İstatistiki olarak sanırım en çok iş aradığımız zamanlar; üniversiteden mezun olunca ya da aynı şirketten biri ile evlenince gerçekleşiyor. Ya da hayır diyemeyeceğimiz bir teklif alınca veya istediğimiz terfiyi biz değil, başkası kapınca ilanlara göz ucuyla bakmaya başlıyoruz.
Ya da aramızda çok dirençlilerimiz de çıkıyor. Her türlü olumsuzluğa hatta mobbinge rağmen, şimdi kim iş arayacak, CV yaz, mail at, görüşme yap, zaman kaybı bu şirket çok iyi deyip yerimizde oturuyoruz. Özellikle büyük global şirketlerde çalışanlar, ne yaptığından ve ne kadar mutlu olduklarından çok arkadaşlarına ve ailelerine, ‘bizim şirketin global cirosu valla milyar dolar gibi ve çalışan sayısı da stadyumu doldurur gibi’ göstergelerle anlatım yolunu seviyorlar. Ama aslında işe her gün işe gidip acı çekiyorlar ve mutsuz oluyorlar.
CV’ler ne zaman gözden geçiriliyor?
Mevcut işimizde değerlerimizin ve etik anlayışımızın şirketle uyuşmadığını geç de olsa görünce, üst veya tepe yöneticimizle yıldızımız barışmayınca hatta bolca dalaşılınca da net olarak CV’ler gözden geçiriliyor.
Eş dostun sen daha iyi işlere ve pozisyonlara layıksın gazına gelince, son dönemde arkadaşlarımız tek tek yurtdışında iş bulup gidince ve yurtdışı fikri her sabah kafamızda dönmeye başlayınca yine ingilizce CV hazırlık işleri başlıyor.
Başka şirket en sevdiğim arabayı şirket arabası olarak verince, yan haklar konusunda çılgın projeler gelince, çok yetenekli bir beyin avcısının gazına gelince, hep hayalinizde olan şirketin iş ilanını görünce, çok sevdiğiniz eski yöneticiniz ‘hadi gel sana çok ihtiyacım var Soner’ dediğinde, aklımıza bir kurt düşer ve ‘bi deneyelim bakalım’ deriz.
En çok da bize teşekkür edip el sıkıştığımızda, iş arama ve bulma konusunda uzman, yetenekli ve meraklı arkadaşlarımızı, eş dostumuzu, aile büyüklerimizi, son olarak da çaresizce eski çalışma arkadaşlarımızı hatta eski müdürlerimizi mesaja boğarız.
Bana göre ise iş değiştirmek için ideal gün, zaman yoktur. Daha çok yetki ve kendi amaçlarıma daha yönelik işler ve üretimler yapacağım konular varsa ilgimi çekebilir. Yeni ülke, yeni sektörler ilgimi çekiyorsa ya da çok önemli trendlerde çok iyi altyapıları varsa tanışmak, dinlemek için görüşmeye gitmek isterim.
Yine iş arama veya değiştirme konusunda, araba ciddi bir konudur. Yıllar önce bir direktör arkadaşım bana gelip, karşı binada bir şirket araba olarak, Mercedes X veriyor, ben müsaade istiyorum dediğinde, müsaade senin dediğimi iyi hatırlarım.
İş aramaya göre ayrılmış kaç çeşit profil var?
Ya da iş görüşmelerinde karşımdaki adaya ‘bana sorun var mı’ diye sorduğumda, üst seviye arkadaşların kültür, değer veya amaç ile ilgili sorular yerine ‘arabayı başka modelle değiştirmem mümkün mü?’ soruları sorduğunu bilirim. İşin kendisi ve benim katacaklarım, kurumun değerleri benim için çok daha önemlidir.
Asıl kendimize sormamız gereken soru; neden başımıza kötü bir olay gelmeden kariyerimiz ile ilgili bir hazırlık yapmadığımızdır?
Çevreme baktığımda iş aramaya göre profiller çok net gruplara ayrılmış durumda;
-İlk grup, girişimci doğanlar ve lisede/üniversitede iş fikirleri geliştirmeye başlayıp işler kurup sonunda birinde dikiş tutturup yürüyenler. Bizim kuşakta bu daha azdı ve bizim çocukların döneminde ise ilk akla gelen opsiyon oldu. İş aramazlar, ailesinin hadi bir işe gir tekliflerini kesin bir dille reddederler. Ancak sermayeyi aileden alacaklarsa bi gidip görüşür bana uygun değil diyerek geçiştirirler.
