diyorsanız, yerlilik ve millilik iddianız varsa, asıl bunu yapmanız, onu konuşturmanız lazım. Sporun politikası böyle olur.