Yeni yollara çıkarken en zor zamanlar, hayatımızı değiştirecek büyük kararlar aldığımız anlar oluyor. Ülke değiştirme, iş değiştirme, işten ayrılma, iş kurma bunlardan sadece bir kaçı. İşi ve girişmeyi merkeze aldığım için yukarıdaki örnekleri verdim yoksa hepimiz her alanda çok zor kararlar almak zorunda kalıyoruz.
Ben geçmişte 31 yıl tek şirkette çalıştığım için iş değiştirme ile ilgili bende çok deneyim yok.
Ama olmayacak anlamına gelmiyor. Bilmediklerimizi öğrenme ve kendimizi değiştirme şansımız var/mış. Bazen bir karşılaşma, bazen bir kitap, bazen de bir film hayatımızı ve bakışımızı değiştirmeyi başarabiliyor. İnanın o kadar zor değilmiş. En zoru ‘başkasını değiştirmek’ derlerdi ve çok doğruymuş.
Kendimizi ve bakış açımızı değiştirmek mümkünmüş. Yeter ki yeni fikirlere, insanlara ve durumlara açık olalım.
Değişmeye başlamak için, hazır olmak lazımmış.
Eskiden pişmek derlerdi artık demlenme diyoruz.
Ben başlatabilir miyim sorusunun cevabı, evet.
Yanında birileri olursa daha hızlı, daha güvenli ve daha kolay üstelik.
‘İkigai metoduyla geçen sene başında tanıştım’
Ama daha kolay bir yolu olmalı diye düşünürken, benim yine gençlerden ve çok da geç öğrendiğim ‘İkigai’ ve İkigai-Uygulama Rehberi’ kitaplarıyla ve metoduyla geçen sene başında tanıştım. Bu hafta biraz kitap ve metod üzerine yoğunlaştık ama ilk yazmaya başladığım zamanlarda söylemiştim, sevdiğim ve işime yarayan kitapları da paylaşmak istediğimi.
Austin Kleon’un Bir Sanatçı Gibi Araklayın kitabından fikir bulma ve yaratıcılık kaslarımızı geliştirme işinden sonra şimdi de hatta belki fikri bulmadan önce ben ne yapmak istiyorum, benden ne olur sorusuna cevap bulmaya geldi sıra. Bir Sanatçı Gibi Arakla’nın basit anlatımı ve eyleme geçme çağrısı sizde bir etki yarattıysa buradan devam edebilirsiniz. Bu aşama biraz daha sancılı ve zaman alan bir egzersiz olabilir. O yüzden daha kolay olan kitaptan başlamak istemiştim. Belki de zaten siz bu egzersizi yapmış ve fikir bulma ve girişme aşamasında da olabilirsiniz.
Kendinizi zaten çok iyi tanıyor ve nereye gitmek istediğiniz de, bana kıyasla çok daha nettir belki de. Benden kaynaklı da olabilir, bende merak ve öğrenme tutkusu hiç bitmediği için, oldum demiyorum hiç. Olmak da istemiyorum zaten. Yoksa hala rap konserlerine giden, bilmediği coğrafyalarda yürüyüşlere çıkan, her işe burnunu sokan ve gördüğü herkesle tanışmak ve karşılaştığı kişinin hayatını öğrenmek isteyen biri olamazdım.
O yüzden belki de her coğrafyadan, her yaştan ve meslekten biriktirdiğim insanlar var çevremde. Mahallede yürüyüşe çıkınca esnaflarla selamlaşmam, berberde saçımı kestirirken yandaki koltukta oturan ve ilk defa tanıştığım bir arkadaşın, bende şu Genwise’a bir geleyim demesi, ya da bir lokantada ‘bugün sizin podcastinizi dinledim’ demesi üzerine yan masaya geçip, podcastimi dinleyen arkadaşın doğum günü kutlamasına katılmam da bu yüzdendir.
İkigai kitabı, Hector Garcia ve Francesc Miralles tarafından yazılmış. Japonca’da ‘uğruna yaşadığınız şey ya da hayatın anlamı’ adına geliyor.
