Siyasi etkiyle ekonomide zamanında alınamayan kararların maliyeti büyümeye devam ediyor. Merkez Bankası şubatta küçük bir faiz artırımı yapsaydı yüzde 56-57’yi geçmeyecek ticari kredi faiz oranları, yüksek enflasyona rağmen faizler artırılmadığı için çıkan panik nedeniyle, dün itibariyle yüzde 70’e çıktı. Tüketici kredilerindeki faizse yüzde 80’i aştı.
Şubatta beklenenden yüksek gelen enflasyon rakamı ardından piyasalarda başlayan panik, bir ölçüde sınırlansa bile, hala devam ediyor. Merkez Bankası’nın bu panik üzerine aldığı, kredileri sert biçimde kısıtlayan kararlar, faiz oranlarının büyük ölçüde artmasına neden oldu.
Merkez Bankası’nın kredide aylık artış sınırını yüzde 2’ye indirip, sınırı aşan bankalara ağır zorunlu karşılık yükü getirmesi üzerine, bankalar çarşamba itibariyle kredilerini durdurdular. Mevcut kredilerden geri dönenleri yenilemek için de çok yüksek faiz istemeye başladılar. Dün itibariyle özel bankaların ticari kredi faiz oranlarının yüzde 70’e çıktığını öğrendik. Tüketici kredilerindeki aylık oran ise 3.7 ‘den 5.3’e çıkarıldı. Tüketici kredilerinin yıllık bileşik faizi de yüzde 80’i geçmiş durumda.
Şubattaki Merkez Bankası toplantısı sırasında tüketici kredilerinin faiz oranı yüzde 60.5, ticari kredilerin faiz oranı ise yüzde 53.4 idi. Daha geçen haftaki kredi faiz oranlarına baktığımızda benzer oranlarda; tüketici için yüzde 60.4, ticari kredi için yüzde 54 oranları uygulanıyordu.
Neredeyse iktisatçıların tümü şubatta 2.5 puanlık politika faiz artışı yapılsa, bunun kredilere 1 puandan fazla artış getirmeyeceğini söylüyorlardı. Çünkü mevduat ve kredi piyasası belli bir dengeye ulaşmış, faiz artırımlarına duyarlıkları azalmıştı.
Faiz kimin için artırılmadı, sonuç ne oldu?
Peki, neden gerektiği halde faiz artırımı yapılmadı? Merkez Bankası yönetiminin elinden gelse faiz artırımı yapacağını tahmin ediyoruz. Ancak seçimler öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisini çekmemek için, belli ki bu adım atılamadı. Bu durum ayrıca piyasalarda ‘gerekenin yapılmadığı’ algısını pekiştirdi. Gerekenin yapılamamasının nedeninin cumhurbaşkanı olduğu, dolayısıyla Merkez Bankası yönetiminin siyasi hareket ettiği algısı oluştu. Bununla birlikte, seçim sonrası da gerekenin yapılacağının garantisi olmadığı izlemi güçlendi ve piyasalarda oluşan panikte bu faktörler önemli rol oynadı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizlerin artmasına karşı çıkmasının nedeni kredi faiz oranlarının artmaması. Belli ki ‘seçim öncesi kredi faizleri artmaya devam ediyor’ denilmesin diye izin vermiyor. Gelinen noktada popülist kararların ekonomiye ne kadar zarar verdiğini bir kez daha gördük. Şirketleri, esnaf ve tüketiciyi memnun etmek için, seçim öncesi faizler artmasın denilince, aslında memnun etmek istediğiniz kesimleri daha fazla mağdur ettiniz. Ekonominin gereklerini yerine getirmediğiniz zaman, mutlaka bunun acısı fazlasıyla çıkıyor. İllüzyon yaratmak için gereken kararlar ötelendi ama alınmayan kararlar piyasayı bozunca, kısa dönem için amaçladığınız illüzyon da gerçekleşemedi.
En çok zarar gören kesim
Peki, faiz artırılmadığı için kredi faizleri zıpladı da, mevduat faizleri de aynı düzeyde arttı mı? Tabii ki olmadı; mevduat faizleri 1-2 puan arttı. Dün bir banka şubesiyle konuştuğumda 1 milyon TL üzeri mevduat faiz oranlarının, 1-2 puan artıp, ancak yüzde 48’e çıkarıldığını öğrendim. Bankacılar önümüzdeki hafta başında da yine 1 puanlık bir artış beklediklerini söylediler.
Dolayısıyla olan hem enflasyonla yeterli mücadele edilmediği için hayat pahalılığı devam eden, hem de küçük tasarruflarına aldıkları faizlerin bile artmadığı ücretli kesime, dar ve sabit gelirlilere oldu. Ayrıca tüketici kredisi kanalıyla bu kesimlerin maliyetleri daha da arttı.
Görülen o ki mevduat faizleri ile kredi faizleri arasındaki makas da çok büyüdü. Çünkü krediler kısıtlandığı için bankalar artık daha az kaynağa ihtiyaç duyacak. Talep fazla olduğu için kredilerden aldıkları faiz oranlarını artıracaklar ama kaynak için rekabet etmeyecekleri için mevduat faizleri pek artmayacak.
Geçtiğimiz hafta yüklü kredi faiz oranı artışları yanı sıra döviz rezervlerindeki erime hızlandı. Son haftada döviz rezervlerindeki erime 5 milyar doları bulurken yılbaşından bu yana oluşan erime 18 milyar dolara ulaştı. Hem de panik tüm anlamıyla sönmediği için, dövize ve altına talep devam ediyor, buna bağlı rezervlerdeki erimenin seçime kadar süreceği anlaşılıyor.
Bu arada Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in son dönemde bir ekonomi teknisyeninden çok politikacı gibi davranmasının, oluşan panikte payı büyüktü. Bakan Şimşek’in yüksek enflasyon rakamına rağmen ‘işler iyi gidiyor, program işliyor’, ‘Merkez Bankası faizi yeterli buluyor’ mealindeki açıklamaları, piyasaları yatıştırmak yerine paniği büyüttü. Yerli ve yabancı yatırımcılar ‘güvenecek kimse kalmadı’ diye düşündüler.
Tüm bunlar faiz artışı ihtiyacını büyüttü ama seçim sonrası sadece faiz artışıyla yetinilmesi halinde, işlerin düzelmeyeceğini de gösterdi. Bu hafta sonu ya da önümüzdeki günlerde yeni tedbirler alınmaya devam edilebilir.