İş benim için hep en öncelikliydi, en biricikti, en vazgeçilmezdi. Kaytardığım zamanlar ve molalarım olurdu, ama öncelik listemde hep en tepede iş vardı. Mesaj kutumda iki mesaj varsa ve biri iş, diğeri eş-dost veya aileden ise önce iş mesajını okur, cevap verirdim. Aynı anda iki telefon çalsa önce iş numarasını açardım. Otuz yıldır böyle, iş bitmez; bitse de yenisi gelir. İyi giden yıl da, kötü giden yıl da kural değişmez.
Avrupalı şirketlerle iş yaptığımız dönemlerde bira için en kritik sezon olan ağustos ayında işlerini kapatıp tüm şirketin bir ay tatile çıkmasını hep yadırgadık, hatta ayıpladık. Daha doğrusu bu “iyi kafa”yı hiç anlamadık. Bizden önceki yöneticiler böyle kurmuş, biz de devam ettirdik. İşi her şeyin önüne koyar ve Batı’nın oyununa gelmezdik.
Yöneticimiz ilk çocuğunun doğum gününe gitmemişti
Önümde örnek olarak, ilk çocuğunun doğumuna gitmek yerine işe gelip yazdığım rapora kırmızı tükenmezle eleştirilerini yazıp veren ilk direktörüm var. Gün boyu adam çocuğunu görmeye gidecek mi diye meraktan odasının önünden geçip durmuştuk. Gitmemişti akşam mesai bitene kadar.
Hatta bazen tatilde gelen telefonla uçağa atlayıp Marmaris’e bayi ziyaretine gittim; bazen de bitmeyen bir raporu tamamlamak için sabahladım. Bu arada, işlerin yoğunluğu ve sektörümüzün en sevdiğimiz işlerinden olan, gece de devam eden müşteri ziyaretleri sonucunda, 40’lardan itibaren karaciğer yağlanması, tansiyon ve özellikle kolesterol seviyem hep olması gereken aralıkların üstünde seyretti. Sadece işi suçlamıyorum; ben de suça meyilliydim.
40’lı yaşlarda, iş yoğunken yılda bir endokrinologa gitmem tavsiye edildi. Gittiğim doktorlar genelde çok müşterisi olan, pozitif insanlardı. Bana kan ve diğer değerlerime bakıp bir tavsiye listesi ve ilaç yazarlardı. 17 yıldır ilaçlarla normal seviyeleri korumaya çalıştım. Senede bir kez check-up’a giderek içimi rahatlattım. Spor, sağlıklı beslenme gibi çabalardan uzak durdum. İş çoktu, vakit yoktu, sevilen işler listeme giremedi.
Doktor sonuçlara baktı, gülümseyerek “Sınıfı geçtin” dedi
Üç ay sonra işimden emekli olup yeni işlere girişeli üç yıl olacak. Geçen hafta kontrol için doktoruma gittim. Evimin karşı caddesinde, yürüyerek yedi dakika. Yeni hayat böyle. Barım evin karşı köşesi, kahvecim yan sokak, berber karşı sokakta.
Doktor sonuçlara baktı, gülümseyerek “Sınıfı geçtin” dedi. “Tansiyon ilacını bırak.” Mutlu mesut, başka soru sormadan eve döndüm, sucuklu yumurtamı tavaya attım. Genelde “Bunu yapma, şunu yeme, hareketsiz kalma, stresten uzak dur” uyarılarına maruz kalırdım. Bu sefer farklıydı.
54’ümde yeni yollara çıkma kararı aldığımda kendime koyduğum hedefler vardı. Bunlar, kurumsaldan çıkma sebeplerimdi aynı zamanda: Ailenle daha çok vakit geçir, spor yap ve en önemlisi sigarayı bırak. Para için, istemediğin işleri yapma. Öğrendiklerini anlat, bilmediklerini öğrenmek için kurslara git. Oku, yaz, gez, toz, ye, iç.
