Depremzedelerin yardımını çalan müdür ‘Millet TIR’la götürüyor’ demiş
"Bugün annemin doğum günü, o yüzden buradayız." Bu cümleyi depremde annesini ve kardeşini kaybeden Ramazan kuruyor. Narlıca Mezarlığı'nda, mezarların ortasındayız. Dört mezar yan yana... Ramazan, çiçekleri sularken arkadaşı Umut Can diğer mezarda kendi annesi ve yeğeninin yattığını söylüyor.
20 yaşındaki Ramazan Çakmak ve 19 yaşındaki Umut Can Doğru’unun aile üyelerinin cansız bedenleri, enkazdan günler sonra çıkarıldı. Ramazan’ın annesi 17, Umut Can’ın annesi 40 gün sonra defnedilebildi. Enkazdan çıkar çıkmaz birbirini bulan iki arkadaş, ailelerini kendi çabalarıyla enkazdan çıkardıklarını anlatıyor.
Umut Can, yardım gelmediği için çok öfkeli. Annesi Fatma Asi, dört gün boyunca enkazdan seslenmiş fakat kurtarma ekibi gelmediği için hayatını kaybetmiş.
Umut Can, babasını enkazdan yakınlarıyla birlikte, kendi çabalarıyla çıkarmış. Enkazdan çıkardıklarında babasının bedeninin sıcak olduğunu, yeni öldüğünü tahmin ettiklerini söyleyen Umut Can, depremin yaşandığı ilk üç-dört gün hiç kimsenin gelmemesine tepki gösteren binlerce depremzededen biri. Şimdi kardeşiyle birlikte çadırkentte hayata tutunmaya çalışıyor.
Ramazan ve Umut Can, yıkıma ve yaşadıklarına rağmen Antakya’yı terk etmeme konusunda ısrarcı. ‘Burası bizim’ diyen ikili, kentleriyle birlikte ayağa kalkacaklarını anlatıyor. Ramazan, ‘İnanır mısın, bilmem abi’ diyerek başladığı cümlesini Antakya’nın ne kadar güzel olduğunu anlatarak sürdürüyor. Geceleri harita uygulamalarından Antakya’nın eski halini gezecek kadar seviyor kentini Ramazan. Kaybettiği yakınları ve yıkım, onu bu kente daha çok bağlıyor.
Sohbetimiz sürerken Ramazan’ın gözleri doluyor. Çocukluk arkadaşı Umut Can, yaşadıklarını anlatmaları gerektiği telkininde bulunurken ‘Biz de konuşmuyorduk ama sesimizi, yaşadıklarımızı, yalnız bırakıldığımızı insanların bilmesi gerekiyor’ diyor.
Bu cümleler Ramazan’ı rahatlatıyor, Umut Can’dan çakmak isteyip bir sigara yakıyor; Narlıca Mezarlığı’nın Antakya’yı panoramik gören manzarasına bakıp, “Burası bizim küçükken piknik yaptığımız yerdi” diyor.
Ailecek piknik yaptıkları yer, hem Ramazan’ın hem de binlerce Antakyalının bugün aile mezarlığı haline gelmiş durumda. Numaralandırılmış dikdörtgen tahta parçalarıyla belirlenmiş mezarlar Antakya’yı izliyor. Ramazan ve Umut Can da…
Narlıca Mezarlığı’nda, depremin üzerinden geçen 55 güne rağmen defin işlemleri hala sürüyor. Umut Can ve Ramazan’la sohbetimiz sırasında, kepçeler arkamızdaki alana mezar kazıyor. Öbür tarafta savcılık ve olay yeri ekipleri, bir mezarı açıp DNA eşleştirmesi için doku örneği alıyor. Birçok mezarın başında insanlar yakınları için ağlıyor.
Hatay’ın birçok yerinde yeni mezarlıklar var. Fakat Narlıca Mezarlığı bunların en büyüğü ve kimsesiz cenazelerin gömüldüğü tek yer. Burası aynı zamanda kentin büyük kısmının buluştuğu nokta. Çocuklar, eşler, anneler, babalar… Hataylıların kalplerinin yarısı bu mezarlıkta. Diğer mezarlıklar hayatın olağan akışında gelişmiş; yani mezarlara gölge eden ağaçlar yıllar içinde büyümüş, çeşmeler yapılmış, yollar açılmış. Ama bu mezarlık depremden sonra alelacele inşa edilmiş; mezarlığı etraftaki arazilerden ayıran tek şey, altta yatanları belirten tahta parçaları ve bu ölüm tarlası gözlemcileri diğer mezarlıklardan daha çok ürpertiyor.
Tahta parçalarındaki numaralar, cenazesini bulmak isteyenler için tek ipucu. Enkazdan cenazesini çıkarmak için günler harcayan Hataylılar, cenazelerini bulmak için de uğraştı. Hala kayıp olan birçok insan için asılan ilanlar kentin her yerinde.
Ramazan ve Umut Can ile birlikte mezarlıktan geçirdiğimiz zaman ve sohbetimizde gelecekten hiç bahsetmediğimizi düşünüp, ikiliye bu soruyu yöneltiyorum. Önce tebessüm ediyorlar, hayatlarını kurmaları için önce her şeyin normale dönmesini beklemeleri gerektiğini söylüyorlar. Onları Antakya’ya bağlayan tek şey artık bu mezarlık. Belki yıllar sonra Antakya’nın içinde hayatlarını kurduklarında, yakınları bu mezarlıktan onları izleyecek. Belki de onlar da bu kentten vazgeçip, başka yerde yaşamaya gidecek.
Depremin en büyük etkisi şüphesiz ölüm ve yıkım oldu. Hayatını kaybeden 50 bini aşkın kişi, milyonlarca insanın yakınıydı. Fakat ölümün dışında depremzedeler için bu yıkımın en ağır faturası belirsizlikte kalmak. ‘Ne olacak? ve ‘Ne yapacaksın?’ sorusuna yanıt verilmesi için gündelik yaşamlarının 5 Şubat kadar normale dönmesi gerekiyor…