BRICS, 2,5 trilyon dolarlık 4 Orta Doğu ülkesinin katkısıyla Batı’ya kafa tutmaya hazırlanıyor
45 milyonluk Arjantin'de enflasyon 30 yıl sonra yüzde 100'ü aştı. Bugün halkın yüzde 40'ı yoksulluk sınırının altında. Bazıları para sistemini tamamen terk ederek takas yöntemine geçiş yaparken, bazıları da ellerinde her geçen gün değer kaybeden pesodan kurtulma derdinde.
Arjantin, 1920’lerde dünyanın en zengin ülkelerinden biriydi ve yaşam standardı ABD ile kıyaslanabilir düzeydeydi. Ne var ki uzun siyasi ve ekonomik istikrarsızlık geçmişi, ülkenin 1950’den bu yana gün yüzü görmemesine ve şu anda da Latin Amerika’nın en sorunlu ekonomilerinin başında gelmesine yol açtı.
Yüzde 114’ü geçen enflasyonun yılın ilerleyen zamanlarında yüzde 130-140’lara varmasının öngörüldüğü Arjantin’de gıda enflasyonunun da yüzde 200’ü geçmesi bekleniyor. Et, süt, meyve ve sebzenin yetiştiği, toprak ve deniz zengini ülkenin çalışan nüfusunun yüzde 40’ının (çocukların yüzde 66’sı), emeklilerin yüzde 80’inin ve sosyal yardımlardan yararlanan yaklaşık 2 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında olduğu belirtiliyor.
Arjantin’in bu son krizini esasen kuraklık tetikledi. Büyük ölçüde tarıma ve tarımsal ürünlerin ihracına dayalı bir ekonomi olan Arjantin, son 60 yılın en sert kuraklığı yüzünden ciddi bir tarımsal üretim kaybı yaşadı. Bu kayıp ülkenin ihracatını azaltınca döviz krizi ortaya çıktı. Arjantin, kendi geçmişi nedeniyle Türkiye gibi çift para birimli bir ülke. Halk, yerel para olan pesodan çok dolara güveniyor. Ama döviz darboğazı doların fiyatını yükseltince ülkede film koptu. Pesonun değeri artık öyle hızlı düşüyor ki, sabit gelirli kesimlerin tek yapabileceği şey, ellerine geçen pesoyu ya tamamen dolara çevirmek ya da anında harcamak oluyor.
Alışveriş merkezlerinin tıka basa dolu olması, insanların evde yemek yerine dışarıda yemeyi tercih etmesi gibi durumlar genelde zenginlikle bağdaştırılsa da enflasyonun ağır yükünün altında ezilen halk, zaten değer kaybetmekte olan parayı elinde tutmak istemeyerek harcamayı tercih edebiliyor. New York Times’da üç hafta önce Arjantin ile ilgili çıkan bir haber de bunu tamamen doğrular nitelikte.
Habere göre pesonun düşüşü restoran endüstrisinin yükselişini körükledi. Bir tarafta orta ve üst sınıf, elindeki pesodan bir an önce kurtulma telaşıyla dışarıda yemek yerken, restoran işletmecileri de gelirlerini yeni restoranlar açmak için kullanıyor. Covid-19 pandemisi sırasında kapanan tarihi Alman lokantasını kısa süre önce yeniden açan Jorge Ferrari, “Krizler fırsattır. Kripto para satın alanlar var. Başka tür sermaye piyasalarına yönelenler var. Benim yatırımdan anladığım ise bu” diyor.
Marketplace’e konuşan Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü’nde kıdemli ekonomist Monica Baumgarten de Bolle, Arjantin’deki yüksek enflasyona dikkat çekerek, “Böyle bir durumda enflasyonu düşürmek son derece zorlaşır. Çünkü insanlar böyle durumlarda para birimini reddetmeye başlar. Bu durumda da insanlar artık pesonun ileride herhangi bir değere sahip olacağına inanmıyor. Dolayısıyla da maaşlarını peso olarak aldıklarında bu pesoları hemen dolara çevirme eğiliminde oluyorlar. Bu tür bir süreç başladı mı önüne geçecek herhangi bir politika aracı kalmaz. Bu yüzden faizlerdeki artışlar etki etmiyor” diyor. Banka hesaplarının dondurulduğu ve Arjantinlilerin neredeyse bir gecede tüm birikimlerini kaybettiği 2001 ekonomik krizinin hafızalarda hâlâ taze olması da tek başına halkın güvenini zedelemeye yetiyor.