Şu anda tüm dünyanın ana konularından biri olan Longevity ( uzun ve sağlıklı yaşam) başlığını duyan herkesin ilgisi, Japonya’daki dünyanın en uzun (ve mutlu) ömürlü insanlarının yaşadığı Okinawa şehrine çevriliyor. Uzmanlar, 60 yaş ve üzerinde yaşayan insan sayısının 2030’da yüzde 45 artacağını öngörüyor. Yine 2030’da ortalama yaşam süresinin 90 yaşın üzerine çıkacağı öngörülüyor. Bu konuda yıllardır araştırmalar yapılıyor hatta Netflix’te uzun yaşayan insanların hayatlarını konu olan belgeseller çekiliyor.
Ama bahsedeceğim bu kitap, iyi ve uzun yaşamı, Okinawa’da uzun yaşayanların ne yediği, ne içtiği ve iklim şartlarından bağımsız olarak dünyanın neresinde olursak olalım herkesin uygulayabileceği bir modele dayandırıyor. Belki de bu kadar güzel ve hayata geçirilebilir olmasının nedeni bu.
Kısacası söylediği şey, ‘hayat amacımızı keşfetmenin sırrı ne’ diyebiliriz.
Bana göre İkigai’nin öğretileri fazlasıyla kişisel olabilir ve herkes için farklı şekillerde uygulanabilir. Ama vereceği ortak cevap, belki de çoğumuzun hayatı boyunca aradığı ‘kendimizi daha iyi tanıyarak, tutkularımızı keşfederek ve değerlerimizi belirleyerek, daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam sürme şansını bulmak olabilir.
Kitabın iki İspanyol yazarı Japonya’da tanışmış
Bugünlerde her gittiğim yerde en çok duyduğum şey, ‘kendimin daha iyi versiyonunu arıyorum’ oluyor. Demek ki yaşımız ve işimiz ne olursa olsun ‘daha iyi ve daha mutlu ben’ mümkün mü? sorusunun cevabı hepimizin odağında.
Zaten kitabın iki İspanyol yazarının Japonya’da tanışmış olması, birinin kurumsaldan ayrılarak kişisel gelişim kitapları yazan, diğerinin Japonya’ya yerleşerek oradan makale ve bloglar yazarak hayatını kazanan biri olması da kitabı ve içeriğini daha ilginç kılıyor.
Dünü ‘alınan dersler’, bugünü ‘mutluluk’, yarını ise ‘tutku’ olarak yaşamaya başladığımızda, amaçlarımıza ulaşma yolculuğumuza başlamışız demektir’ diyor yazarlar kitabın başında.
Kitabın sonunda ise; ‘her zaman gülümseyerek ilerleyin, kendinize hata yapma şansı verin ve hem kendinizle hemde başkalarıyla öğrenmeye devam edin. Nerede olursanız olun ve ne yaparsanız yapın, istediğiniz her şeyi yapabileceğinizi ve her şeyin sizin elinizde olduğunu unutmayın’ diye bitiriyorlar.
Siz, en son bu cümleleri ne zaman duymuştunuz, kendinize, arkadaşlarınıza, etrafınızdaki gençlere hatta evinizdeki çocuklarınıza ne zaman sormuştunuz?
Bu senenin başında eşim ve sevdiğim iki genç Sadriye ve Cihat’la beraber Sapanca Gölü kıyısında, Airbnb’den küçük bir ev kiraladık. İki günümüzü kendimizi ve işimizi büyütmeye ayırdık. Yemeklerimizi yaptık, sohbetler ettik ve göl kıyısında yürüyüşler yaptık. Bir günümüzü işlerimize, bir günümüzü bireysel olarak ne yapmak istiyoruzu çalışmaya ayırdık. İşte bireysel olarak gelecek planlarımızı yaparken gençlerden biri, ‘İkigai metodunu uygulayalım daha metodik olur’ dedi ve yöntemi bize anlattı.
Kafamızda yıllardır dönen, gelecekle ilgili neler yapmak istediğimiz sorularının cevapları kağıda dökülmeye başladı. Üstelik tek başımıza değil, birbirini iyi tanıyan ve tarafsız hatta zorlayıcı olabilen insanlar tarafından. Kendimiz için yazarken zorlandığımız işler ve konular başkası tarafından size yakıştırılınca çok daha kolay içselleştirebiliyorsunuz. Zaman zaman kızdığınız anlar elbette oluyor.
