Yerel seçimler yaklaşırken gündem Erzincan’daki altın madeni faciasına döndü. Partiler Başkan adaylarını belirlerken sıra Belediye Meclis üyeliklerinin seçimine geldi. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV) dün yayımladığı belediye meclis üyelerinin kompozisyonuna ilişkin çalışma toplumsal kesimlere göre belediye meclislerinde adil temsil olmadığını gösteriyor. Belki partiler belediye meclis üyeliklerinde halkın temsiline önem verseler, oluşacak yerel dirençler sayesinde maden kazaları gibi sadece rant odaklı bir sürü sıkıntılı işe baştan engel olmak bile mümkün olabilir.
Yaşanan maden faciasında bu tür yatırımlar için belirlenen çevre koşullarının yeterince sıkı olmadığı, mevcut koşullara bile yeterince özen gösterilmediği, konan kuralların bile uygulanmadığı, en tepeye gidecek biçimde siyasi kararlarla kuralların esnetilebildiği, her türlü çıkar ilişkisi nedeniyle insan ve çevrenin ranta kurban edildiği çok açıkça gözüküyor. Yatırım bölgesindeki yoksul halkın, çiftçinin ve esnafın zor durumu kullanılarak küçük bedeller karşılığı, rantın büyümesine izin verecek direncin kırıldığı da bir gerçek.
Tabii ki bu sistemin (ya da bilinçli sistemsizliğin) ve kuralsızlığın yaşanmasında en büyük pay merkezi otoriteye ait. Ancak yerel yönetimlerde halkın sağlığı ve çıkarını gözetecek yöneticilerin olması merkezi otoritenin her istediğini yapmasına engel olabilir. Buradaki kilit noktalardan biri de seçilecek başkanın yanında, hangi partiden olursa olsun, Belediye Meclis üyelerinin buna izin vermeyecek, izin verdikleri takdirde ait oldukları toplumsal kesimlerinden tepki alacak insanlardan seçilmesi.
Türkiye Ekonomi Politikaları Vakfı (TEPAV) belediye meclis üyelerinin seçimlerinin başladığı günlere denk gelecek biçimde “Yerel Seçimlerde aslında kime oy Veriyoruz?” başlıklı bir çalışma yayımladı. Ortadoğu Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. A. Burak Büyükcivelek ve TEPAV araştırmacısı Sercan Sevgili’nin yaptığı araştırmada merkezi hükümet ile yerel yönetimlerin arasında stratejik bir konumda bulunan büyükşehir belediyelerine, daha özelinde ise karar alma denetleme konusunda belediye mekanizması içinde önemli yer tutan belediye meclislerine odaklanıldı.
Yaş grubu açısından bir denge yok
Belediye meclis üyelerinin demografik profili öncelikle yaş grupları özelinde incelenmiş. Gençleri temsil ettiği varsayılan 18-29 yaş arası grup, seçmenlerin yüzde 22’sine denk gelirken grubun belediye meclis üyeleri arasındaki payı yüzde 7’lik düşüşle yüzde 15 olmuş. Orta yaş kategorisini temsil ettiği varsayılan 30-59 yaş arası grup ise genel seçmen profilinin yüzde 58’ini oluşturmasına rağmen bu grubun belediye meclisi üyeleri içindeki payı ise yüzde 73 düzeyinde. Görece yaşlı nüfusun temsilinde ise orta yaş grubunda gözlenenin tam tersi bir oran oluşmakta, 60 yaş ve üzeri bireylerin belediye meclis oranlarındaki temsili yüzde 12 ile seçmen sayısı içindeki yüzde 20 temsilin çok altında. Yaş grubu itibariyle bir dengenin olmadığı çok kesin.
Seçmen ve Meclis Üye Sayısının Yaş Gruplarına Göre Dağılımı (%)
Kadının temsili çok düşük
Demografik göstergelerden ikincisi olan cinsiyet dağılımı da benzer bir uyumsuzluğu sergiliyor. Kadın ve erkek seçmenler arasında gözlenen denge meclis üyeleri kompozisyonunda büyük oranda bozuluyor. Seçmen sayısının yarısından biraz fazlasını, yüzde 50.7 oranıyla oluşturan kadınların belediye meclis üyeliklerindeki varlığı sadece yüzde 14’de kalıyor. Bunun yanında erkekler belediye meclislerinde yüzde 90’a varan bir oranda temsil ediliyor. Durum, kadın ve erkek nüfus arasındaki temsiliyet ilişkisinin erkekler lehine ne kadar bozuk olduğunu göstermektedir. Bütün partiler belediye meclis üyelikleri için önseçim veya benzeri süreçlerden geçiyor ama sonunda parti merkezi belirleyici oluyor. Bir tek CHP’de belirli bir kadın kotası şartı uygulanıyor.
Seçmen ve Meclis Üye Sayısının Cinsiyete Göre Dağılımı (%)
İş insanları ağırlıklı
Tüm büyükşehir belediye meclis üyelerinin mesleki dağılımına bakıldığında ilk göze çarpan; genel seçmen profilinde yüksek oranlarda temsil edilen meslek gruplarından öğrencilerin (yüzde 14) ve işçilerin (yüzde 26) belediye meclislerinde çok düşük oranlarda (sırasıyla yüzde 0,2 ve yüzde 2,4) temsil edilmeleri. Belediye meclislerindeki temsili, seçmen temsilindekinden yüksek olan mesleklere baktığımızda ise en büyük fark yüzde 8,3’le çiftçilerde, yüzde 7,6’yla serbest meslek-esnaf grubunda, yüzde 5,5’le mimar-mühendislerde ve yüzde 2’yle muhasebeci-mali müşavirlerde. Bu farklara karşın hem seçmenler hem de meclis üyeleri arasında kuvvetle temsil edilen emeklilerin temsiliyetinin birbirine yakın oranlarda, yüzde 16.1 ve 14.9 olarak gerçekleştiği görülüyor.
