DİSK üyesi Genel-İş Araştırma Dairesi Emek Araştırma (EMAR) tarafından hazırlanarak yayımlanan “Gelir Eşitsizliği ve Yoksulluk Raporu-5” ülkemizdeki gelir adaletsizliğinin ve artan yoksulluğun boyutunu bir kez daha gösterdi.
Rapora göre Türkiye’de gelir dağılımı eşitsizliği derinleşiyor. Bu durum, dar gelirli kesimlerin daha da zor duruma düşmesine neden oluyor. Özellikle orta gelir grubundaki bireylerin sayısı azalırken zenginlerin daha da zenginleştiği görülüyor. Gelir eşitsizliği sadece ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal adalet sorunu. Eurostat verilerine göre, 2023 yılı itibariyle Türkiye’deki gelir eşitsizliği oranı AB üye ülkeleri ortalamasına göre oldukça yüksek. Bu verilere göre, Türkiye’deki gelir eşitsizliği oranı yüzde 0,433 iken, AB üye ülkelerinde bu oran ortalama yüzde 0,366. Bu oran örneğin komşumuz Yunanistan’da 0,318.
Rapora göre Türkiye’de ekonomik krizle birlikte çalışanların ücretleri yüksek enflasyon karşısında eridi ve her kesimden çalışanın alım gücü düştü. Türkiye’de çalışanların yarısından fazlası asgari ücretli iken, asgari ücrette yıllık artış yetersiz. Türkiye, en düşük asgari ücrete sahip 3. Avrupa ülkesi. Eurostat verilerine göre, Türkiye’de Ocak 2024’te yapılan düzenleme ile asgari ücret 450 euro’ya denk geliyor. Bu rakam en yüksek ülke olan Lüksemburg’da 2.570 euro iken Yunanistan’da 910 euro.
Raporda yer alan bir diğer konu yoksulluk. Türkiye’de giderek artan gelir dağılımındaki eşitsizlikler, yoksulluğun artmasına yol açtı. TÜİK verilerine göre, 2022 yılında 18 milyon 30 bin olan yoksul sayısı 2023’te 18 milyon 219 bin kişiye yükseldi; yoksulluk oranı yüzde 21,7’ye ulaştı. Yoksulluk, geniş anlamıyla kişi başına düşen milli gelirin azlığının yanı sıra ortalama ömür, beslenme, nitelikli sağlık hizmetlerinden yararlanma, temiz içme suyuna erişim ve sosyal yaşamın gereklilikleri gibi eksiklikleri de içine alan çok boyutlu bir yoksunluk hali. Her 10 kişiden 2’sinin yoksul olması, ülkemizde birçok insanın en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaması demek. Bu durum sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve insani bir krize işaret ediyor.
Raporda belirtildiği üzere, TÜİK verilerine göre (2023) ciddi finansal sıkıntılarla karşı karşıya olan insanların oranı olarak tanımlanan maddi yoksunluk oranı bir yılda yüzde 26,4’ten yüzde 28,4’e yükseldi. Ayrıca son dört yılın en az üç yılında yoksulluk sınırının altında yaşayanları ifade eden sürekli yoksulluk oranı da yüzde 1,7 oranında artarak yüzde 14’e çıktı. Bu veriler yoksulluğun, ekonomik dengesizliklerin ve gelir adaletsizliğinin derinleştiğini gösteriyor.
Rapora göre yoksulluk en fazla çocukları etkiliyor. TÜİK verilerine göre, 2023 yılında yoksul çocuk oranı yüzde 31,3 iken ciddi maddi yoksunluk içinde olan çocukların oranı yüzde 33,3. Bu verilere göre, her 10 çocuktan 3’ü yoksul. Çocuk yoksulluğu oranları ile çocukların en temel gereksinimleri olan beslenme, sağlık, eğitim ve barınma imkanlarından yoksun olma oranları arasında doğru orantı var. Bu durum, çocukların maddi, manevi ve duygusal açıdan gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Bu koşullar altında, zihinsel ve bedensel gelişim açısından temel gereksinimleri karşılanmayan çocuklar, erken yaşlarda çalışma hayatına katılarak işçi oluyor. Üstelik bu adaletsizliğin yarattığı ekonomik eşitsizlikler genellikle çocuklar için bir kısırdöngü oluşturarak geleceklerini etkiliyor. Örneğin, alt gelir grubundaki bir ailenin çocuğu, orta ve üst gelir grubundaki bir ailenin çocuğunun sahip olduğu eğitim ve sosyal olanaklardan yararlanamadığı için geleceğinin de bu doğrultuda şekillenmesi olasılığı artıyor. Bu durum, toplumsal eşitsizliklerin ve yoksulluğun nesiller boyu süren döngüsünü tetikliyor.
Çalışma hayatında olan birçok işçi de yoksulluğun pençesinde. Milyonlarca insan, çalışmasına rağmen kendisini ve ailesini geçindirebilecek bir ücrete ve yaşam koşullarına sahip olmadığı için yoksul. Eurostat verilerine göre (2023), AB ülkelerinde çalışan yoksulluğunun en yüksek olduğu ülkelerden biri yine Türkiye. Türkiye’de çalışanların yüzde 15’i yoksul. Türkiye’de düşük asgari ücret, yüksek vergi kesintileri, adaletsiz gelir dağılımı ve diğer ücret düzeylerinde yeterince artış yapılmaması çalışan yoksulluğunu artırıyor.
Yine rapora göre yoksulluk ve sosyal dışlanma riski altındakilerin oranı Türkiye’de yüzde 34 iken, AB üyesi ülkelerde yüzde 21.
Raporda yapılabilecekler olarak sayılanlardan bazıları ise şu şekilde:
-Krizin faturasını halka yükleyen ekonomi politikalarından vazgeçilmeli.
-Kamusal haklar olan eğitim, sağlık, barınma gibi haklardan herkes eşit şekilde faydalanmalı, bu temel haklar nitelikli ve parasız olmalı.
-Gelirde ve vergide adalet sağlanmalı.
-Herkes için temel bir gelir güvencesi sağlanmalı.
-Asgari ücret ve tüm ücret düzeyleri insan onuruna yaraşır düzeye çekilmeli.
-Yoksullukla mücadele için sosyal koruma programları oluşturulmalı.
-Sosyal yardımlar herkes için ulaşılabilir olmalı ve nitelikli bir şekilde sağlanmalı.
Sonuç olarak yapılan bütün yoksullukla ilgili çalışmalarda olduğu gibi bu çalışmada da ülkemizde yoksulluğun ve gelir adaletsizliğinin giderek arttığı görülüyor. Ülke yönetiminde alınan kararlar ve uygulamalara baktığımızda ise önümüzdeki dönemde bu konuda bırakın iyileşmeyi daha da kötü durumlarla karşılaşacağımız açık. Bugünkü yoksulluk ortamının, ülkenin gelecekteki üretkenliğini, yenilikçiliğini, gelişmesini baltalayan en önemli unsurların başında olduğu unutulmamalı.