Savaş şartlarında 5 yıl daha geçer mi?
Artık klişe haline gelmiş çok meşhur bir laf var: ‘Elinizdeki yegane alet çekiçse, bütün sorunlar size çivi gibi gözükmeye başlar…’
Demokratik toplumları ‘demokratik toplum’ yapan şey, o toplumun yaşadığı demokratik tartışmalardır.
Bu tartışmalara aracılığı her zaman ve her yerde medya yapar.
Türkiye’de maalesef çok uzun zamandan beri siyasetle fazlasıyla kirlenmiş bir medya var. Siyasi kutuplaşmanın tarafı haline gelen veya getirilen, kendi içinde ‘yandaş’ ve ‘muhalif’ diye bölünen bu medyanın neredeyse bütün ağırlığı siyaset.
Yıllar önce hesap yapmıştım, televizyonlarda her gün ve gece konuşan kafaların sayısı 500’ü geçmişti; son dönemde bu sayı epey azaldı, 100-150 kişiye kadar düştü ama hemen hemen her gece her haber kanalında dörtlü, beşli, altılı gruplar halinde siyaset tartışmaya devam ediyorlar.
Bir zamanlar ben de o konuşan kafalardan biriydim, nihayet bundan kurtulmayı başardım. Ne uzayan ne kısalan konuşmalar yapmaktan, sürekli aynı şeyleri söylemekten boğulacak gibi olmuştum, seyredenler ne zevk alıyor bilmiyorum, bilgi almadıkları kesin.
Elinizdeki yegane araç çekiç değil de siyaset olunca, bütün sorunlar da size çivi gibi değil siyasi sorun gibi gözükmeye başlıyor ister istemez.
İstanbul Belediyesinin toplu taşıma araçları olan otobüs ve tramvayların kaza yapması bile bizde siyasi bir mesele olarak yazıldı çizildi konuşuldu. Daha vahimi var, kadın cinayetleri gibi derin bir sosyal mesele de bizde siyasi çekişmenin konusu oldu. Sanki bir taraf seçimi kazansa kadın cinayetlerini önleyecek, öteki taraf ise buna gevşek bakıyor gibi bir izlenim yaratıldı.
Ali Koç’un Fenerbahçe’ye başkan olması siyasi bir konu gibi yansıdı. Şimdi de Fenerbahçe’nin şampiyon olamaması siyasi bir konu gibi, iktidar muhalefet kavgasının bir parçası gibi konuşuluyor.
Şehirleşme, yeşil alanlar, mimari tercihler artık birer estetik veya sosyo ekonomik tercih değil adeta siyasi tercih. Sinema filmleri, TV dizileri siyasi kavganın sanki birer parçası gibi gösteriliyor. Sosyal bir eleştiri hemen büyüyor, sanki iktidarı eleştirmek veya övmek gibi adlandırılıyor.
Bu çeşit şeylerin en büyüğü 2013’teki Gezi Parkı olaylarıydı. Görece basit ve sakin bir dille konuşulabilir bir şey olan bir yeşil alanın korunması tartışması, günlerce süren bir ayaklanmaya, Ak Parti iktidarının yaşadığı en büyük ve sarsıcı toplumsal depreme dönüştü.
Bu sağlıklı bir hal değil. Bir demokratik toplum, kendi içindeki tartışmaları iktidar-muhalefet bölünmesinin ötesine geçerek kendi gerçek zemininde yapabilmeli.
Ama hayır, bu tartışmaların zemini olan medya öylesine siyasileşmiş durumda ki, gündelik hayatın her meselesi medyaya yansıdığında ansızın siyasi bir tartışmaya dönüşüyor, hemen ardından iktidar ve muhalefet kanatları pozisyonunu alıyor ve tartışma anlamsızlaşıyor, daha doğrusu tarafların kendi pozisyonlarını tahkim ettikleri bir şeye dönüşüyor.
Geleneksel medyanın yerini alan sosyal medya ise bu gibi durumlarda tam tersine kutuplaşmayı ve diyalogsuzluğu daha da arttıran, siyaseti daha fazla araçsallaştıran bir işleve sahip.
Şimdi, beğenelim beğenmeyelim önümüzde 5 yıllık bir Tayyip Erdoğan dönemi daha var.
Şapkamızı önümüze koyup kendi kendimize soralım: Bir beş yıl daha bu savaşın her gün ve her cephede sürmesi mümkün mü?
Türk medyasının ‘yandaş’ ve ‘muhalif’ kesimlerinden bir ümidim yok açıkçası. Sosyal medyadan da öyle. Onlar bu savaşı her gün ve her cephede sürdürecektir. Daha fazla okuyucu ve seyirci kaybetmek pahasına bunu yapacaklar; çünkü geleneksel medya çok uzun zamandan beri para kazanmıyor, zarar ediyor. O zararları da siyaset bir biçimde finanse ediyor. Yani bu iki tür medya da siyasete midesinden bağlı.
İç siyaset, dış siyaset, iktidarın veya muhalefetin tercihleri hiç kuşkusuz demokratik toplumlarda son derece önemli tartışma konularıdır ama yegane konular da değildir. Sosyal hayattaki pek az şey, siyasetin merceğinden de bakılmayı hak eder.
Tam tersine, her konuya siyasi merceklerle bakmak, bizi hayatı yakalamaktan, hayatta olup bitenleri doğru okumaktan alıkoyar.
Nitekim, seçim sonuçları da zaten ortaya koydu: Türkiye’ye salt o mercekten bakarak muhalefetin daha ilk turda mutlak bir zafer kazanacağına inananlar, kaybettiklerini gördüklerinde derin bir hayal kırıklığına uğradı. Çünkü o mercek onları yanıltmıştı, sokaktaki hayatı ve duyguları ıskalamalarına neden olmuştu.
Tam da o yüzden hepimizin siyasetin ötesine geçebilen, siyaseti önemsiz görmese de her şeye siyasi mercekle bakmayan, hele ülkenin siyasi bölünmüşlüğünde açıkça taraflardan birinin yanında durmayan bağımsız medyaya ihtiyacımız var. Toplumsal ruh sağlığını korumak için ve toplum olduğumuzu yeniden hatırlamak için size önerim 10Haber’i izlemeniz ve 10Haber’e abone olmanız.
Hayatı ıskalamayın, her şeye siyasetin merceğinden bakmayın. Hayat devam ediyor.