Teknokrat kabine Erdoğan’ın yeni dönemi için ipuçları veriyor
Bu sabah Türk medyasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın cumartesi gecesi açıkladığı yeni kabinesini değerlendiren ve yorumlayan onlarca yazı var.
Bu yazıların pek çoğunda söylenenler benzeşiyor; Mehmet Şimşek’in Hazine Bakanı olması ve görevi devralırken söyledikleri, bazı Ak Partili kalemler tarafından bile sevinçle karşılanmış; Süleyman Soylu’nun yokluğuna her türden köşe yazarı özel olarak değinmiş, Cevdet Yılmaz’ın kabinedeki rolü biraz kafaları karıştırmış; Hakan Fidan’ın Mevlüt Çavuşoğlu’ndan daha iyi bir Dışişleri Bakanı olacağı konusunda genel bir uzlaşma var…
Bir çuval dolusu yazıyı, üstelik de büyük ölçüde bir birine benzeyen yazıyı okuduktan sonra farklı bir şey söylemek kolay değil. Ama bana öyle geliyor ki, bütün bu yazılarda yazılanlara büyük ölçüde katılsam da, eksik kalan bir şey var.
Şöyle söyleyebilirim: Bu kabine, Tayyip Erdoğan’ın kendi 20 yıllık iktidarında kurduğu en apolitik, en teknokrat kabine.
Gerçi bir önceki Cumhurbaşkanlığı kabinesi de çok politik sayılmazdı ama yine de içinde Berat Albayrak gibi, Süleyman Soylu gibi, önce Abdülhamit Gül sonra Bekir Bozdağ gibi aslında siyaset alanında da iddialı isimler vardı.
Şimdiki kabinede ise siyasete ve siyasetçi olmaya en yakın isim Mehmet Şimşek ile Mehmet Özhaseki. Şimşek siyaset yaparken bile pek az konuşmasıyla bilinen bir isimdi; Özhaseki ise daha yakın zaman önce emekli olmaktan söz ediyordu, bir beş yıl daha emekli olamayacak.
Burada önemli olan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tercihi. Erdoğan kendisi için dizayn edilen başkanlık sisteminde devletin icra kanadında yegane politikacının kendisi olması gerektiğini düşünüyor; bakanlarının kendisine yönelik saldırılara hızla cevap vermek dışında siyasi açıklamalar yapmasını, kelimenin amiyane karşılığıyla ‘siyaset yapmasını’ hele hele kendilerine siyasi güç devşirmeye kalkışmasını istemiyor.
Çok haksız da sayılmaz. Kendisi tek başına bir siyasi parti gibi yarıştı ve kazandı. Yüksek görevlere getirdiği herkesi de kendisi getirdi.
Süleyman Demirel’le bir Aydın mitingini hatırlıyorum. Partisinin bu şehirdeki ağır topları İsmet Sezgin ve Nahit Menteşe mitingde kürsüde değil seyircilerin arasındaydı. Gazeteciler bunu sorduğunda Demirel, ‘Onlar ön seçimle geldiler, boyları artık birkaç karış daha uzun’ demişti. Erdoğan kabinesinde ise durum tam tersi, onun boyu herkesten birkaç karış daha uzun.
Bu gayet doğal ve normal bir durum aslında. Dünyanın bütün başkanlık sistemlerinde de böyle. Amerika’daki bakanlar bile sorulduğunda ‘Başkanın isteğiyle görevde’ olduklarını söylerler. (Yaygın kullanılan cümle, ‘I serve at the pleasure of the president’tir, siyasette ‘Başkan sayesinde görevdeyim, o istemediği anda da giderim’ anlamına gelir.)
Biz tabii parlamenter sistemin bazı deve dişi gibi bakanlarını, başbakanın istemesine rağmen kararnamelere imza atmayanları gördüğümüz için bugünün bakanlarını onlarla karıştırıyoruz. Tamamen ayrı iki şey halbuki.
Kaldı ki bizim başkanlık sistemimizde bakanların herhangi bir başka mecradan da onay almaları gerekmiyor. Örneğin ABD’de başkanın atadığı bakanların Kongre tarafından da onaylanması gerekir; Kongre gerektiğinde o bakanlara hesap da sorar. Bizde ise hesap verecek olan bakanlar değil Cumhurbaşkanı’dır, o da seçimden seçime…
Şimdi bu yeni teknokrat kabine, bir önceki teknokrat kabineden ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisinden miras kalan devasa sorunları çözmeye çalışacak. Sorunların en büyüğünün ekonomide olduğunu söylemeye bile gerek yok. O yüzden herkesin gözünün Mehmet Şimşek’te ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı sıfatıyla kabineye giren eski planlamacı Cevdet Yılmaz’da olması son derece normal.