Futbol talihi denen şey kendini göstermeden duramıyor. VAR’a ve direğe takılmasa 2-0 kapatacaktı ilk yarıyı Ay-Yıldızlılar. Hem de geçen maçtan tek değişiklik olan Yunus atacaktı ilkini. İkincisini de Montella’yla birlikte 11’e monte edilen Abdülkerim. Yeni bir teknik direktör için olabilecek en iyi senaryoydu. Olmadı. İlk devredeki baskı golü getirmedi. Ortada çözülmeyi bekleyen bir denklem vardı hâlâ.
50 dönülürken Cardiff’ten gol haberi geldi. Galler lehine. Can sıkıcıydı. Sonra A Milliler golü buldu. Ama 1-0’ken de bol bol ecel terleri döküldü. Önce Uğurcan çıkardı, sonra direkler. 1-1 olmadı neyse ki. Toparlamak pek mümkün olmayabilirdi. Her şey tamam derken, bu maçı kazanamazsan bir anda kapıda kalma ihtimalin doğdu o anda, iyi mi? Gene Letonya yüzünden üstelik. Tarihin tekerrür gücünden korkuyor insan. 4-0 biten bir maç bile böyle esip üfürebiliyor.
Şimdi maç önüne gidelim. Çünkü anahtar cümleleri orada buluyoruz. Bir öncekinde “Araya top atacağız, Kerem’le ve Barış’la arkaya koşu yapacağız.” demişti Montella. Öyle de yaptılar. Hırvatistan karşısında attıklarından fazlasını kaçırdılar. Dünkü maç öncesi ise farklı konuştu. Sabırdan bahsetti bu sefer. Telaş yapmadan topu hızlı çevirmekti planı İtalyan teknik adamın. Sabır bu toprakların mayasında yok malum. Hızlı top çevirme dediğinden kasıt tempolu oyunsa o da nadir bulunuyor. Tablo karamsar yani. Ama tüm goller bu hız sayesinde gelmedi mi? Oyunun yönü hızla değişti ve Letonya’nın kemik defansı bir anda dağıldı.
İlk yarı olmayan şey tam da buydu. Planın işlememesi. Yüzde 75 topla oynamaya rağmen 60 dakikada sadece iki isabetli şut bulabildi A Milliler. Tehlike yaratan tüm pozisyonlar hızla geri kazanılan toplar sayesinde geldi. Geriden pasla çıkmaya hiç gönlü olmayan Letonya’yı bile ani preslerle sarsmaya çalıştılar. O da öne geçene dek çok olmadı haliyle.
Bence asıl zor rakibin Letonya olduğu önceden öngörmüştü Montella. Takımın karakteri deplasmana uygundu. Rakip yüklenecek, sen ani çıkış yapacaksın. Rakip geriden oyun kuracak, kapıp fırlayacaksın. Peki ya rakip çıkmıyor, yüklenmiyor, geriden oyun kurmuyorsa?.. İşbu nedenden elemelerdeki 3 iç saha maçında 4 puan alabilen bir takımdı bu. Yani asıl dert içeride. 1-0 öndeyken bile ecel terleri dökmeyi başka türlü nasıl anlatırsınız?
Buradan Konya seçimine de bir vurgu yapalım. Euro 2024 elemelerinde gene turneye çıktı takım. İstanbul’a, İzmir’e ve Ankara’ya uğramıyor. O turnenin en uğurlu ayağı da Konya. Ama böylesine önemli bir maçta -kazanırsanız turnuvadasınız- kalabalık ama uslu taraftar mı ararsınız, yoksa oyunu bilen ve haylaz mı? Bana ikincisi gibi geliyor. O yüzden tribünleri arkasına alıp çağlayamadı Türkiye. Hatta tersine, stres faktörü oldular bazen.
Peki 4-0 gibi bir skorla, sanki rahatmış gibi kazanmanın sırrı neydi? Aslında sır falan değil. Çok da iyi olmayan bir oyunla geldi üç puan. Bir önceki maç 8 top kapmayla istatistikleri darmaduman eden İsmail son goldeki asistine dek top kapamadı. Orta sahadaki partneri Salih ise kırmızı kart yüküyle oynadığı oyunu 70’te bıraktı. Yani o ‘demir perde’ işlemedi bu sefer. Hakan da tek tıkla yapabileceklerine alan bulamadı. Hal böyle olunca oyun da verimsizleşti. Bakmayın skora yani, hiç kolay olmadı.
Gene de kazanmak önemli tabii. Hele de böyle maçlarda. Çok iyi başlangıç oldu Montella için. Artık rahat kafayla planlama yapabilecek. Çözmesi gereken sorunlar yerli yerinde duruyor çünkü.
Artık Euro 2024’teyiz. Art arda üçüncü kez orada olacağız. Bir sonrakine de katılmayı başarırsak, 2032’yle beraber üst üste beş olacak. Bu bile tek başına büyük olay. Tebrik etmek lazım. Ama kesmiyor artık bizi. Orada da bir şeyler yapmak gerek. Hele de Almanya’da. Montella için artık bunun hesabını yapmak zamanı.