Sinemadan al haberi: Seçe seçe ne hale geldik
Akşener Erdoğan'a "Akşamları papatya çayı iç, iyi gelir" demesiyle Türk siyasetinin çaya ne kadar aşina olduğu akla geldi. Madem siyasetçiler de bu kadar meraklısı, o halde bizi yerli ve milli bir çay partisi mi paklar acaba?
“Meral Hanım bizim adımıza dikkat et. Benim adım Tayyip, soyadım da Erdoğan. Konuşurken buna göre konuş. Yanlış yere kafanı çarpıyorsun. Beni kendinle uğraştırma” dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Meral Hanım’dan cevap gecikmedi: “Giderayak seni çok gergin gördüm Recep Bey. Akşamları papatya çayı iç, iyi gelir.”
AKP Sözcüsü Ömer Çelik söze girdi ve “Kendi adaylarını ilan ettiklerinden beri PKK’nın defalarca açık destek ilan ettiği bir yapının parçası olarak yola devam etmek zorunda kaldıklarını görüyoruz. Kuşkusuz bunu tonlarca ‘rezene çayı’ içerek bile hazmetmek mümkün değildir…” deyiverdi.
Çay muhabbeti bir gün sonra devam etti. Yine Akşener, Erdoğan’a papatya çayının ardından bu kez melisa çayı önerdi.
Türkiye siyaset literatüründe çayın kayda değer bir yeri var. Örneğin 90’ları yaşamış birine ‘kuşburnu’ ikram ettiğinizde Tansu Çiller’i hatırlamaması mümkün değildir…
Kuşburnu, bilimsel adıyla Rosa Canina, biz ona Çiller Çayı da dedik zamanında… Avrupa, Kuzey Afrika, Batı Asya’da yetişir. İçi tüylüdür, tohumları sonbaharda olgunlaşır. Kuşburnu ağaçları, bir ile 3,5 mertre arasında olup gövdesi ve dalları dikenlidir. Bu ağaçlardaki çiçeklerde 5-7 yaprakcık bulunur. Çiçeklerin tabanı olgunlaşır, yaprakları dökülür ve kuşburnu meyvesi ortaya çıkar.
100 gramında 500 ile 1,700 miligram C vitamini bulunduğu söylenir. Türkiye’nin ilk kadın Başbakanı Tansu Çiller güzellik sırrını soranlara “Kuşburnu çayı içtiğini” söylemişti… Kuşburnu çayına akın edenler onun fiyatını da altına yaklaştırdı. Çiller gidince kuşburnu da daha az içilir oldu, şöhreti baki.
Erdoğan Rize’ye gitti. Çay toplarken fotoğrafları çekildi. Yanında Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanları vardı… Bu fotoğraf çok eleştirildi, başkanlar bu eleştirilere bir anlam veremedi…
Rize’de sel oldu… Çayın memleketinde sel yüzünden evi başına yıkılmış insanların başına çay fırlatan yine Erdoğan oldu… Bunu defalarca tekrarladı… Otobüsten atılan çay memleketin atmosferinde hiç de sakinleştirici bir etki yapmadı.
Hafızamız çay deyince birçok siyasetçiyi çağırıyor. Gazeteci Nilgün Cerrahoğlu eski Başbakan Bülent Ecevit’le birkaç gün geçirip söyleşi yapacaktır. Bakın o günlerdeki çaylı anılar neler söylüyor: “Ecevit’in birlikte geçirdiğimiz birkaç gün boyunca benden tek ‘özel’ talebi çay olmuştu… Hatta bizzat bana ‘özel Ecevit usülü çayı’ öğretmişti.” Peki o çayın tarifi var mıydı? Olmaz mı?
“Çay, kuru değil; soğuk suyla demleniyor. Hepsi bu! Demliğinizi çaydanlıkla birlikte ocağa koyarken; çaydanlığın üzerindeki “demliğe” doğrudan soğuk su ekliyorsunuz. Altta su ısınırken, soğuk suyla koyduğunuz çay da yavaş yavaş demlenmiş oluyor.”
