Türkiye’de futbol ‘güzel oyun’un ifadesinden ziyade nefretin, kendinden başkasına saygı duymamanın, öfkenin, eril dilin ve en önemlisi şiddetin dışavurumudur aynı zamanda. Kazanmak tek amaçtır ve zihinlerdeki tarif tek ihtimalli bir oyundur. Kaybeden kaybetmeyi bilmez… Dün bütün bu verilerin kendini kıyıya vurduğu bir mücadele izledik Karadeniz’de.
Malum Trabzonspor’la Fenerbahçe arasında tarihsel bir husumet var ve her randevuda geçmişin öfkesi normal bir maçın gerginlik sınırlarını taşan biçimde sahaya ve tribünlere yansıyor. Bu sezon zirve yarışı Galatasaray’la Fenerbahçe arasında geçerken Bordo-Mavililer sahip oldukları kötü karneden dolayı en azından ezeli rakipleri karşısında alacakları ‘başarılı’ sonuçları ‘teselli ikramiyesi’ne çevirmeyi hedefledi. Alacakları puan ya da puanlar karşı cephe için şampiyonluk yolunda bir tür çelme de olacaktı.
Meunier dışında ‘A sınıfı’ futbolcusu olmayan bir Trabzonspor
Ligin ilk yarısında oynanan maçta Karadeniz temsilcisi Kadıköy’den 3-2’lik galibiyetle ayrılırken İsmail Kartal’a ve o zamana kadar makine düzeninde işleyen ekibine de hem ilk mağlubiyeti tattırmış hem de Sarı-Lacivertlileri durdurmak için diğer takımlara bir tür oyun planı sunmuştu. Aradan geçen sürede Abdullah Avcı’nın öğrencileri inişli-çıkışlı bir grafik çizmiş ve herkesin kötü olduğu bir tabloda alınan sonuçlara rağmen üçüncülükte tutunmayı başarmıştı. Kadıköy temsilcisi ise o 3-2’lik mağlubiyete rağmen yoluna devam etti ve ligin son virajlarına yarışın içinde kalmayı başararak geldi.
Dün ‘ikinci seansı’nda sahne alan Galatasaray, Kasımpaşa’yla oynanan ‘Beyoğlu derbisi’nden zor da olsa galip çıkmayı bilmiş ve sonrasında zirve yarışındaki rakibinin Karadeniz’in hırçın sularında kaybedeceği olası puanları düşlemeye başlamıştı. Lakin Papara Park’taki maç başladığında görüldü ki Trabzonspor’un sağlam bir oyun planı, direnci, meşakkati ve rakibinin gücüne cevap verecek fiziki kapasitesi yoktu. Ayrıca oyuncu kalitesi açısından da dengesizlik göze çarpıyordu. Bana sorarsanız Trabzonspor’un şu anki kadrosunda Thomas Meunier dışında ‘A sınıfı’ futbolcu yok. Vasat Trezeguet, ‘emekli’ statüsünde gezinen Visca, niye üst liglerde tutunamadığını gösteren Pepe, pişmesi için daha bir süre daha geçmesi gereken Enis Destan, formsuz Uğurcan vs. derken Fred’in ‘demarke’ vaziyette attığı iki golle devre konuk ekibin 2-0’lık üstünlüğüyle sonuçlandı.
