Veriler tarımsal üretimden elde edilen katma değerin neredeyse yüzde 37’sinin banka borçlarına gittiğini ve çiftçilerin adeta bankalara çalışır hale geldiğini gözler önüne seriyor.

Türkiye’de çiftçiler tarımsal üretimi sürdürebilmek için her yıl devlet bütçesinden ayrılan kaynaklardan destek alıyor, ancak bu destekler yetersiz kaldığında üretimi devam ettirebilmek için banka kredilerine başvurmak zorunda kalıyorlar. Ne yazık ki son yıllarda yaşanan pandemi, Ukrayna-Rusya savaşı, ekonomik krizler, kuraklık ve afet gibi nedenler borç yükünü artırarak çiftçilerimizin üstündeki mali baskıyı daha da ağırlaştırdı.

2006 yılında yürürlüğe giren 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21. maddesi çiftçilere sağlanacak tarımsal desteklerin detaylarını belirliyor ve bu desteklerin finansmanının bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanmasını, ayrılacak kaynağın gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamayacağını öngörüyor. Ancak uygulamada bu desteklerin yeterli olup olmadığı ve kanun hükümlerine uygun olarak dağıtılıp dağıtılmadığı iktidar ve muhalefet arasında tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Türkiye Bankalar Birliği’nin verilerine göre 2001 yılında 2,2 milyon çiftçinin toplamda 2,7 milyar TL borcu bulunurken bu rakam 2002 yılında 2,6 milyon çiftçi için 2,4 milyar TL’ye çıkmış bulunuyor. BDDK’nın (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) 2004 yılında yayınladığı verilere göre ise çiftçilerin borcu o yıl 5,2 milyar TL idi. 2023 yılı itibariyle bu rakam 600 milyar TL’ye yükseldi. Böylelikle 2004 yılında bin 884 TL olan çiftçi başına borç 2023 yılında 267 bin TL’ye çıktı. Bu veriler son 19 yılda çiftçi başına borcun 142 kat arttığı anlamına geliyor.

İl bazında borç dağılımına bakıldığında en yüksek borcun 68 milyar TL ile başkent Ankara’da olduğu görülüyor. Ankara’yı sırasıyla 33 milyar TL ile Konya, 31 milyar TL ile İzmir, 23 milyar TL ile Antalya ve 22 milyar TL ile İstanbul takip ediyor. İstanbul’daki yüksek borç miktarı şirketlerin tarım kredileri kullanması ve merkezlerinin İstanbul’da bulunmasından kaynaklanıyor.

En az kredi ise Hakkâri ilinde kullanılmış. Hakkâri’yi Bartın, Bingöl, Kilis ve Bayburt izliyor. Ancak kullanılan kredi miktarları kadar bu kredilerin ne kadarının takibe düştüğü de önemli. Takip oranları incelendiğinde Kırklareli yüzde 1,46 ile ilk sırada yer alıyor. Hatay yüzde 1,14; İstanbul yüzde 1,08, Van yüzde 0,91, Siirt de yüzde 0,87 ile diğer sıralarda.  Özellikle Hatay ilinde 6 Şubat depremlerinden ağır şekilde etkilenen çiftçilerin borçlarını ödeyememesi ve narenciye ürünlerinin değer kaybetmesi yüksek takip oranlarının başlıca sebepleri arasında.

Borcuna sadık iller ise yüzde 0,09’luk takipteki kredi oranınıyla Tunceli, yüzde 0,10 ile Muğla, yüzde 0,11 ile Kastamonu ve Karabük, yüzde 0,12 ile Bitlis ve Edirne olarak sıralanıyor.

Tüm bu verilere başka bir bakış açısından daha bakmak istiyorum. Türkiye’de tarım kredilerinin tarımsal hasılaya oranı ekonomik dengeler açısından önemli bir gösterge olarak karşımıza çıkıyor. 2004 yılında bu oran yüzde 9,5 iken 2018 yılında yüzde 47,3 ile zirveye ulaşmıştır. Sonraki üç yılda ortalama %40 seviyesinde seyreden bu oran 2022 yılında yüzde 34’e geriledi, ancak 2023 yılında 2,5 puanlık bir artışla yüzde 36,9’a yükseldi.

Peki bize bu veriler ne anlatıyor, biraz da ona bakmak gerekiyor. Veriler, tarımsal üretimden elde edilen katma değerin neredeyse yüzde 37’sinin banka borçlarına gittiğini ve çiftçilerin adeta bankalara çalışır hale geldiğini gözler önüne seriyor.

Son olarak Ziraat Bankası’nın son dönemde tarım kredileri konusunda daha ağır bir tutum sergilediği ve kredi verme konusunda sıkıntılar yaşandığı yönünde artan şikayetler çiftçilerin özel bankalara yönelmesine ve dolayısıyla daha yüksek faiz oranları ile karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Bu durum gıda fiyatlarına olumsuz yansıyarak zaten yüksek olan gıda enflasyonunu daha da artırabilir. Zaten OECD ve Avrupa ülkeleri içinde gıda enflasyonu şampiyonu iken bir de bu maliyetler artarsa bunun hesabını kim verir artık bilemem.

Çiftçilerimizin mali durumlarının iyileştirilmesi ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için acil önlemler alınması gerektiği açık. Tarım sektörünün finansal yapısının güçlendirilmesi ve çiftçilerin borç yükünün hafifletilmesi, borçlarının düşük faizle uzun süre yapılandırılması, tarımsal desteklerin artırılması bu sorunların üstesinden gelmek için atılması gereken adımlar olarak öne çıkıyor. Bunu yapmadığımız takdirde ne üretime genç çiftçi gelir ne de mevcut çiftçi üretimde kalır. Tüketiciler de gıda enflasyonundan nasibini alır. Benden söylemesi.

Tarımsal girdi enflasyonu artmaya devam ediyor

Alarko Tarım kadınların kanadında dünyada ilk 10’a girecek

Betona gömülen bereket: Son 19 yılda 2.6 milyon hektar tarım arazimizi kaybettik