Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, ‘Nijeryalı Prens Dolandırıcılığı’ tuzağına nasıl düştü?
Dünya çapında üne sahip bir şey bu, ‘Nijerya Prensi Dolandırıcılığı.’
Yöntem şu: Bir gün posta kutunuza (evet bu mesele o kadar eski, yani hala kağıda yazılı mektup gönderilen zamana kadar giden bir geçmişi var) bir mektup gelir.
Adınıza bile yazılmamıştır, genel bir hitap vardır. Çok zengin bir Nijeryalı Prensin mal varlığına el konulmuştur. Ama milyarlarca dolarlık o varlığını kurtarmaya çok yakındır. Eğer siz ona son avukatlık ve dava giderleri için bir miktar para gönderirseniz o da borcunu unutmayacak, size parasını alır almaz fazlasıyla gönderecektir.
İlk okuyuşta ‘Çocuklar bile kanmaz buna’ dedirten son derece basit bir dolandırıcılık yöntemi ama onyıllardır bu yöntem aynen bu şekilde hala devam ediyor, çünkü mutlaka dünyanın bir yerinde birileri okuduğu mektuba kanıyor ve sonunda az veya çok bir parayı birilerine kaptırıyor.
Pazar günü 10Haber’de haberi vardı, Türkiye Varlık Fonu’nun eski başkanı Mehmet Bostan ile Londra’da mukim Türkiye kökenli ‘işinsanı’ Bülent Göktuna tutuklanmışlardı.
Tutuklanma nedeni, Türkiye’nin en önemli kamu şirketlerini bünyesinde barındıran ve bu sayede milyarlarca dolarlık varlığı yöneten Türkiye Varlık Fonu’nun Başkanı Mehmet Bostan’ın kendisine ‘Ben Türkiye’ye 25 milyar dolar getireceğim ama bunu getirmem için önce 25 milyon dolara ihtiyacım var’ diyen bir ‘işinsanı’na inanıp ona sahiden 25 milyon doları göndermesiydi.
Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulu tarafından yapılan soruşturmanın ayrıntılarında eminim çok sayıda renkli detay da vardır; bir kamu yöneticisi olarak Mehmet Bostan belki bu işten kişisel çıkar da elde etmiştir, bunları çok da önemsemiyorum.
Burada benim açımdan önemli olan, tek bir kişinin (Mehmet Bostan) bu çocukça yönteme ‘kanarak’ devlete ait parayı bir özel kişiye gönderebilmiş olması.
Ödenen 25 milyon dolar Mehmet Bostan’ın kişisel parası olsaydı bile ona eşi veya çocukları ‘Dur ne yapıyorsun’ diye sorabilirdi.
Mehmet Bostan herhangi bir özel sektör şirketinde genel müdür pozisyonda olsaydı da bu parayı gönderemezdi. Çünkü büyük ihtimal yönetim kurulunun onayına ihtiyacı olurdu, bu onaya ihtiyacı olmasa bile şirketin finans departmanı avukatları devreye sokardı vs ve bu parayı gönderemezdi.
Peki Türkiye Varlık Fonu’nun başkanı olarak bu parayı tek başına göndermeyi nasıl başardı?
İşte esas sormamız gereken soru bu.
Çünkü normal şartlar altında devlette denetim çok daha serttir, süreçler çok daha belirlidir. Türkiye’de devletin bütün parasının başında duran Hazine Müsteşarı örneğin tek başına bu paradan bir kuruşu bile bir yere gönderemez. Para göndermenin süreçleri bellidir, yasalarla konmuş sınırlar vardır vs.
Onu bırakın, Türkiye Varlık Fonu tarafından yönetilen mesela Ziraat Bankası’nda bankanın genel müdürü canının istediği yere 25 milyon doları gönderemez. Para göndermenin prosedürleri ve gayet sıkı denetimleri vardır çünkü.
Belli ki, Türkiye Varlık Fonu’nda en azından o zamanlar böyle bir prosedür de, iç denetim de, çift imza veya yönetim kurulu kararı gibi kurallar da yoktu. Bu sayede Mehmet Bostan o parayı gönderebildi.
Ancak ‘Nijeryalı Prens Dolandırıcılığı’ tuzağına düşen şahsen Mehmet Bostan olmadı, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti oldu. Bunu unutmayalım.