EuroCup’ta yılın koçu Erdem Can!
Kulüpler bazında Avrupa'nın 1 numaralı kupasında iki takımıyla final oynayan Türkiye, art arda 3. kez Avrupa Şampiyonası'na grup aşamasında veda etti. Yiğiter Uluğ ve Fatih Dilber'in değerlendirmesi...
Fenerbahçe, Çukurova Basket’i finalde yenerek EuroLeague kupasını kaldırdığında Türkiye, kulüpler bazında Avrupa’nın 1 numaralı kupasının finaline iki takım çıkarmanın gururunu yaşadı. Son iki Avrupa Şampiyonası’nda gruptan çıkamayan Potanın Perileri için kulüp düzeyinde alınan bu başarı bir motivasyon unsuruydu. Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı Hidayet Türkoğlu, A Milli Kadın Basketbol Takımı’nı “İlk hedef olarak gruptan çıkmayı belirledik. Daha sonra da yakalayacakları momentumla adım adım daha yukarılara çıkacaklardır” diyerek uğurladı. Ancak Potanın Perileri Türkoğlu’nun gösterdiği ilk hedefi bile aşamadı. Slovakya’ya 80-66 mağlup oldu ve turnuvaya grup aşamasında veda etti.
Kulüpler düzeyinde Avrupa’yı domine eden Türkiye milli takım düzeyinde yine hayal kırıklığı yaşadı. Türkiye’nin öne gelen basketbol yorumcularından Yiğiter Uluğ’a göre milli takımda başarısızlığın nedenini ikiye ayırmak gerekiyor: Güncel ve yapısal…
Potanın Perileri’nin hazırlık döneminde Bahar Çağlar, turnuvada Tilbe Şenyürek’le Olcay Turgut Çakır’ı sakatlığa kurban verdiğini hatırlatan Uluğ, “Bazı şanssızlıklar olduğunu söylemek lazım. Kadrodaki en tecrübeli isimlerin birinden hiç diğer ikisinden de kader maçlarında yararlanamadık” dedi.
Amerikalı 2.02 boyundaki devşirme uzun Teaira McCowan’ın durumuna değinen Uluğ şunları söyledi: “Devşirme oyuncu olarak kadroda bulunan Teaira McCowan hazırlık döneminde sakatlığı nedeniyle milli takımla çalışamadı. Büyük bir maç ve antrenman eksiğiyle apar topar Slovenya’ya götürüldü. Götürülmeli miydi? Bunu tartışabiliriz. Götürülmediğinde de ‘Madem götürülmeyecekti neden Türk vatandaşı yapıldı?’ soruları sorulabilirdi. Götürüldü oynatıldı, ‘Neden bu kadar formsuz oyuncuyu oynattık?’ dendi. Dolayısıyla iki ucu kremli değnekti.”
Uluğ’a göre ayrı bir şansızlık ise grupta Macaristan’ın Sırbistan’ı devirmesi oldu. Yorumcu, “Slovakya maçı hayat memat maçına dönüştü. Sahadaki oyunculara bakıyoruz; Sevgi, Alperi, Şeval, Gökşen, Elif, Meltem. Bu oyuncular hayatlarında ilk defa bu seviyede maç boyu sahada kalmak durumunda kaldılar. Onlar da baskıyı kaldıramadı” dedi.
Güncel sorunlar bir yana Uluğ, esas sorunun kadın basketbolunun yapısında olduğunu belirtiyor: “Türkiye’de kadın basketbolu pek çok alanda olduğu gibi yalanlar şatosu. İnsanlar kendilerini kandırıyorlar. Böyle bir başarı yok. Kulüp düzeyinde biz oyuncu ithal ederek, herhangi bir Körfez ülkesi gibi parayı basarak başarı satın alıyoruz. Çukurova ve Fenerbahçe Avrupa’da final oynarken Türk oyuncular ne kadar sahada kaldı diye baktığımızda en çok sahada kalabilen isim 18 dakika ortalamasıyla Olcay’dı. O da bu turnuvada ikinci maçta sakatlandı. Alperi 13 dakika oynamış, diğerleri 2’şer 3’er dakika girip çıkıyor. Çukurova’da da Gökşen Fitik 15 dakika oynamış. Dolayısıyla bu oyuncular Avrupa’nın üst seviyesinde rekabete girmeye ve sorumluluk almaya alışkın değiller. Bu seviyelerde potaya top bile atmıyorlar çoğu zaman. As oyuncuları dinlendirmek için sahaya girip çıkıyorlar.”
Uluğ, Türkiye’de altyapıdan yeterli oyuncu yetişmediğine de dikkat çekiyor. Çünkü uzunların ilk tercihi kadın voleybolu oluyor. Uluğ, “Son dönemde voleybol daha başarılı, dolayısıyla daha popüler. Aileler, voleybol sahalarını daha çok tercih ediyorlar. Basketbol, voleyboldan artan diğer uzun boylu kızları topluyor dersek çok da yanlış olmaz. Sonuç olarak 2012 ve 2016’da olimpiyatlarda temsil edilen bir branşken son 3 Avrupa Şampiyonası’nda gruptan çıkamayacak noktaya geldik. Elendiğimiz Slovakya’nın nüfusu da sanıyorum İzmir kadar.”