Her ortama uyum sağlarlar, herkesle çok rahat iletişim kurarlar ve kendilerini iyi ifade ederler. Yaştan bağımsız kendilerine güvenleri çok yüksektir. Tanıştıkları tanışmadıkları tüm CEO ve GM’leri kategorik olarak kötülerler. Ama işleri düşünce mail adreslerini bulup mesaja boğarlar.
Son haftalarda çok iyi şirketlerin başlarında olan ve çok başarılı üst düzey arkadaşlarla görüşmelerimde onların da en büyük hedefinin 2-3 yıl içinde kendi işlerini kurmak olduğunu dinliyorum. Sanıyorum çocuklarımız bizim kafalarımızda da yeni fikirler yaratıyor.
Hep girişimcilik dünyasının içinde olun
Aslında bizim şirketlerde bu kadar ayrıcalık yaşadıktan sonra şirket kurmamız, bankalarda hesap açmamız, alacak borç takip etmemiz ya da satış yapmamız o kadar da kolay olmuyor. Kendimden ve girişim kampına gelen arkadaşlardan biliyorum. Zor elbette.
O yüzden ister üniversitede okuyun, ister kurumsal da genel müdür olun, girişimcilik dünyasının içinde olun, takip edin. Her zaman öğreneceğiniz bir alan olacaktır.
Patronlar ve şirketler hangi grubu sever?
-İkinci grup iyi bir şirket ve pozisyon hedefleyip, ilk ya da bir sonraki işinde onu yakalayıp sonra da beyin avcılarından gelen LinkedIn mesajlarına ve telefonlarına dönme zahmetine girmeyen tembeller grubu. Bu grup, şirketlerin ve patronların en sevdiği çalışan grubudur hem işlerine bağlıdırlar hem de çalışan memnuniyet skorlarını gereksiz yere yükseltirler.
Başka işlerle ve işverenlerle hiç ilgilenmedikleri için, piyasadaki değişim ve dönüşüm hakkında bir fikirleri yoktur. İş dünyasını sadece kendi şirketleri veya gruplarındaki atamalar veya maaş artış yüzdeleri kadar bilirler. Başka şirketlerden ya da tedarikçilerden yani kendi fanusları dışındaki iklim ve kültürden yetişmiş girişimci ve insanlarla karşılaşınca huzursuz olurlar. O plazada yetişmiş ve dışında yeşermesi mümkün olamayan endemik bitkiler gibidirler. Metro veya metrobüse hiç binmemişlerdir. Benzer insanlarla aynı sitede yaşar, aynı otelde kalır, aynı caddede yürürler.
Yenilikçi beyaz yakalar ne yapar?
-Üçüncü grup ise head hunterlerın en sevdiği sürekli iş, pozisyon ve maaş değiştirerek 3-5 senede kendini müdür veya direktör pozisyonuna atmış olan yeni iş peşinde koşan yenilikçi beyaz yakalar. Hatta bu kitleye, kurumsal dünyanın start-up bireyleri de denebilir. İş kurar gibi iş değiştirme yetenekleri vardır ve ürün kendi markalarıdır. 2 yılda 3 farklı sektörde aynı pozisyonu yapabilme kapasiteleri mevcuttur ve bana göre önemli bir yetenektir. Bende sıfırdır, ama bir yıl içinde üç farklı firma değiştiren üst düzey arkadaşlarım olmuştur.
Özellikle ilk girdiğin işlerde sektör ve kurumun değer ve kültürü konusunda soru işaretleri yaşanıyorsa yapılması hızlıca gerekendir. Ancak bu bir alışkanlık haline gelip çok mutlu ve alışkanlık olduğu için ayırılıp onu da bir deneyeyim kafası hayal kırıklıklarına yol açabilir.
Bazen çok hızlı kaçmak, bazen de kalmayı bilmek kazanılması gereken bir yetenektir. Çevrenizde farklı sektörlerden dostlar, hatta iyi bir head hunter arkadaşınız olursa hem iş görüşmeleri yaparak hem de sektör ve şirketler hakkında bilgi sahibi olarak gelecekteki adımlarınız için yol çizebilirsiniz.