Ama bütün içinde baktığınızda, önünüzde uzayan ve sizi anlatan koca bir liste oluşuyor. Kendini zorlayarak oluşturduğun ya da dilek listesi gibi doldurduğundan çok öte, gerçekten yapabileceğin ve yaparsan mutlu olacağın işlerin listesi bu.
‘İnsanı her gün yataktan mutlu kaldıran sebepler listesi’ var
İkigai ile ilgili en sevdiğim tanım, ‘insanı her gün yataktan mutlu kaldıran sebepler listesi’. ‘Güne güzel başlamak, işe mutlu gitmek, hayata değer katmak için ne sebeplerim var’ sorularına verdiğimiz cevaplar. Bu soruların cevapları kafamızda varsa ve hayatımızı ona göre şekillendiriyorsak anlamlı ve uzun bir yolculuk bizi bekliyor demektir.
İkigai’de 4 temel soru var, bu soruları doğru ve samimi cevapladığınızda bazı şeylere karar vermek ve amacınızı bulmaya yaklaşmak kolaylaşıyor. Bana göre en kolayından en zora göre sıralamaya çalışayım;
Neyi yapmayı seviyorsunuz? Yapmayı sevdiğin ve uğraşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığın işleri listeliyorsun. Şu işlerle uğraşmak bana iyi geliyor listesi. İkinci soru, Hangi işte iyisin? Sadece sevdiğin değil başkaları tarafından da takdir edildiğin işler listesini ekliyorsun. Üçüncü soru ise, yaptığın hangi (ve sevdiğin) işten para kazananırsan mutlu olursun? sorusu. Ve geldik en zor soruya, sana göre dünyanın neye ihtiyacı var ve sen neresinde olabilirsin? Bu soruları dört kutuya yerleştirdikten sonra karşına çok basit ve anlaşılır bir pusula çıkıyor. Karşında tutkun, mesleğin, uğraşın ve misyonunu göreceğin bir resim var artık.
Yapmadığın ve bilmediğin şeylerden bahsetmiyorum ama seni düşündürtecek ve karar verme konusunda seni harekete geçirecek bir resimden bahsediyorum. Aslında sevdiğin işi yap, iyi olduklarına odaklan, mesleğini sevdiğin işin üzerine kur ve dünyada değiştirmek istediğin konuları kendine dert edin diyor.
İkigai kitabında yazarlar, Japonların gelişmek için taklit et felsefesine de vurgu yapıyorlar. Taklit etmek, Japon kültüründe batı ülkelerinde olduğu gibi bir olumsuzluk barındırmazmış. Yalnızca kopye edilen şeyin uyarlanmasını ve geliştirilmesini amaçlar düşüncesi var.
.Ve sürpriz, bu bölümü daha iyi anlatmak ve örneklemek için de geçen yazıda irdelediğimiz Austin Kleon’un Bir Sanatçı Gibi Araklayın kitabını veriyorlar.
Amerikan çizgi romanlarından esinlenmişler
Verdikleri tuhaf ama çarpıcı örnek ise, Manga. Manganın yaratıcısı olarak bilinen Osamu Tezuka’nın, Disney’in animasyon filmlerinden, Amerikan çizgi romanlarından ve geleneksel Japon eserlerinden esinlenerek / araklayarak manga türünü yarattığını ileri sürüyorlar.
Kendimizin bile eski versiyonunu çoğu zaman eleştiriyoruz. İşleri, süreçleri, çevremizi ve özellikle kendimizi daha iyisini bulmaya zorluyoruz. Kendimize rol modeller alıyoruz. Onların yaptıklarını, sevdiklerini, uyguladıklarını kendimizde deniyoruz. Sevdiğimiz ve güvendiğimiz insanlara gidip yardım istiyoruz. Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Her şeyi yeniden keşfetmek için zamanımız yok.
Ama esinlenerek daha iyi versiyonlarımızı yaratmak çok daha kolay.