İki günde 2.6 milyar dolarlık döviz satışı: Ekonomi yönetimi geç kaldı piyasalar gerildi

Merkez Bankası, enflasyonun açıklandığı gün piyasadan gelen talep üzerine 900 milyon dolar sattı. Talep dün daha da artınca 1 milyar 250 milyon dolar daha satıldı. Banka ayrıca 3 ay vadeli döviz satışına da girdi. Böylece toplam 2,6 milyar dolar oldu

7 Mart 2024
Merkez Bankası rezervler 7 Temmuz 2023 tarihinden bu yana en düşük seviyesini gördü.

Seçim ekonomisinin piyasalarda yarattığı bozulmanın beklenenden yüksek olacağı anlaşılıyor. Sıkı para politikasındaki gevşemeye sessiz kalan ekonomi yönetiminin önlem almakta gecikmesi piyasalarda paniği büyüttü. Merkez Bankası’nın hafta başında paniğe tepki için almaya başladığı tedbirlerin dövize olan talebi söndürmeye yetmediği görülüyor.

Şubatta beklenenden yüksek çıkan enflasyon rakamları bir süredir piyasalarda oluşan gerginliği harekete geçirdi. Pazartesi günü, yani faiz kararının açıklandığı gün oluşmaya başlayan hareket hala sürüyor. Bu arada Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in enflasyon açıklaması öncesinde çıktığı TV programının, ardından katıldığı toplantılarda “Merkez Bankası gerektiği kadar sıkı olduğunu düşünüyor” sözlerinin gerginliği artıran unsur olduğu da konuşuluyor.

Piyasaların enflasyon rakamı ve ardından yaşananlara verdiği tepki çok sert oldu. Enflasyonun açıklandığı ilk gün döviz rezervlerinden 900 milyon dolar eriten Merkez Bankası salı da 1 milyar 250 milyon dolar satış yapmak zorunda kaldı. Bununla birlikte sekiz aydan sonra TL uzlaşmalı vadeli döviz satış işlemlerine başlayan Merkez Bankası üç ay vadeli 475 milyon dolarlık döviz satış taahhüdü verdi. Yani iki günde 2.6 milyar dolar ek döviz talebi oluştu, 2.1 milyar doları rezervden satışla karşılanırken gerisi üç ay sonraya ötelendi diyebiliriz. 

Eski yönetimin müdahale araçlarına dönüş

Merkez Bankası rezervlerdeki erimenin yüksek boyutlara ulaşması nedeniyle döviz talebinde bulunanlara üç ay sonra döviz satacağı taahhüdünde bulunuyor. Böylece döviz satışını frenleyerek, üç ay ötelemiş oluyor. Geçen nisan ayından itibaren, yine rezervler erimeye başladığında getirilen eski müdahaleci yönetimin bu operasyon aracı temmuzda sona ermiş, Merkez Bankası bu araca son verildiğini “normalleşme” olarak, Enflasyon Raporu açıklamasında övünerek anlatmıştı. Fon gelişi başladığında artık buna ihtiyacı kalmadığı için uygulamaya son verdi. Merkez Bankası’nın bu aracı tekrar kullanması, piyasada “Merkez Bankası fazla sıkıştı” diye algılandı. Çaresiz kalınınca bu döviz talebini öteleme aracına dönülmesinin paniğin büyümesine neden olduğu konuşuluyor.

İşin bu noktaya gelmesinde ekonomi yönetiminin hatalarının önemli rol oynadığı kesin. Merkez Bankası yönetimi piyasadaki fazla likidite bırakıldığı için, ayrıca TL mevduat faizlerinin yeterince artmaması nedeniyle sıkı paranın uygulanamadığı eleştirilerini, öyle anlaşılıyor ki küçümsedi. Merkez Bankası ancak şubat ayı faiz toplantısı ardından TL mevduat faizlerini, özellikle küçük tasarrufçu için düşük kalmasını, yakından takip ettiklerini belirtmekle yetindi.

Piyasalarda şubat toplantısında faiz kararı alınamasa bile sorunların farkında olduklarını gösteren yan tedbirlerin devreye alınacağı beklentisi vardı. Ancak fonlama faizlerinin politika faizinin üzerine çıkarılmasından başka bir şey yapılmadı. Bunun üzerine gelen yüksek şubat enflasyonu ise bardağı taşıran son damla oldu. Yabancıların çıkış için TL talep etmeleri, dışarıda TL faizlerinin çok yükselmesine neden oldu, bu da tedirginliği iyice artırdı.  

Merkez Bankası yeniden TL uzlaşmalı vadeli döviz işlemine başlarken, banka kredilerine koyduğu aylık artış hızı sınırını, otomobil hariç, 0.5-1 puan düşürdü. Konuyla ilgili uzmanlar, şimdiye kadar bu kredilerde çok büyük artışlar olmadığını ama son enflasyon rakamı ve faiz artışının yapılamaması nedeniyle, kredilerin yeniden hızlanma potansiyeli bulunduğu söylediler. Merkez Bankası’nın bu artışı önlemek için bu kararı almış olabileceği belirtiliyor.

Yeni tedbirler gelir mi?

Son alınanlara ek tedbirler gelip gelmeyeceği konusunda ise pek bir netlik yok. Merkez Bankası’nın parasal aktarım mekanizmasının sağlıklı çalışması için ek tedbir alacağını söylemesine karşılık; örneğin bu çerçevede TL mevduat faizlerinin artırılıp artırılmayacağı bilinmiyor. Zorunlu karşılıklarla disipline alma konusunda nasıl bir düzenleme yapılacağı da tartışmalı. Bankaların krediler sınırlandığı için, TL mevduat faizlerinde yarışmaları, yani doğal bir faiz artışı yaşanması beklenmiyor. Bu konuda nasıl bir adım atılacağı merak konusu.

Merkez Bankası’nın piyasaları normalleştirmek, oluşan paniği söndürmek için yapacağı en etkili şeyin politika faizinde artış olacağı kesin. Ancak seçime kadar bu adımı atması pek beklenmiyor. Artık hem Merkez Bankasının, hem ekonomi yönetiminin gerektiğinde ek faiz artışı konusunda daha somut konuşmaları, seçim sonrası için belirgin biçimde açık kapı bırakmaları gerekiyor. Bununla birlikte seçime kadar kararlılık gösteren adımlar atılıp, seçim sonrası çok daha kapsamlı bir programla kamuoyu önüne çıkılması gerekeceği de ortada. 

Döviz büroları önündeki uzun kuyruklar. döviz alış satış kurları arasındaki makasın yüzde 3,5-4’lere kadar çıkması, piyasalardaki paniğin göstergeleri. Bu görüntüler seçim sonrası kur zıplaması spekülasyonlarını alevlendiriyor. 

Yani artık ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası’nın piyasaların arkasından sürüklenmek yerine, inisiyatif koyması, güçlü irade göstermesi gerekiyor. Aksi takdirde, yüzde 45’lik politika faiz başta olmak üzere, son dönemde elde edilen kazanımlar etkisiz kalacak, fatura çok daha fazla büyüyecek.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.