Daha eskiye gidelim.
26 Nisan 1986’ya…
Saat 02’ye yaklaşıyordu… Gecenin yarısı Sovyetler Birliği’nin 49 bin nüfuslu Pripyat kentine çok yakın Çernobil Nükleer Santralı’nda korkunç bir kaza oldu… Üst üste patlamalar oluyor, radyoaktif maddeler, rüzgarın yardımıyla kısa sürede İsveç’e ulaşıyordu. Radyoaktif etki Türkiye’ye ulaştığında takvim 1Mayıs’ı gösteriyordu.
Çay hasadı başladığında büyük bir panik yaşanıyordu… Batılı kaynaklar, nükleer yağmura ve Karadeniz çayına dikkat çekiyor, yüksek miktarda radyasyon uyarısı yapıyordu. Çay bağımlısı ülkemizde herkes çoluğuna çocuğuna çayı yasaklamaya başladı.
Dönemin Başbakanı Turgut Özal’dı… “Azıcık radyasyonlu çay sağlığa faydalı. Korkmadan içilebilir, radyasyonlu çay lezzetli oluyor” diye espri yaptı. Kimse gülmedi tabii.
Üstüne Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, kameralar önünde çay içip, “Bakın bir şey olmuyor” mesajı verince memleketin unutulmazları arasına girdi.
Saadet Partisi Genel Merkezi’ne giden bir gazeteciye ‘Saadet Çayı’ öneren kişi yine bir siyasetçi, genel başkan Temel Karamollaoğlu’ydu. Erbakan Hoca da bu çayı içermiş. Aynı zamanda enerji veren bu karışımın içinde kerkede (nar çiçeği), karanfil, limon, zencefil ve bal bulunduğunu öğrendik.
30 Nisan 2015…
HDP Genel Merkezi sosyal medyada bir fotoğraf paylaştı. Fotoğrafta Selahattin Demirtaş ve eşi Başak Demirtaş vardı. Çay bardağının üzerinde de ‘Çay lav yu’ yazıyordu… Altındaysa bir mesaj: Çay var içersen/ Seçim var gelirsen/Biz’ler kazanır oy verirsen.
Manisa ve siyaset denilince aklımıza gelen ilk isim… Eski Meclis Başkanlarından Bülent Arınç’tan bahsediyoruz. Arınç’ın görev yaptığı dönemde odasından en çok sipariş edilen sıcak içeceğin ‘Mesir Çayı’
1 Kasım seçimlerinden sonra Bülent Bey gider ama Mesir Çayı yadigar kalır. Hatta sonrasında Arınç’ın makamını kullanan Tuğrul Türkeş’in misafirlerine bu çayı sıklıkla ikram ettiği rivayet edilir.
Ankara’nın askıya aldığı Türkiye-İsveç-Finlandiya üçlü görüşmeleri Brüksel’de NATO karargâhında yapılırken, “Daimi Ortak Mekanizması”nın toplantısında Hava Korgeneral Göksel Kahya’nın masadaki boş çay bardaklarını toplaması çok konuşulmuştu. Çayın NATO toplantısına girişi de böyle oldu.
1773 yılında Büyük Britanya’dan Boston limanına varan gemiler 40 tondan fazla çay taşıyordu. Hedef, Amerika’daki kolonilerine yüksek vergili çay satmaktı. Limanda bir grup Amerikalı, Büyük Britanya’yı protesto etmek için bekliyordu. Amerikan yerlisi gibi görünüp, tonlarca çayı denize döktü. Tarihe Boston Çay Partisi adıyla geçen bu eylem Bu eylem Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın kıvılcımlarından biri oldu. Günümüzde ise Çay Partisi, ABD’de muhafazakâr/sağcı bir hareketin adı…
Demem o ki; çay bazen sadece çay olmayabiliyor. Madem siyasetçiler de bu kadar meraklısı, o halde bizi yerli ve milli bir çay partisi mi paklar acaba?
Ya da boşverin, güzel bir ıhlamur içip sakinleşelim.