Bir zamanlar çok kullandığım bir deyimdi: Tünelin ucundaki ışık üzerinize gelen trenin farı olabilir. Haftalardır geliyor o tren. Düdüğünü öttürüyor. İstifini bozmadan, katar, katar geliyor…
Maça bakmadan önce pirincin taşını ayıklayalım. O penaltı verilmeyebilirdi, evet. Penaltı mı? Hiç emin değilim. VAR devreye girmeli miydi? Asla! Skoru o an mı belirledi? Kesinlikle. Kamuoyu bunları uzun uzun konuşur. Ortalık toz duman olacak bu hafta.
Yine de oyuna bakmak esas olmalı. Keşke bu maçı hakemle, penaltı pozisyonuyla hatırlamasa Sarı-Lacivertliler. Ya da şanssızlıkla. Veya yorgunlukla… Evet, o son dakikadaki pozisyonların biri girse tabela değişirdi. O penaltı verilmese kazanırlardı. Ama Pollyanna’ya yer yok futbolda. Bu maçtan bir olumluluk çıkmaz, çıkaramazsınız. Bir mazeret bulamazsınız. Sahadaki oyunun kendi gerçekliği var. Kötü kere kötü bir oyun bu. Bugün toslamasa yarın toslar duvara.
Bence kazansa daha rahat özeleştiri yapacaktı Kanarya. Penaltı yüzünden ortalık bulandı. Şuna eminim: İki gollü galibiyete deliler gibi sevinseler bile, nabız normalleştiğinde hiçbirinin yüzü gülmeyecekti. Takım yorgundu, ligin bu döneminde iyi futbol beklemek zordu, Sivasspor son haftaların iyi takımıydı, şanssızlıktı, hakemdi… Kimse dinlemeyecekti bunları. O penaltıya en çok bu sebepten kızdım ben. Malum, gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu var. Ve onu geciktiren her şey Fenerbahçe’ye zarar veriyor.
4 yaşında bir oğlum var. Yeni yeni sardırıyor futbola. Birkaç Fenerbahçe maçı izledi ve sabahtan akşama futbolcuların ismiyle top peşinde. “Cengiz gelişine vurdu. Tadiç ve Ferdi paslaştı. Szymanski dönen topa vurdu. Freeeeed ve gooool.” Neredeyse bir aydır bunları dinliyoruz evde. Fenerbahçe tribünleri ise aynısını haftalardır sahada izliyor. Hep aynı plan. Sanki karşımızda uzun sekanslı (Bela Tarr tarzı) sanat filmi var ve tek planda çekiliyor. Sıfır kurgu. Bitmek bilmeyen bir dejavu. İşlerin iyi gittiği dönemde, yani rakiplerin henüz bir karşı plan bulamadığı periyotta, yetenek setiyle yağ gibi akan takım, şimdilerde inşaat ruhsatını bir türlü alamıyor. Batshuayi’nin ne zaman oyuna gireceği bizim velet dahil herkesin ezberinde. Orta sahanın nasıl konumlanacağı, dönen toplara kimin koşacağı, kimin kanattan bindireceği…
Yeni kuşak scout’lardan birine sordum geçenlerde. Fenerbahçe’nin bitmek bilmeyen teknik yönetim zaaflarından konuşurken dikkatimi başka bir şeye çekti. “Fenerbahçe’nin kurgulanmış çok az küçük organizasyonu var. Duran top zaafı akıl almaz,” dedi. “Rakibi çalıştığına dair de çok az veri var.”
Eğer dünkü maç penaltıya indirgenmeyecek olsa daha neler konuşurduk? İlk yarı gol beklentisi 0,01 iken, maç bitiminde bile 1’i zor bulurken, galip gelmek çok zor derdik. Alternatif hücum varyasyonları olmadan lig maratonu tamamlanamaz diye eleştirirdik. Oyuncu değişikleri oluyor, ama plan asla değişmiyor diye kızardık. Takımın odağının saha dışına çok kaymasının stratejik bir hata olduğundan bahsederdik.
Oysa şimdi sadece penaltıyı konuşacağız. Yazık!