Seçmen ve Meclis Üye Sayısının Meslek Gruplarına Göre Dağılımı (%)
Büyükşehirlerde durum
Çalışmada verisine ulaşılabilen 6 büyükşehir belediyesinde bulunan belediye meclis üyelerinin meslek dağılımları da incelenmiş. Gözlenen durum yaş ve cinsiyet dağılımındakine benzer şekilde genel seçmen profilinin belediye meclislerine taşınamadığı şeklinde. Belediye meclislerinde en çok temsil edilen meslek grubunun üçte birlik (yüzde 33) oranla ticaretle (ve az bir oranda da olsa üretimle) uğraşan insanlardan oluştuğu görülmektedir. Meclis kompozisyonunda ikinci en büyük oranla temsil edilen grup kentsel gelişimle ilgili meslek alanlarının birleşiminden oluşuyor. İnşaat mühendisleri ve mimarların çoğunluğunu oluşturduğu bu grup belediye meclislerinde yüzde 15’lik bir oranla temsil ediliyor. İki büyük topluluğu yüzde 8,8’le hukukçular, yüzde 7,1’le mali müşavirler ve muhasebeciler izliyor. İktisadi etkinliklere katılmayan, dolayısıyla bir meslek kategorisi olarak tanımlanamayacak emekliler ise belediye meclislerinde yüzde 4,8’lik bir oranda yer bulmaktadır. Bunun yanında toplumun geniş kesimlerini kapsayan işçilerin (yüzde 0,5) meclislerdeki varlığı oldukça düşük düzeyde kalırken, Türkiye’deki seçmen kitlesinin yaklaşık yüzde 14’ünü kapsayan öğrencilerin 6 büyükşehirdeki temsili hiç gerçekleşememektedir.
Grafik Büyükşehir’in Meclis Üyelerinin Meslek Dağılımı (%)
İşçi ve öğrenci de yok
Belediyelerin önemli konumunun yakın gelecekte de devam etmesinin kuvvetli bir olasılık olduğu belirtilen çalışmanın “sonuç” bölümünde, şu değerlendirmeye yer verildi: “Ancak büyükşehir belediyelerinin bu sürekliğe nasıl yanıt vereceği, görev ve sorumluluklarını ne oranda yerine getirdiği ve hatta bunları kentlilerin yararına olacak şekilde ne oranda genişletebildiği yerel yönetimlerin geleceğine yönelik önemli bir soru işareti oluşturmaktadır. Bu soruya yanıt bulunamadığı sürece de yerel yönetimlerin hizmetten çok “rant kapısı” olarak algılanması kaçınılmaz olmaktadır.”
Büyükşehir belediyelerinin yerel halkın dilek, istek ve beklentilerini karşılayıcı bir hizmet alanı olarak işlemesinin bir demokrasi ve temsil sorunu olduğu belirtilerek, incelenen her üç kategoride de büyükşehir belediye meclislerinin toplumun genelini temsil eden seçmen kompozisyonundaki oranları yansıtmaktan uzak olduğu vurgulandı. Bazı meslek alanları (özellikle sermaye grupları), erkekler ve orta yaş grubu insanlar (30-59 yaş) büyükşehir belediye meclislerinde baskın biçimde temsil edilmekteyken ücretliler, kadınlar, gençler ve yaşlıların büyükşehir belediye meclislerinde toplumsal temsiliyet oranlarından çok daha düşük oranlarda temsil edildiği belirtildi.
Temsildeki orantısızlığın ise en çok kadınların, öğrencilerin ve işçilerin temsilinde göründüğünün altı çizilerek şu son değerlendirme yapıldı:
“Demokratik toplum düzenin temel taşlarından biri olarak kabul gören yerel yönetimlerin, sadece kamu hizmetlerini sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda topluluğun ihtiyaçlarına doğru, hızlı ve etkili bir şekilde yanıt verebilmesi beklenmektedir. İlgili yazın ve deneyimler bunun ancak katılım ve temsil süreçlerinin verimli ve sürekli biçimde uygulanmasıyla olabileceğine işaret etmektedir. Demokratik bir toplumun inşasında önemli bir rol oynayan belediyelerin ve belediye meclislerinin, halk katılımının (temsili ve doğrudan arasındaki) farklı yöntemlerini cesaretlendirerek siyasi süreçlerde etkin olma fırsatları sunması gerekmektedir. Bu özellikleriyle belediyeler birer “demokrasi okulu” işlevine kavuşacak, hizmet sunumunu etkin ve yerel ihtiyaçlara uygun bir biçimde gerçekleştirmek için ilk adımları atmış olacaklardır. Dahası görev ve sorumluklarını toplum yararına geliştirmenin olanaklarını arayarak proaktif bir konuma geçeceklerdir. Sunulan çalışma ve bunu izleyen tartışmanın bizleri getirdiği son nokta belediye meclislerine daha eleştirel ve yaratıcı şekillerde bakılmasının olanaklılığı ve gerekliliğidir. Kaldı ki, yerel yönetimlere ilişkin bir dönüşümün belediye meclislerinde ve belediye meclisleriyle olacağı açıktır”