Öte yandan örnekler sadece restoranlarla sınırlı değil. Temel ihtiyaçları için para sistemini terk edip takasa geçiş yapanlar bile var. Facebook ve WhatsApp gibi sosyal medya platformları üzerinden gruplar kuran Arjantinliler, bir bakıma kermes gibi etkinlikler organize ediyor. Her bir eşyanın değerini puan sistemiyle belirleyen Arjantinliler, giysilerini tuvalet malzemeleri ya da yiyecekle takas edebiliyor. Bu konuda Fransız-Alman televizyon kanalı arte’ye konuşan Arjantinli kadınlar, genelde en çok talebin yağ ve şekere olduğunu söylüyor.
Ayrıca Arjantinlilere göre bir ürünü satın almak için para biriktirmeyi beklemenin sonu gelmiyor. Zira ne kadar para biriktirirlerse biriktirsinler almak istedikleri ürünlerin fiyatı her geçen gün biraz daha artıyor. Bu durumun önüne geçmek için bazıları ‘şimdi al, sonra öde’ yöntemini benimsemiş. Buna göre faizsiz kredi seçeneği sunan süpermarket ve giyim mağazalarından alışveriş yapan Arjantinliler, aldıkları ürünün taksidini üç ay ya da daha uzun vadeye yayacak şekilde faizsiz bir şekilde satın alabiliyor.
2018’de yaşanan döviz krizi, pesonun dolar karşısında değerinin yarı yarıya düşmesine yol açtı. IMF, dönemin Başkanı Mauricio Macri liderliğindeki hükümete 57 milyar dolarlık rekor denilebilecek bir kredi sağlamıştı. O dönem sağlanan bu kredinin 44 milyar doları kullanılmıştı. 2019’da devlet başkanlığına Alberto Ángel Fernández’in gelmesinden üç yıl sonra IMF, Arjantin’e 44 milyar dolarlık yeni bir anlaşma imkanı sundu. Ülkenin önceki borcun 40 milyar doları ise hâlâ ödenmedi.
Arjantin Ekonomi Bakanlığı’ndan bir kaynağın İngiliz haber ajansı Reuters’e yaptığı açıklamaya göre, ülke bu ay ödemesi gereken 2.6 milyar doları ay sonuna ertelemeyi planlıyor. Hem nakit hem de dolar rezervi sorunu yaşayan ülke, haziran ayı ödemelerini de sıkıntı çektiği için kısmen Çin yuanı ile yapmıştı.
Sol Cephe Birliği koalisyonunda Sosyalist Sol Parti’den milletvekili olan Juan Carlos Giordano 10Haber’e yaptığı açıklamada, ülkede enflasyonun yüksek seyretmesinin sebebinin IMF ile yapılan anlaşma olduğunu söylüyor. “Bu paranın tek bir doları bile cari harcamalar, yani maaş iyileştirmeleri, sağlık, eğitim veya konut için kullanılmadı, uluslararası bankaların ve tefecilerin sermaye kaçırışını finanse etmek için harcandı” diyen Giordano sözlerine, “Arjantin 2020’den bu yana usulsüzce alınan bir dış borç için 25 milyar dolar faiz ödedi, bu para halk için bir milyon konut inşa etmek ve 4 milyon işsize istihdam sağlamak için kullanılabilirdi” diye devam etti.
“Bize IMF ile anlaşmazsak kaos yaşanacağını ve uçuruma doğru yol alacağımızı söylediler ama anlaşmaya rağmen tam da söyledikleri şey yaşanıyor” diyen Giordano, “Bu da demek oluyor ki biz haklıydık, doğru olan diğer yoldu” sözlerini dile getirdi.
Arjantin dünyanın en büyük işlenmiş soya üreticisi, mısır ihracatında da ilk üçte yer alıyor. Ülkenin ekonomik gücünü esasen tarımdan alması, dünyada yaşanan fiyat dalgalanmalarına daha bağımlı hale gelmesine neden oluyor. Üstelik ülkenin şu anda 60 yılın en kötü kuraklığının pençesinde olması, durumu daha da kötüleştiriyor. Rosario borsasına göre, çiftçiler soya, mısır ve buğdayda 14 milyar dolar kayıp ve 50 milyon ton daha az tahıl üretimiyle karşı karşıya.
