Eski ABD Başkanı, yeni başkan adayı Trump biyografisi 'Çırak / The Apprentice' Cannes'da gösterildi ve heyecan da yarattı. Trump tarafı yapımcıları filme dava açmakla tehdit ediyor. Yönetmen Ali Abbasi Trump'a çağrı yapıyor. İzleyip tartışalım.

Bazı filmler ‘tam zamanında’ ortaya çıkar. Donald Trump’ın 1970’ler ve 80’lerdeki yükselişini anlatan ‘Çırak / ‘The Apprentice’ da Amerika Birleşik Devletleri’nde sonbaharda yapılacak başkanlık seçimleri öncesinde çok iyi bir zamanlamayla Cannes’da izleyici karşısına çıktı. Ali Abbasi festivalin yabancısı olmayan bir yönetmen. ‘Sınır’ adlı filmi 2018’de Belirli Bir Bakış Bölümü’nde en iyi film seçilmiş, ‘Kutsal Örümcek’ 2022 yılında Zer Amir Ebrahimi’ye en iyi kadın oyuncu ödülünü getirmişti.

Kanada, Danimarka ve İrlanda ortak yapımı ‘Çırak’ın başında “Filmin gerçek olaylara dayandığı ancak bazı isimlerin değiştirildiği” belirtiliyor. Perdede görüntü yokken önce “Hiç yalan söylemediğini, kazandığı her doları namusuyla kazandığını” söyleyen birinin sesi duyuluyor, sonra Nixon’ın bir televizyondaki konuşması karşımıza geliyor. İnsan önce iyi yalan söylemeyi öğrenmeli, sonra politikaya girmeli.

Filmde Trump’ı Sebastian Stan canlandırıyor.

Trump’ın 1970’lerde New York’ta sıradan bir emlakçı olduğunu, sonradan işleri büyütüp zenginleştiğini, adalet ile başının sürekli belaya girdiğini herkes biliyor. Filmin adı ‘Çırak’, ancak ‘Roy Cohn’ çok daha anlamlı bir isim olurdu. Hem Trump’ı canlandıran Sebastian Stan’ın, hem de Roy Cohn rolünde Jeremy Strong’un çok iyi olduklarını belirtmekte fayda var.

Ancak filmin ilk yarısına damgasını vuran oyuncu Jeremy Strong. Trump’ın elinden tutan, ona her şeyi öğreten, mafya liderleriyle, New York Belediye Başkanı’yla, banka sahipleriyle tanıştıran avukat Roy Cohn karakterinde harikalar yaratıyor. Roy Cohn gözünü hiçbir şeyden sakınmayan, tehlikeli, ürkütücü, başarı için her şeyi yapmaya hazır, yalan söyleyen, çevresindeki insanları tehdit eden, telefon konuşmalarını ileride şantaj yapabilmek için kaydeden rezil bir adam.

Filmde Trump’ı Roy Cohn’un kanatlarının altında yavaş yavaş yükselirken izliyoruz. Roy Cohn ona nasıl davranması gerektiğini öğretiyor, hakkındaki davaların düşmesini sağlıyor, yatırımlarını yapabilmesi için zengin insanlarla, politikacılarla tanıştırıyor. Tramp da bir süre sonra onunla ilişkisini tamamen kesiyor. Nankörlük de başarı için gerekli ve önemli bir meziyet.

Andy Warhol ile Trump’ın hayatları bir açılışta kesişmişti.

Trump’ın hiç utanması yok. Ona göre kazananlar ve kaybedenler de yok. Katiller ve kaybedenler var. Katiller kazanır. Kendini de filmin sonuna doğru çok güzel tanımlıyor: “Gerçek nedir? Gerçek benim söylediğimdir. Ne olursa olsun asla yenilgiyi kabul etmem. İçimde bir katil içgüdüsü var.”

Senaryosunu gazeteci Gabriel Sherman’ın yazdığı filmin sanat yönetimi de çok iyi. 1970’lerin New York’u sokaklarından insanların kostümlerine ve kullanılan mekanlara kadar kusursuz betimlenmiş.

Bir sahnede Trump, Andy Warhol ile karşılaşıyor. Doğal olarak Warhol’u tanımıyor, kafası başka yerlerde. Warhol’a ne iş ile uğraştığını soruyor. Sanatçı olduğunu öğrenince “Para getiriyor mu*” diye soruyor. Warhol’un cevabı ilginç: “ Para kazanmak sanattır.” Warhol ile Trump’ın karşılaştıkları biliniyor ama gerçekten böyle bir konuşma aralarında geçti mi, onu bilemiyorum.

Şimdi ne olacak?

Trump’ın başkanlık kampanyasını yürüten ekipten sözcüsü Steven Cheung filmi ‘çöp’ ve ‘tamamen yalan’ olarak nitelemiş ve dava açacaklarını açıklamış. Ali Abbasi hemen cevap vermiş: “Herkes Trump’ın birçok insanı mahkemeye verdiğini konuşuyor. Davaların kaçını kazanmış, bilen var mı?” Arkasından da Trump ile bir araya gelmeyi, ona filmi izletmeyi ve tartışmayı önermiş. Abbasi “Bunun onun hoşlanmayacağı bir film olduğunu düşünmüyorum… Bence şaşırır” diyor

Amerika’da henüz dağıtımcısı olmayan filmin gösterim tarihinin 15 Eylül olması planlanıyormuş. Filmde gözler önüne serilen milyonlarca dolar tutarında yolsuzluklar ile ilgili kimse konuşmuyor. Şu an üstünde en çok tartışılan Trump’ın eşine tecavüz ettiği sahne.

Sanıyorum bu tartışmalar hem Trump’a, hem de filmin gişesine yarayacak.

Cannes 2024: Yorgos Lanthimos’tan tuhaf ve karanlık öyküler

Cannes 2024: Coppola’nın isyanı ‘Megalopolis’

Cannes 2024: ‘Furiosa, Bir Mad Max Destanı’ görsel bir şölen

Cannes 2024: Savaşın ve insanın karanlık yüzü

Cannes 2024: Meryl Streep ilk Oscar’ını lokantada unutmuş

Cannes 2024: Bir yanda görkemli açılış bir yanda sorunlar!

Cannes 2024: Gözler Meryl Streep’te akıllar Rasoulof’ta