O an düşündüm: Yeni hayatımda neler değişti, neler ekledim, neleri çıkardım Hayatıma o kadar çok yeni iş ve alışkanlık kattım ki, ama bıraktıklarımın katkısı daha fazla gibi geliyor.
Nelerden vazgeçtim:
* Akşam stresle yatmak ve sabahları stresle kalkmak
* Yönetim kuruluna gereksiz hazırlık ve açıklama yapmak
* İşi büyütmekten uzak rekabet oyunları
* Boş ama havalı işler
* İnanmadığım konularda zamanımı harcamak
* Bitmeyen görüşme ve toplantılar
* İkna olmadığım konularda “Bakarız” yerine “Hayır, yapmayız” demek
* Kendi işimi ve zamanımı kendim yönetememek
* Sayısız ve eylemsiz toplantılara katılmak
Gerisini siz benden daha iyi bilirsiniz, hatta birçoğu kurumsallarla çalışan girişimciler için de geçerli. Peki hayatıma yeni katılanların listesi, sanırım bıraktıklarımdan daha uzun ve daha önce hayalini bile kurmadığım birçok iş.
Hayatıma Yeni Katılanlar Neler?
* Sevdiğim insanlarla iş kurmak, içime sinen işleri yapmak
* Ailenle geçirdiğin vakti çoğaltmak, beraber üretmek
* Çok sevdiğim apartman görevlisinin oğluna İngilizce ders vermek
* Haftada iki yürüyüş, iki gün pilatese gitmek
* Üniversite öğrencilerine ders vermek
* Podcast yapmak
* Yılın iki ayı başka evlerde, başka şehirlerde yürümek, yaşamak
* Haftada iki gazetede yazı yazmak
* Ailenle daha fazla vakit geçirmek
* Gençlerle girişimleri için buluşmak
* Vakit olmadığından gidilemeyen konferanslara baştan sona katılmak
* Bazı konferanslar ve buluşmalara konuşmacı olarak katılmak
* Sivil toplum kuruluşuna üye olmak ve çalışmak
* Bol okumak ve bolca yazmak
* Sağlıklı yemek yemek, sevdiğin bir yemek için başka şehre gitmek
* Sigarayla vedalaşmak
Tansiyona ve kolesterole karşı tek çözüm bu.
Hava yağışlı veya soğuk olsa da önemsemiyorum
Koca ilaç şirketlerinin ürettikleri ilaçlar 15 senedir düşürememişti, düşünün. Bıraktığım eski ve başladığım yeni işler ve alışkanlıklar, ilaçların en azından bir kısmını bıraktırdı. Enerjimin yükseldiğini ben de hissediyorum. Her yeni gün bir önceki güne göre daha parlak geliyor. Hava yağışlı veya soğuk olsa da önemsemiyorum. Hâlâ güzel bir gün.
Aklıma otuzlu yaşlarım ve Moskova’da kışın -25 derecede işe gitmek için yaşadığımız evin otoparkına inip soğuktan Kia Shuma marka ördek başı yeşili aracımın kilitlerinin ve kapısının donduğu günler geliyor. O soğukta eve 11 kat çıkıp sıcak su kaynatıp arabanın kilidine sıcak suyu boşaltıp kapıyı açıp büyük şevkle işe gittiğim günleri hatırlıyorum.
İşinizi ve yaptıklarınızdan memnunsanız ne hava, ne ülke koşulları, ne de başka bir şey sizi durdurabiliyor. İşte içinizde hissettiğiniz iyi şeyler yapma ve onları virüs gibi yayma heyecanı sizi diri ve canlı tutuyor.
Sokakta herkesle tanışmak istiyorsunuz, aklınızdaki soruları cevaplamak istiyorsunuz, başka evlerde ve şehirlerde yazmak ve üretmek istiyorsunuz, yeni yemekler ve içkiler tatmak istiyorsunuz.
Kısacası ilham almak, ilham olmak istiyorsunuz.
Atla deve değil yani.