22-06-2023
İsmet Berkan

15 bin lira verenin sokaktan bir tetikçi bulabildiği ülke…

15 bin lira verenin sokaktan bir tetikçi bulabildiği ülke…

Hakkında çok konuşuldu, çok yazıldı çizildi, bir siyasi cinayet olarak görüldüğü için seçim sürecinde muhalefetin dilinden de düşmedi, fakat bir konu atlandı sanki: Sinan Ateş’in öldürülmesinin cinayete azmettirenler açısından maddi maliyeti kaç lira oldu sizce?

Polis ifadelerine ve soruşturmadan sızan bilgilere göre bu maliyet 25 bin lira bile değil. Cinayet için gözcülük yapan adama ve tetikçiye para ödenmiş. Bu ödemeler nihai ödemeler mi, yoksa avans mı bilmiyoruz ama görüyorsunuz Sinan Ateş gibi birini öldürmek bu kadar ucuz.

Bugün 10Haber’de Denizli’den gelen bir haber var. Bir genç kadını kendine sevgili yapmak isteyen ama üst üste red cevabı alan bir adam, sadece 15 bin liraya bir tetikçi kiralamış. Tetikçi de gidip genç kadını bacağından vurmuş.

Sinan Ateş cinayetinin maliyetiyle kıyaslayınca pahalı gibi duruyor olabilir ama enflasyonu, dolar kurundaki artışı, asgari ücret artışını vs dikkate aldığınızda, 15 bin lira hala ucuz.

İşin parasal boyutu bir yana, bu çeşit işleri parası karşılığında yapmaya hazır insanların bu kadar kolay bulunabilmesi şaşırtıcı değil mi? Denizli’nin Merkezefendi ilçesinde kaç tane tetikçi olabilir ki, içlerinden birini seçiyorsunuz ve işi ona veriyorsunuz?

Bir birbuçuk ay kadar önce polis İstanbul’da büyük bir çeteyi çökertti. Bu çete, öyle bildiğimiz eski usul mafya çetesi değildi; kiralık silahlar çetesiydi. Parası karşılığında diğer mafyalara ‘hizmet’ sunuyordu. Birisi mi öldürülecek, onlar öldürüyordu. Birisi mi tehdit edilecek, parasını veriyordunuz onlar işi yapıyordu. Bir anlamda mafya taşeronu yani.

Filmlerden çıkmış gibi gözüken motosikletli suikastçılar, Türkiye’de saklanan kimi yabancı mafya babalarını ve mensuplarını öldürmüştü. Sırp mafyası, Türkiye’de saklanan Karadağ mafyasının liderlerini bu yerli taşeronlar aracılığıyla saf dışı bırakmıştı.

İnsan tabii ister istemez merak ediyor: Nasıl bulunuyor bu taşeronlar? Biz eve tesisatçı bulamazken tetikçi bulmak hem de örgütlü tetikçi bulmak bu kadar mı kolay?

Sinan Ateş cinayetine geri döneyim. Görece küçük bir sokak arası mafyasının genç bir elemanı, ‘Sana para vereceğiz’ denince hemen cinayete gönüllü oluyor.

Bu insanlar cinayet işleyeceklerini veya bir genç kadını sokak ortasında vuracaklarını ve sonra da kazandıkları parayı harcamaya zamanları kalacağını düşünüyorlar. 

Denizli’deki 15 bin liralık tetikçi genç kadını vurmaya giderken motosikletinin plakasını kapatmış, kendisi de kask giymiş ama o motosikletten o civarda kaç tane var ki? Polis geçmişe dönünce aynı motosikleti kamera kayıtlarında görüvermiş.

İstanbul’da bundan birkaç yıl önce bir kadın intihar etmeye karar vermiş, bunu kendisi yapamayınca da sosyal medya üzerinden önce bir kiralık katil bulmuş, katil tabancasının olmadığını söyleyince yine sosyal medya üzerinden bir de tabanca temin etmeyi başarmıştı.

Yanlış okumadınız, sosyal medyadan.

Bu kadın suç dünyasına yakın bir insan falan değildi, öğretmendi. Sosyal medyadan tuttuğu kiralık katil ona aşık olunca az kalsın ölmeyi başaramayacaktı, nitekim adam önce onu yastıkla boğmaya kalkışmış, sonra yüreği elvermediği için yastığı çekmişti. Kadın ölmeyince çok sinirlenmiş, adamı beceriksizlikle suçlamış, sonra tabanca bulunmuştu.

Bunlar fantastik bir filmin senaryosu değil, gerçek hayatta yaşandı.

Adam tabancayla kadını vurmuş ama kadın ölmemiş, kadın ‘Tekrar ateş et, öldür beni’ diye yalvardığı halde adam bunu yapamamış ambulans çağırmış ve ambulansı da beklemiş, polis adamı hastanede kadının başucunda yakalamıştı.

Yurdumuzu iyi tanıyalım; böyle hayatlar yaşanıyor.