Benim geçmiş yıllardan aldığım en büyük ders, her yıl en az 3-4 iş görüşmesi yapmak, piyasayı yakın takip etmek, farklı şirket yaklaşımlarını görmek, kendinizi head hunterlar açısından görünür kılmak ve en önemlisi size uygun bir iş geldiğinizde listeye girmeyi sağlamaktır.
Kevok Ocakbaşı’nda Adana kebap yemenizde fayda var
CV’nizi yılda bir yenileyerek, bu konuda en iyi şirketlerle yenilenmiş CV’nizi yollamanızda ve seçtiğiniz ve kafanıza uygun bir iki head hunterla yılda bir kahve içmenizde veya Beyoğlu Kevok Ocakbaşı’da Adana kebap ve humus yemenizde fayda vardır.
Ne zaman iş aradığımız aşağı yukarı bellidir ve genelde çok ideal zamanlar değildir. Zor durumda kaldığımız ve başımız sıkıştığında eşe dosta haber salıp, CV’mizi düzeltip aklımıza kim geliyorsa mesaj atıp destek isteriz.
İdeali iş aramasak da, aklımızda yeni işe geçmek için geçerli bir sebep olmasa da bu networkle yakın kalmak ve ilişkiyi sıcak tutmaktır. Kariyerimizle ilgili gelişmeleri bildirmek ve yine Linkedin’i iyi ve etkili kullanmaktır. Son yıllarda en iyi iş fırsatlarının LinkedIn’de profilini iyi düzenleyenlerde olduğunu biliyoruz. Üstelik sadece giriş pozisyonları için değil, özellikle yurtdışı pozisyonlarda üst düzey pozisyon teklifleri bu kanaldan akıyor. Son yıllarda yurtdışı hatta yurtiçi roller bana ilk LinkedIn’den mesajlar gelmeye başladı. Eğer evet derseniz iletişim devam ediyor ve Zoom’a ve yüz yüzeye dönüyor.
İş kurma konusunda ise daha kararlı olmak lazım. Eğer kafamızda girişim kurmak ya da o deneyimi almak varsa ilk iş olarak denemekte fayda var. Kurumsalda 3-5 sene kalıp rahata alışıp çıkmak daha zor.
Kurumsalda iken bir iş fikriniz varsa da o fikri çalışmaya başlayın hatta kurumsalda çalışırken şirketi ve markayı kurun derim. Biraz büyütüp yola soktuktan sonra ayrılma kararını vermek daha kolay olacaktır.
İş değiştirmek için ise ideal zaman diye bir şeye inanmıyorum. Çalışmak istediğiniz şirket ve liderleri belirlerseniz o şirketleri takip etmeye başlarsınız. Head hunter’ınıza o şirketlerde bir pozisyon çıkarsa size iletmesini söyleyebilirsiniz.
Bazen de size baştan çıkaracak ve özellikle kariyerinizin son yıllarına yaklaşıyorsunuz ‘Altın Vuruş’ dediğimiz teklifleri takibe alabilirsiniz.
Üniversitenin son senesinde başvurulara başlayın
-Son grup olarak ise hiç bir şey yapmak istemeyen yani ne iş arayan ne de kendi işini kuran bir kitlenin sayısı üstelik her yaştan hızlıca artıyor. Hızlıca kafayı değiştirip bir yerden başlayın derim, zaman geçtikçe bu durum daha zor koşullara dönüşecektir.
Son olarak üniversiteyi bitirip çalışmaya başlayacaksanız son senenizde başvurularınızı yapmaya başlayın. Instagram fotonuzu LinkedIn’den kaldırıp en azından bir sunuş yaparken güzel bir fotonuzla değiştirerek ve haftada iki post koyarak işe başlayabilirsiniz. Büyük ve iyi şirketler istekli ve başarılı gençleri okul bitmeden kapmaya başlar. Siz de o adaylardan biri olduğunuzu gösterin. Siz de favori şirketlerinizi belirleyin ve takibe alın hatta LinkedIn’den İK veya ilgili departman yöneticileriyle iletişime geçin.
Sözün özü, hem yeni iş fırsatları hem de girişim kurmak için radarlar hep açık olsun. En büyük işimiz kişisel olarak hedeflerimiz, ne istediğimiz ve kariyerimiz. Hep dediğim gibi kariyerimizi kendimiz yönetirsek, her gün mutlu kalkarız.
Her gün yeni işler düşünmek ve hazırlıklar yapmak bizi dinç tutar.