Ters kademeyle girelim. İddiam şu: Dünkü skor çok asap bozucu olsa da oyun o kadar değildi. Hatta eğitici bir yenilgi bu. Neleri yanlış yaptığımızı çok güzel gösterdi. Türkiye’nin sahadaki yaş ortalaması 25’ti dün. İkisi 18’likti. O iki 18, yani Kenan ve Arda bazen öyle hareketler yaptılar ki gözümüz parladı. Hakan’ın klasını da eklediğinizde çok güzel hayaller kurdurabilir insana. Tabii top onların olduğu bölgeye gelmeyi başarırsa. Çünkü önce yememeyi halletmek gerek. Atmaya ancak ondan sonra bakabiliriz.
Evet, geriden pas yapamıyoruz, oyun geçişi çok sıkıntılı. Ama kadronun asıl parçaları da yok. Defansta Ferdi, Çağlar, Abdülkerim’le bu hatalar olur muydu? İsmail Yüksek’in yüksek formu gürül gürül gelen rakibi bırakır mıydı? Pek zannetmiyorum. Böyle kolay goller de yemeyiz herhalde. Yemeyiz değil mi?
Montella’nın işi zor tabii ki. Potansiyellerin hangisi kinetiğe dönüşecek? Bilemiyor. Topu tutmalı mı, tutmamalı mı? Karar veremiyor. Favori takımlara karşı işe yarayan formül dünkü gibi bizle aynı sıklette takımlara işleyecek mi? Anlayamıyor. Hangi bölgede kimler temel taş olacak? Seçemiyor. Forvetteki kıtlık nasıl giderilir? Tasarlayamıyor. Kalan iki maça biraz daha oturur her şey. Oturur değil mi?
Dilek kipinden kurtulamıyorum, çünkü gerçekler ortada. Türkiye’nin aynası bu takım. Bir yanı felaketimiz oluyor, ağlıyor. Diğer yanı pırıl pırıl parlıyor. Hayalle kâbus kol kola. Çünkü pranga ayaklarımızda değil zihinlerimizde. Onlar için verilen arada onları değil kendimizi konuşuyoruz. Hakemler maç yönetmezken bile manşet oluyor. Milli Takım ise anca krizleriyle gündeme geliyor.
Oysa Avusturya ne güzel örnek. Aynı bizim gibi sıkıcı ve hayal kırıklığı yaratan bir dönemin ardından potansiyeli patlatan dünyaca ünlü bir deha geldi başlarına. İnşacı Rangnick’le beraber herkese efelenecek bir takım oldular. Ne güzel örnek değil mi? Halbuki biz onların nasıl yendiğini değil, nasıl yenildiğimizi konuşacağız uzun uzun. O kötü VAR uygulamalarını… Yapamadıklarımızı…
Hatırlıyorum. İlk duyduğumda 25 yaşındaydım. Bir televizyon programında dönemin umut vaat eden partisinin parlak lideri söylemişti. Sonra ne o parti kaldı ne de ışık. Ama o atasözünü mıh gibi aklımda tutmuştum. Memleketi bu kadar iyi açıklayan çok az tanım var: “Elimizde çekiç var ve her şeyi çivi gibi görüyoruz.” Sanırım o yüzden zırt pırt tekrarlıyorum.
Sahadakilere, oradaki parıltıya inat, bizim çekicimiz de belli. Sapı öfke, çeliği niza. Her şeyi bir öfkelenme bahanesi, bir niza konusu yapıyoruz. Öfkemiz karanlık, nizamız kindar. Montella art arda beş doğru yapıyor, sonra bir Semih olayı çıkıyor, öfkenin altında kalıyor. Semih U21’de gol atıyor, o bile Montella’ya taş olarak dönüyor. Çünkü sakinleşemiyoruz biz. Adaletler yerlerini bulmadıkça sakinleşemeyeceğiz de. Vicdan yarası kabuk bağlamadıkça öfkeyi tutamıyoruz. Ülke neyse milli takım da o işte. Altı golü hazmeder bu takım. Ama biz hazmeder miyiz, emin değilim.
Umarım bu jenerasyonun potansiyelini de yiyip bitirmeyiz.