Kadın basketbolunun bu noktaya gelmesi Uluğ için sürpriz olmamış. Altyapı kategorilerindeki başarısızlığın gösterge olduğunu vurgulayan Uluğ konuşmasını şöyle bitirdi: “Tek tük oyuncularımız çıkıyor, onlar da 20’li yaşlara geldiğinde kulüpler paraları saçtığı için, bu çocuklar da erken yaşlarda iyi paralara ve iyi kontratlara kavuştukları için kendileri geliştirmek için hiçbir şey yapmıyorlar. Bir senede bir şirket genel müdürünün kazandığı kadar kazanan oyuncular var. O yaşta o sporcuya en büyük kötülüğü yapıyorsunuz. Ondan sonra da ‘Kadın basketbolu bu ülkede neden böyle?’ deme hakkımız kalmıyor.”
Kadın basketbolu yorumcusu Fatih Dilber ise başarısızlığı Milli Takım’da bulunan sporcuların uluslararası alanda rekabet etme eksikliğine bağladı: “Kulüp takımlarına ekonomik gücünle beraber ciddi yıldızları taşıyabiliyorsun. Çukurova ve Fenerbahçe’nin kadrolarında çok az yerli oyuncu oynadı. Olcay ilk beş başladı final karşılaşmasına ama o dönem sakattı. Ancak A Milli Takım özelinde bakınca 2017’de Birsel’i, 2016’da Nevriye’yi ve 2014’te Esmeral’i kaybettik. Biz kaybede kaybede geldik aslında. Birsel’i kaybettikten sonra üst düzeyde yarışmış oyuncu sayımız çok azaldı. Aslına baktığında Olcay, EuroLeague finalinde oynattığın bir oyuncu ama Sevgi Uzun, kulübünde Olcay’dan daha fazla süre almasına rağmen yerelde kalmış bir oyuncu. Sevgi’nin takımı Botaş, EuroCup’ta ilk turda elendi. EuroLeague’de elemeleri fark yiyerek kaybetti.”
Kadroda bulunan Şeval Ercan ve Esra Ural Topuz gibi isimlerin tecrübe anlamında eksik olduğuna dikkat çeken Dilber, Potanın Perileri’nin oyun planının da rotasyonu etkilediğini söyledi. Dilber, “Bu anlamda en tecrübeli isim Alperi’ydi. Ancak biz yıllarca savunma takımıydık. Hücum takımına evrilmek durumunda kaldık. Yine de koç savunmacı kısa tercih ediyor. Bu durumda Alperi’yle Sevgi aynı pozisyona denk geliyor. Bu açıdan da Olcay’ın 30 dakika sahada kaldığı senaryoda 10 dakikalık kısa bölüm Alperi’ye kalıyor. Alperi’den vazgeçince de üst düzeyde oynamış oyuncu eksiği yine ön plana çıkıyor” diye konuştu.
Dilber, yenildiğimiz Slovakya dahil bütün takımların oyuncularının Avrupa’nın farklı takımları hatta Woman NBA’de oynadığına dikkat çekti. Türkiye’nin lokale sıkıştığını belirten Dilber koçların başarı baskısı nedeniyle oyuncu yetiştirmeye çalışmadığını söyledi. Dilber şöyle konuştu: “En büyük problemimiz bu, biz oyuncuyu korumaya çalışıyoruz, yarıştırmaya çalışmıyoruz. Kulüplerde iyi idareci yok. Sadece günü planlıyorlar, otomatik olarak ‘Oyuncu yetiştirmeyeyim, kovacaklar beni’ tehdidiyle yaşıyorsun hayatını. Botaş, bir altyapı kulübü, bu açıdan Barış Akgün’ün eli kuvvetliydi, Sevgi’yi denedi, oldu. Avrupa’da devam edilebilse maç tecrübesi olacaktı. O zaman 3 günde bir maç yapacaktı. Haftada bir maç oynamakla üç günde bir oynamak başka şey. Özetle biz oyuncuyu üst düzeyde yarıştıramıyoruz. Galatasaray da EuroCup’ta final oynadı, yerli oyuncu katkısı minimumdu. Sopron EuroLeague’de şampiyon olurken Macarlarda durum böyle değildi.”
Kadın basketbolundaki yabancı sınırının kaldırılması gerektiğini savunan Dilber konuşmasını şöyle tamamladı: “Yapısal reformlara ihtiyaç var. Asgari ücret maaş alan bir altyapı koçunun dönüp senden bir süper yıldız yetiştirmesini bekleyemezsin. Fiziksel olarak oyuncu olursun, ailen destek oluyordur, şans da yaver gider, denk gelmiştir, ‘Bu oyuncuyu bu koç yetiştirdi’ olur. Ancak hayatını geçindirme endişesi olan bir koçun oyuncu yetiştirme gibi bir gayesi olamıyor. O yüzden bizim yapısal olarak kadın basketbolunda tesisleşmeyi artırmamız gerekiyor, koçların ekonomik düzeyini artırıp işe bağlılığını artırmamız gerekiyor. Sponsorların dahil olması için daha fazla yayın ve daha iyi basketbol ortaya koymak gerekiyor ve iyi idareci yetiştirmemiz gerekiyor. Birçok pozisyona koç alırken liyakat esasına göre almak gerekiyor.”