🎯 Çok uzaklardan, harikulade bir gol! #TSvFB
🟡🔵 Fred’in Fenerbahçe formasıyla ilk golü! pic.twitter.com/mY388erswR
— beIN SPORTS Türkiye (@beINSPORTS_TR) March 17, 2024
‘Son söz uzmanı’ Batshuayi
Avcı’nın talebeleri ilk yarıdaki maçta son derece başarılı bir kontra oyunu oynamış ve yüksek yüzdeli hücumlar sonucu skor elde etmişti. Tabii ki o maçta Paul Onuachu’nun üstün fiziği de devreye girmiş ve skorda etkili olmuştu. Dün ilk yarıda, Kadıköy’e gelip mağlup olsalar da belli noktalarda direnç gösteren ‘Anadolu takımları’nın bile gerisinde bir Trabzonspor vardı sahada. İkinci yarıya Enis Bardhi’yi sahaya sürerek başladı Avcı. Makedon futbolcu oyuna ve skora katkısıyla teknik direktörünün mücadeleye başlangıç 11’inde ne kadar hatalı olduğunu da hatırlattı. İkinci yarıda Bordo-Mavililer geriden gelip maça tutunurken ev sahibi takım taraftarlarının sürekli sahaya, daha doğrusu konuk takım oyunculara attığı su ve diğer yabancı maddelerle sık sık duran bir oyuna, stat hoparlöründen yapılan anonslara tanık olduk. Bu süreçte skoru tutmak için çabalayan Fenerbahçe söz konusu hedefine pek ulaşamadı. Ama yine de son bölümde sahne alan Batshuayi’nin golüyle galibiyete uzandı. Tam bu aşamada şunu söylemeliyim; Belçikalı forvet bence bu yılki yarışta Fenerbahçe adına en önemli ‘gizli güç’. Bençten girip görev aldığı tüm maçlarda skoru değiştirdi ve takımına hem nefes hem de puan aldırdı.
Vandalların futbolda yeri yok…
Alınan sonuç Sarı-Lacivertliler açısından çok önemliydi; moral-motivasyon açısından bu denli zor bir deplasmandan zaferle dönmek ve yarışta “Ben de varım” demek kalan mesafelerin daha rahat kat edilmesi açısından ilham verici bir sonuç. Ama ne yazık ki Fenerbahçeli oyuncular ve teknik kadro bu sonucun zevkini çıkaramadı. Bitiş düdüğü sonrası sevinç gösterilerini katlanamayan bir grup seyirci sahaya daldı ve futbolculara saldırdı. Sonrasında ortalık karıştı. Ligin ilk yarısında Kadıköy’de Bordo-Mavili takım aynı sonuçla galip gelmişti. Mücadele sonunda onlara saldırıldığını hatırlamıyorum. Ki bu coğrafya üzerindeki futbol-şiddet ilişkisinden kimse muaf değil, gün geliyor biri gün geliyor öteki saldırıyor, ama aradan geçen onca zamanın, onca tecrübenin ardından bir santim ilerleme yok.
Sakatlığı dolayısıyla yerde yatan Livakovic’e yabancı madde, su atmak ne demek?
Ligin ilk yarısında bir kulüp başkanı hakem dövülmüştü, dün dövülen hakemin yönettiği maçta bu kez seyirciler rakip takım oyuncularına saldırmaya kalktı. “Bu olaylar sadece bizde oluyor” diyecek halim yok elbette ama dünyanın neresinde olursa olsun şiddet şiddettir ve vandalların işidir. “Rakip bizi tahrik etti, şöyle yaptı, böyle yaptı” gibi savunma tezleri de gerekçe kabul edilemez. Kazanan elbette sevinecek, çünkü hakkı… Bence dünkü mücadelenin en akılda kalıcı yanlarından biri sakatlığı nedeniyle yerde yatan kaleci Livakovic’e atılan su şişeleri ve yabancı maddeleri bertaraf etmek için sırtını siper ederek Hırvat meslektaşını korumaya çalışan Eren Elmalı’nın gösterdiği çabaydı.
Ayrıca sonuçta bu alt tarafı bir oyun; elbette sosyolojik açılımları var ama meseleyi ele alırken takımların kendi aralarındaki tarihsel süreci, geçmişte yaşananları, varsa husumetlerini, yani tüm bu konu başlıklarını, tamam ortadan kaldıramayız ama sahaya, sonuçlara odaklanmaktan başka da çaremiz olamaz. İlk maçı sen 3-2 almışsın, ikinci maçı da rakibin; bu kadar basit. Sahadaki sonuca şiddet gösterileriyle tepki göstermek ne demek…
‘Yabba dabba du’…
Sonuç itibariyle Fenerbahçe zorlu bir virajı da aşmayı bildi ve son sekiz haftaya ezeli rakibinin iki puan gerisinde, ümidini yitirmeden girdi… Öte yandan Fred de Fenerbahçe kariyerindeki ilk golleri bu hafızalarda yer edecek mücadelede kaydetti.