Enflasyonla mücadeleden çok daha zoru, bilgisizlikle ve kötü yönetimle mücadele
İki gün önce burada Tayyip Erdoğan’ın ek bütçe çıkarma mecburiyetinden kurtulmaya çalıştığını yazmıştım. Ek vergiler geldi, mevcut vergilere ve harçlara zamlar yapıldı, bu arada bütçe üzerindeki kur korumalı mevduat yükü Merkez Bankası’nın üzerine yıkıldı ama yetmedi. Bütçede yeterli ‘sterilizasyon’ yapılamadı, bunun üzerine dün 1,1 trilyonluk yeni harcama bütçesi Meclis’e sunuldu.
Burada iki şeyin altını çizmek lazım:
1. Cumhuriyet tarihinde ilk kez iki yıl üst üste ek bütçe istemek zorunda kalıyor hükümet. Bu da Tayyip Erdoğan’a nasip oldu.
2. İstenen ek bütçe, mevcut bütçenin yüzde 25’i kadar. Ciddi bir yanılma.
Elbette bu yanılmanın başlıca sebebi deprem ama hemen bu bahaneye sığınmayalım; hayal dünyasında yaşamak, enflasyonu ‘gelip geçici’ bir durum saymak ve seçim kazanma uğruna ekonomiyi bir enkaza çevirmek de en az deprem kadar pay sahibi ek bütçe zorunluğunda.
Ek bütçeyle kamuya 1 trilyon 119 milyar liralık ilave ödenek sunuluyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Meclis’e sunulan ek bütçe kanunu, 1 trilyon 150 milyar lira da gelir öngörüyor. İşte on gelirler biliyorsunuz artan vergilerle ve gelen ilave vergilerle sağlanacak.
Yalnız burada kafa karıştırıcı bir durum var; normal bütçemiz 659 milyar lira bütçe açığı öngörüyordu; şimdi ek bütçede giderden çok gelir bütçelenmiş, bunu o ilk orijinal açığın azalacak olması şeklinde yorumlamamak lazım. Aksine toplamda bütçe açığımız artacak.
Ne kadar artacak? İşte şimdilik cevabını tam bilmediğimiz, bir ihtimal bu ek bütçenin Meclis Bütçe Plan Komisyonu’ndaki görüşmeleri sırasında öğreneceğimiz yeni bütçe açığı rakamı çok önemli olacak.
Mehmet Şimşek geçen gün Twitter üzerinden üç maddelik bir mini duyuru yaptı; Erdal Sağlam bu duyurunun esas muhatabının vatandaş değil Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğunu yazdı, ben de öyle düşünüyorum.
Şimşek’in söyledikleri arasında bütçe açığının ‘deprem giderleri hariç’ tutularak Maastricht Kriterlerine uyumlu olması diye bir laf vardı. Yani, bütçe açığının gayrı safi yurt içi hasılanın yüzde 3’ünü geçmemesi. Deprem için yapılan ve yapılacak harcamalar hariç bırakılsa bile bu kriterin tutması kolay gözükmüyor. Tabii bu konuda tahmin yapmak zor; çünkü yıl sonunda GSYH’yi bilmiyoruz.
Öyle hızlı gelişmeler içinde yaşıyoruz ki, hepimiz geleceği görmeye uğraşıyoruz doğal olarak ve geçmişle, geçmişin hatalarıyla yeterince yüzleşemiyoruz.
Bugün çok uzun bir aradan sonra gerek vergi zamları ve gerekse başka şeylerle geçmişin bedelini ödemeye başladığımıza göre, dönüp ‘Biz nerede hata yaptık’ diye de bakmak lazım aslında. Olur a, belki ders çıkartırız ve aynı hatayı yeniden yapmayız.
Hatalar zinciri ta 2020 yılından, salgından başlıyor aslında. Ortada salgının biteceğine dair en ufak bir bilimsel bir veri bile yokken biz 2020 yaz başında salgının hafifleyeceği varsayımıyla para musluklarını açtık, ani duruş yaşayan, bir anda milyonlarca insanı işsiz bırakan ekonomimizi canlandırmak istedik. Vatandaşa inanılmaz ucuz faizle bol keseden konut kredileri verdik, onlar da gitti yeni konut yerine danışıklı dövüşle ikinci el konut aldı, bu paranın neredeyse tamamı dolara gitti. Aynı anda hem ev fiyatlarını yükselttik hem doların fiyatını.
Salgın, salgının getirdiği ekonomik durgunluk, salgının ekonomik etkilerini sınırlamak için kamu bütçesinden yapılan harcamalar enflasyonu arttırdı. Biz bu enflasyonun gelip geçici bir şey olduğuna, kaynağının da daha çok dünyada artan emtia fiyatları olduğuna inandık. Oysa değildi, enflasyon bizim gereksiz parasal genişlememizden kaynaklanıyordu. Para arzını kısmak ve faizi arttırmak isteyen Naci Ağbal’ı 3,5 ayda kovdu Tayyip Erdoğan. Kovmamış ve ona izin vermiş olsaydı hem enflasyon bugün çok daha düşük bir noktada olacaktı hem de geçen yıl da bu yıl da ek bütçe çıkarmak gerekmeyecekti. Üstelik Erdoğan seçimi çok daha kolay kazanacaktı.
Ama hayır, Tayyip Erdoğan, 2020’de Berat Albayrak eliyle yaptığı hatayı 2022’de Nurettin Nebati-Şahap Kavcıoğlu ikilisiyle tekrar etti. Enflasyon ciddiye alınmayınca azdı, yüzde 85’e kadar çıktı, ‘düştü’ dendiği yer ise hala yüzde 40 seviyesi.
Çok büyük bir mücbir sebep olmadıkça ek bütçe istemek zorunda kalmak dünyadaki her hükümet için utanç verici bir şeydir. Deprem evet bir mücbir sebep ama biz ilave bütçemizin yarıdan azını deprem harcamasına ayırmış durumdayız, demek esas sebep deprem değil.
Enflasyonla mücadeleden çok daha zoru, bilgisizlikle ve kötü yönetimle mücadele olsa gerek.
Mehmet Şimşek’in geçen gün sert eleştirdim ama hakkını da vermeliyim: Bu ortamda işi çok zor.