Global olarak yaşanan her ekonomik kriz uluslararası vergi hukukunu, ülke bazında yaşanan her ekonomik daralma veya kriz ise yerel vergi mevzuatlarını giderek karmaşık bir hale getiriyor. Daha fazla vergi geliri elde edilmesi amacıyla yapılan her yeni düzenleme hem mükelleflere hem de idareye önemli bir yük olarak geri dönüyor.
Vergiden kaçınmanın önlenmesi amacıyla yapılan ve son derece yerinde olan düzenlemeler dahi, giderek daha sıkı uygulanmaya çalışılarak adeta ne mükellefler ne de idare tarafından anlaşılamaz ve öngörülemez hale getiriliyor. Bunların en tipik örneklerinden biri örtülü kazanç dağıtımına ilişkin kurallar. Örtülü kazanç dağıtımına ilişkin düzenlemeler, özetle, yakın ilişkili kişilerin veya grup şirketlerinin kendi aralarında yaptıkları ticari işlemlerin piyasa fiyatlarına uygun olarak gerçekleştirilmediği hallerde, ilgili işlemin vergisel açıdan aslen bir ticari işlem olarak değil de bir kazanç dağıtımı olarak nitelendirilmesini öngörüyor. İlaç sektöründe aktif bir şirketler grubunun iki farklı grup şirketi üzerinden örneklendirecek olursak, bir şirketten diğer şirkete yapılan hammadde satışının bedelinin ilgili hammaddenin piyasa fiyatına denk olması gerekiyor. Söz konusu hammaddenin piyasa birim fiyatı 100 TL iken, grup şirketleri arasında bu fiyat 150 TL olarak belirlenmiş ise örtülü kazanç dağıtımından bahisle ek bir vergi tarhiyatı yapılır ve vergi cezası kesilir. Örtülü kazanç dağıtımı düzenlemeleri vergiden kaçınmanın önlenmesinde son derece önemli bir role sahip ve hem yerel mevzuatların hem de uluslararası vergi hukukunun yapıtaşlarından biri.
Örtülü kazanç dağıtımına ilişkin kuralların uygulanmasında sorun piyasa fiyatının belirlenmesinde yaşanıyor. Giderek daha katı bir şekilde uygulanmaya başlayan kurallar ve bir mal veya hizmetin piyasa fiyatında yaşanabilecek belirsizlik ve dalgalanmaların yeteri kadar göz önünde bulundurulmaması, mükelleflerin herhangi bir vergiden kaçınma amacı gütmeseler bile cezalarla karşılaşabilmelerine yol açıyor. Bu durumun en çarpıcı örneği şüphesiz ki Covid-19 pandemisi döneminde yaşandı. Gıda sektöründe aktif çok uluslu şirketler, grup şirketleri arasında yapılan işlemlerin piyasa fiyatlarının ne kadar olması gerektiğini bilemediklerini ve bu nedenle de vergi cezaları ile karşılaşmayı beklediklerini açıkça dile getiriyor fakat vergi alanında uzman kişiler dahil hiç kimse piyasa fiyatının ne kadar olması gerektiğine ilişkin makul bir fikir yürütemiyordu.
Uluslararası alanda vergiden kaçınmanın önlenmesi için hayata geçirilmekte olan küresel asgari kurumlar vergisi ise bugüne kadar yürürlüğe giren uygulamaların içinde en karmaşık ve öngörülemez olanı. Söz konusu uygulama kapsamında yapılan düzenlemelerin, diğer kaçınma karşıtı düzenlemeler ile nasıl etkileşeceği, anayasal sorunlara yol açıp açmayacağı ve hatta çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları kapsamında bir sorun teşkil edip etmeyeceği bile bilinemiyor. Öyle ki, Avrupa Komisyonu bünyesinde görevli olan kişiler dahi konuya ilişkin sorulara net bir cevap veremeyip, zamanla bir çözüm üretileceğini belirtmekle yetinebiliyor.
Pek çok ülke küresel asgari kurumlar vergisi uygulamasının maliyetini dahi hesaplayamamış durumda. Vergi gelirinin maliyetten yüksek olup olmayacağı tartışmalı. Vergiden kaçınmanın bu yolla engellenmesinin mümkün olup olmadığı da tartışmalı. Diğer bir deyişle, Avrupa Birliği ülkeleri başta ve ülkemiz de dahil olmak üzere pek çok ülkede yürürlüğe girmekte olan bu yeni vergi düzenlemelerine ilişkin sadece mükelleflerin değil, vergi idarelerinin, Avrupa Komisyonu’nun, vergi alanında çalışan uzmanların ve hatta projenin mimarı OECD’de çalışan görevlilerin dahi kafası karışık.
Bilgi değişimi, bilgi verme zorunluluğu, kontrol edilen kurum kazançlarına yönelik düzenlemeler ve daha birçok kaçınma karşıtı kural zaten halihazırda varken, her geçen gün yeni kuralların eklenmeye çalışılması sistemi iyice karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Bu uygulamalardan hangilerinin işe yaradığını veya herhangi bir tanesinin gerçekten fayda sağlayıp sağlamadığını belirlemek ise bu karmaşa içerisinde mümkün görünmüyor.
Hukuk sistemi her vatandaşın kanunları bilmesi gerektiği temel prensibinin üzerine kurulu. Fakat mevcut durumda, vergi sisteminin kısmen bilinebilse bile, gerçekten anlaşılabilmesi ve gereken yükümlülüklerin yerine getirilebilmesi mümkün görünmüyor. Lüksemburg’da mükelleflere küresel asgari kurumlar vergisi alanında yardımcı olması için vergi idaresi bünyesinde kurulmuş olan birimin, henüz kendisinin söz konusu uygulama ilişkin pek çok sorusunun olması sistemin giderek içinden çıkılmaz bir hal aldığının en net göstergesi.
Devletlerin yeterli miktarda vergi geliri elde edebilmeleri için sistemin ne kadar daha karmaşıklaşması gerekiyor? Belki de çözüm karmaşıklaştırmada değil, basitleştirmededir. Daha karmaşık kurallar getirmek yerine, işe yaramadığı düşünülen bazı vergilerin sistemi yeniden kurgulanması ve ilgili herkes için anlaşılabilir ve öngörülebilir hale getirilmesi çok daha iyi bir çözüm olmaz mı?