Stratejiniz yoksa, taktikleriniz hiçbir işe yaramaz
En önce muhalefetteki liderlerin ve kadrolarının ama belki de kendini muhalif hisseden herkesin şu soruya samimi cevap vermesi lazım:
‘Biz, Tayyip Erdoğan’a neden karşıyız?’
Hayır, uzun nutuklar veya uzun uzun yazılmış paragraflar halinde değil; onları Tayyip Erdoğan’a karşı yapan duygu ve düşünceleri kendilerine karşı da dürüst olarak tek bir cümlede özetlemeleri gerekse ne diyorlar acaba?
Hiç kuşku yok, ülkeyi 20 yılı aşkın süredir yöneten Tayyip Erdoğan gibi bir siyasetçi söz konusu olduğunda bütün muhalefetin aynı cümlede birleşmesi beklenemez ama bu önerdiğim egzersiz herkese faydalı olabilir.
Sonuç olarak neye neden karşı olduğunuzu eğer kendi kafanızda net biçimde bilmiyorsanız, onu seçimde yenmek için gereken temel fikri de bulamazsınız.
‘Uyumsuzluğumuz çok fazla, Tayyip Erdoğan Mars’tan, biz Venüs’teniz ve bu seçimde Venüslülerin çoğunluğu oluşturacağına inanıyoruz’ cümlesi sadece temennidir; ne bir temel fikirdir ne de Venüslülerin sayısının Marslıları aşmasının nasıl olup da mümkün olacağını izah eden bir şeydir.
Daha önce de söylemiştim, seçim kampanyası dediğiniz şey bir anlamda devasa bir pazarlama/reklam kampanyasıdır. Seçmenin bir adayı bir anlamda satın almasını hedefler.
Şimdi 28 Mayıs’ta bir kez daha sandık başına gideceğiz. Günlerdir yazdığım gibi bu evet tamamen ayrı bir seçim, oylar sıfırdan başlanarak sayılacak. Ne Tayyip Erdoğan için yüzde 49,5 ne de Kemal Kılıçdaroğlu için yüzde 45 çantada keklik. Ama öte yandan, 14 Mayıs için söylenen sözler de, yapılan kampanyalar da hatırlanacak, o kampanyalardan birinin diğerinden 2,5 milyon az oy aldığı da hep akıllarda duracak.
Dolayısıyla bu 28 Mayıs’ın sıfırdan yep yeni bir seçim olduğu konusu çok da abartılmamalı.
Kemal Kılıçdaroğlu da, Tayyip Erdoğan da 14 Mayıs’a belli bir iletişim stratejisi ve o stratejiyi hayata geçirmeyi hedefleyen taktiklerle gitti.
Genel bir bilgi, hatta bir nevi ‘kanun’ gibi söyleyeyim: Strateji esnek değildir, kısa dönemde değiştirilmez, değiştirilse de etkisi olmaz. Ama taktikler esnektir; stratejik hedefe hizmet ettiği düşünülen bütün taktiksel değişimler süreç içinde yapılabilir, onlardan kısa dönemde sonuç da ümit edilir. Ama taktiksel değişim eğer temel strateji ile çelişecek olursa faydadan çok zarar getirir; çünkü ortaya tutarlılık ve inandırıcılık sorunları çıkartır.
Şimdi 28 Mayıs’a giderken hem Tayyip Erdoğan’ın hem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun taktiksel değişiklikler içine girdiğini görüyoruz.
14 Mayıs’a gelene kadar son derece sert bir dil kullanan, Kılıçdaroğlu’nun dinsizliğini, LBGT’ciliğini ve vatan hainliğini ima eden Tayyip Erdoğan, kısmen bu söylemini sürdürürken şimdi Kılıçdaroğlu’nu ‘Zehirli bir dil kullanmak’la da itham eder oldu.
Erdoğan’ınki kendi stratejisi içinde tutarlı bir ön alıcı hamle.
Kemal Kılıçdaroğlu da, seçim süreci boyunca kalp işaretleri yaparak, ‘kavgayı bitirmeyi’ vaat ederek ve Tayyip Erdoğan’a yönelik en sert eleştirilerini bile yumuşak bir dil kullanarak yapmıştı, bu onun taktiğiydi. Çünkü muhtemelen stratejistleri ‘Toplumun kavgadan ve kutuplaşmadan bıktığını, barışçıl bir dil istediğini’ söylemiş, belki 2019 İstanbul belediye seçim kampanyasını örnek göstermişti. Şimdi o taktik değişti ve Kılıçdaroğlu sert bir üslup kullanmaya başladı.
Bu taktik değişimi, orijinal stratejiyle çeliştiği için doğal olarak ortaya bir tutarlılık sorunu çıktı. Bugün itibarıyla bu tutarsızlığa dikkat çeken yazılar ve görüşler iktidara yakın medyada yayınlandı bile. Bunlar içinde kendini en iyi ifade edeni Sabah gazetesinde Burhanettin Duran’ın yazısıydı, buradan okuyabilirsiniz.
Fakat Kılıçdaroğlu’nun esas tutarlık sorunu üslubunun sertleşmesinde yaşanmıyor ve yaşanmayacak.
Esas mesele, Kılıçdaroğlu’nun kendisiyle terör arasında mesafe koymaya çalışmasından kaynaklanıyor ve kaynaklanacak.
Kurmayları, 14 Mayısta milliyetçi oylarda artış olmasında ve Kılıçdaroğlu’nun umulan oyu alamamasında Tayyip Erdoğan’ın ‘Onlar PKK ile kol kola girdiler’ söyleminin etkili olduğu sonucuna varmış olmalı, şimdi Kılıçdaroğlu ‘Ben terör örgütüyle masaya oturmam’ diyor.
Acaba Kılıçdaroğlu strateji (ve siyaset) değiştiriyor ve Kürt meselesinde İyi Parti gibi düşünmeye başladığını mı söylüyor, yoksa PKK ve FETÖ’nün adını anmayarak bir takım kelime oyunları mı yapıyor?
Hangisini yapıyor olursa olsun sonuç değişmez aslında: Her iki durumda da ortada ciddi bir tutarlık ve inandırıcılık sorunu var.
Kılıçdaroğlu açısından strateji bu kadar kolay feda edilebilir bir şeyse, yarın ülkeyi nasıl yöneteceğine dair duyulan endişeler haklı çıkar. Yok basit taktik değişiklikleriyle oy kazanacağını düşünüyorsa, o zaman da seçmeni küçük görüyor demektir, yine sorun çıkar.
Görüyorsunuz, yığınakta yapılan hata muharebe sahasına nasıl yansıyor…