Arjantin Merkez Bankası enflasyonun yükselmesini önlemek amacıyla mayıs ayında politika faizini 600 baz puan artırarak yüzde 97’ye yükseltti. Ancak bu tür önlemlere rağmen enflasyonun önüne bir türlü geçilemiyor. Giordano’ya bunun sebebini sorduğumuzda, “Arjantin’de fiyatları belirleyen tekellerin yönettiği üretim ve ticaret sektörlerinde muazzam bir ekonomik yoğunlaşma var” cevabını verdi.
Giordano, “Petrol endüstrisinin yüzde 90’ı üç şirket tarafından yönetiliyor: Molinos Rio de la Plata, Molinos Canuelas ve Aceitera General Deheza. Şekerin yüzde 75’i Ledesma’da. Unlu mamullerin yüzde 80’i çok uluslu Bimbo’da. Alkolsüz içeceklerin yüzde 85’i Coca Cola ve Pepsico’da. Aynı durum hipermarketler için de geçerli. Otomobil sektörü ise Ford, Toyota, VW, Peugeot, Fiat ve diğer şirketlerin elinde. Fiyatları diledikleri gibi belirleyenler de bu şirketler” dedi.
Dış ticaretin de limanlar gibi özelleştirildiğine dikkat çeken Giordano, Amerikan Cargill ile Bunge, Fransız Dreyfus, Çinli Nidera ve iki büyük ulusal şirketin dış ticaretin iplerini eline aldığını belirtti. Giordano, “Bu oligopolcü zincire kafasına göre hareket etme izni verilmeye devam ederse, enflasyonun yükseleceği apaçık ortada. Kapitalist açgözlülük fiyatlarla bu kadar spekülatif oynamalar yapmasa bu enflasyonun hiçbir mantığı yok” sözlerini dile getirdi.
Giordano sözlerine, “Arjantin 1980’lerde hiperenflasyon yaşadı, ardından da acımasız devalüasyon, devlete ait şirketlerin satışa çıkarılması ve dış borcun yüzde 100 artırılması temelinde ‘1’e 1′ (bir peso bir dolar) uygulamasının bulunduğu ‘istikrar’ planı devreye sokuldu. Bu plan, bugün aşırı sağcı Javier Milei’nin savunduğu gibi doğrudan hiperenflasyona dönüş ve maaşların buhar olması anlamına gelen dolarizasyon benzeri bir yapı ortaya çıkardı” diyerek devam etti.
Giordano’ya ülkedeki enflasyonla mücadele için ne yapılması gerektiğini sorduğumuzda ise, “Arjantin’de yürürlükte olan ancak hiçbir zaman uygulanmayan, azami fiyatların dayatılmasına (fiyat kontrolü) izin veren Tedarik Yasası diye bir yasa var. Bu yasa çerçevesinde tedarik sıkıntısı varsa bu büyük grupların üretimine el konulabilir, hatta gerekirse işletmeleri kapatılabilir (bu durumda işçilerinin kontrolü altında yeniden üretime başlamaları gerektiğini de ekleriz) ve sahiplerine karşı cezai önlemler alınabilir” cevabını verdi.
Önerdiği adımlar arasında yüzde 21’lik KDV’nin kaldırılması da olan Giordano, “Dış ticaret kamulaştırılmalı, böylece ihraç ettiğimiz mallarla ülkeye gerçekten döviz girebilmeli, spekülasyon ve doları artırma şantajına bir son verilmeli. Ve en önemlisi, milyonları yoksulluk ve yoksunluktan kurtarmak için maaşlar, ailelerin ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri ölçüde yükseltilmelidir” dedi.
Arjantin’de kayıt dışı işçilik neredeyse yüzde 50’yi buluyor ve bu şartlar altında çalışan kişiler, zam almak şöyle dursun, ailelerini geçindirebilecek kadar ücret bile alamıyor. Kayıtlı çalışan olmak da sorunları çözmeye yetmiyor. Asgari ücretin yaklaşık 350 dolar olduğu ülkede bir ailenin gıda masrafı ise 829 doları buluyor.
Son olarak IMF ile yapılan anlaşmanın göz ardı edilerek dış borç ödemelerinin durdurulması gerektiğini belirten Giordano, borç ödemeleri için ayrılan bütçenin maaşlara, halk konut planına, kamu sağlığına ve eğitime aktarılması gerektiğini söyleyen, “Arjantin zengin bir ülkeyken halkının yoksulluğa batması kabul edilemez” dedi.