Hem 250 bin doları ver hem de okyanusun dibinde sıkışıp kal

Hem 250 bin doları ver hem de okyanusun dibinde sıkışıp kal

Bütün dünya üç güne yakındır Titanik gemisinin batığına ‘turistik’ tura giden zengin maceracıları konuşuyor. Kişi başı 250 bin dolar ödeyen maceracıları taşıyan denizaltıdan haber alınamıyor, yeri bulunamıyor.

Yeri bulunsa dahi işler kolay değil. Dün sonarlarını sarkıtıp okyanus dibinden ses duymaya çalışan bir Kanada uçağı, denizaltı gövdesine vuruluyormuş gibi sesler kaydetti. Bunlar kurtarılmayı bekleyen kazazedelerin kendilerini duyurma çabası olabilir.

Su altında mahsur kalma faciaları hep çok dramatik. Bu minik turistik derin deniz aracındaki insanların oksijeninin bugün öğlen saatlerinde biteceği söyleniyor.

Denizaltının içinde İngiliz iş insanı Hamish Harding, Pakistan doğumlu iş insanı Şahzada Davud ve 19 yaşındaki oğlu Süleyman, eski Fransız asker Paul-Henri Nargeolet ve keşif dalışını düzenleyen OceanGate Expeditions’ın CEO’su Stockton Rush var. Bu beş kişi için ümitler giderek azalıyor.

Titanik’in enkazının 3 bin 800 metre derinlikte olduğu biliniyor. Bu derinlikte muazzam bir basınç var, o yüzden oraya ancak özel yapılmış araçlarla inilebiliyor; aslında bu derinliğe daha çok insansız araçlar gönderiliyor. Ama geçmişte de Titanik’e insanlı araçlar indirildiği biliniyor.

Titanik’in enkazını zamanında ünlü film yönetmeni ve yapımcısı James Cameron’un finanse ettiği özel bir ekip bulmuştu, hatta enkazın görüntüleri ünlü Titanik filminde de yer alıyordu.

Bir süreden beri de macerasever zenginler bu enkaza turistik turlar düzenliyor, baksanıza bir de bu turları yapan ve denizaltıları temin eden şirket de var. Zaten şirketin genel müdürü de şu an denizin dibinde kurtarılmayı umuyor.

Bir yandan büyük bir trajedi, bir yandan da riskleri bilinerek yapılmış bir seyahat. Burada şaşırtıcı olan, o gezginleri oraya götüren gemide bir yedek kurtarma tertibatının olmaması, denizaltı ile iletişimin bu kadar kolay kopabilmesi.

İşin en trajik yanlarından biri şu: Denizaltı kendi çabasıyla su üstüne çıkacak olsa bile eğer bulunamazsa içindekiler yine havasızlıktan ölebilir; çünkü kapaklar ancak dışarıdan açılabiliyor.

İki yeni nükleer santral: Bir durup düşünsek…

İki yeni nükleer santral: Bir durup düşünsek…

Mersin Akkuyu’da Rus RosAtom şirketinin inşa ettiği nükleer santralın ilk ünitesi tamamlanmak üzere, bu yıl üretime başlayacak. Sonra tedricen diğer üç ünite de devreye girecek.

Bu, Türkiye için bir ilk ama santral Türkiye topraklarında olmasına rağmen Türkiye’ye ait olmayacak. Yani, Türkiye belki bu santral aracılığıyla bu konuda yeni bilgiler edinebilecek ama o kadar.

Bu ilk santralı ikinci ve üçüncü santralların izlemesi de kesinleşti. Biri Sinop’a yapılacak, diğeri Trakya’da Karadeniz kıyısına yakın bir yere; belki İğneada civarına.

Bizim ilk santralın yapılmasına karar verip inşaat aşamasına geçmemizle diyelim üçüncü santral için inşaat aşamasına geçmemiz arasında, dünyada nükleer enerji santralları konusunda çok önemli bazı gelişmeler oldu ve olacak.

Bana soracak olursanız en önemli gelişme, mikro santral tasarımlarının ortaya çıkması ve çalışmaya başlaması.

Bu mikro santralları bazı Amerikan şirketleri de yapıyor; Çin’in de çalışan iki tane mikro santralı var.

Bunlar modüler ve son derece küçük santrallar. Modülleri yan yana koyarak büyük bir güç de elde edebiliyorsunuz; veya onları tek tek bir yerlere kurup daha lokal ihtiyaçları da karşılayabiliyorsunuz.

İkinci önemli gelişme ise toryum kullanan, daha doğrusu toryum-plutonyum karışımı yakıt kullanan santrallar. Bu santralların güzel tarafı, dünyadaki nükleer atıkları, yani ortaya çıkan fazla plütonyumu yeniden değerlendirmesi.

Türkiye, ikinci ve üçüncü santralları konusunda acele etmek yerine bu alternatifleri değerlendirmeli sanki.

Örneğin modüler mikro santrallar, Akkuyu kadar gücü çok daha düşük maliyetle üretebiliyor, üstelik inşaat süresi de çok daha kısa.