11-07-2023
İsmet Berkan

İsveç’in NATO üyeliğine onay vermek, doğru yönde atılmış olumlu bir adım

İsveç’in NATO üyeliğine onay vermek, doğru yönde atılmış olumlu bir adım

Dış politikada ardı ardına önemli bazı gelişmeler yaşandı son günlerde.

Belki anlatmaya Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’nin İstanbul seyahatiyle başlamak gerek.

Zelenski ile 2 saat görüşen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, görüşme sonrası ‘Ukrayna NATO üyesi olmayı hak ediyor’ dedi.

Bu sözler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öteden beri sürdürdüğü Rusya ile Ukrayna arasında denge siyasetinde kritik bir değişime işaret ediyordu, terazinin kefesinde Ukrayna’ya ağırlık vermişti Erdoğan.

Orada da bitmedi. Geçen yıl Ukrayna’da Mariopul şehrinde uzun süre kuşatma altında kalıp direnen Neo-Nazi ağırlıklı Azov taburunun önemli isimleri Ruslar’a esir düşmüş, sonra Türkiye’nin de arabulucu olduğu esir değiş-tokuşunda bu isimler Ukrayna’ya dönmeyip Türkiye’de kalmaları koşuluyla serbest bırakılmıştı.

Zelenski, İstanbul’dan dönerken bu isimleri de aldı gitti. Yani Türkiye, Rusya ile arasındaki anlaşmayı bozdu, ‘güvenilir arabulucu’ olma pozisyonunu feda ederek Ukrayna lehine ama daha çok Rusya aleyhine önemli bir sembolik adım daha attı.

İki gün önce bir dostumla telefonda konuşurken Rusya’ya verilen bu mesajlar gündeme geldiğinde, ‘Bak görürsün’ demiştim, ‘Hava tam tersine esiyor gibi gözüküyor ama Tayyip Erdoğan İsveç’in NATO’ya girişine de onay verecek.’

Dün gece geç saatlerde bu onay neredeyse resmen açıklandı, bugün NATO zirvesi sorunsuz başlıyor, hatta sevinçle başlıyor.

Rusya açısından bakıldığında İsveç’in NATO üyeliği Türkiye üzerine yapılan onca yatırımın ve dikkatli diplomasinin boşa çıkması anlamına geliyor. Vladimir Putin’in NATO’yu istikrarsızlaştırma girişimi tam tersine bir sonuca doğru da ilerleyebilir. Amerika geciktirmiyor olsa Ukrayna’nın bu örgüte üyeliği bile konuşulabilir durumda artık; çünkü NATO’da Türkiye dahil ciddi destek sahibi bu ülke.

Türkiye’nin Rusya ile denge politikasından vazgeçip dümenini Batıya doğru hafifçe kırmasının çeşitli sonuçları olacak kuşkusuz. Ama herhalde Ankara bu hesapları yaptı, risk alanlarını ve Rusya’nın olası davranışlarına karşı yapılacakları planladı. En azından öyle ummak istiyor insan.

Bu adım, yani İsveç’in NATO üyeliğinin kabul edilmesi, Türkiye’nin Batı ile arasındaki sorunları elbette ortadan kaldırmaz ama bazı ambargoların hafiflemesine yardımcı olabilir. Bunların başında Avrupa Birliği ile gümrük birliğinin güncellenmesi müzakerelerini başlatmak geliyor. Bu müzakereler, Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi bahane edilerek bloke edilmişti, bakalım önümüzdeki günlerde bu blokaj kalkacak mı? (Vize serbestisi de masada gibi duruyor ama bu konuda AB tarafından kısa vadede bir esneklik beklemiyorum açıkçası. Türkiye’nin terörist tanımını daraltması şartı ortadan kalkmayacaktır.)

Esasen Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda geçen yıl, temelde Dışişleri Bakanlığı’nın neredeyse tamamen politika üretme süreçlerinin dışına çıkarılmış olması nedeniyle bir önemli fırsatı kaçırdı. Bu iki ülkenin NATO üyeliğini, toplamda Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden tartışılması için kullanabilirdi Ankara. Ama onun yerine dar bir terör gündemine saplanıldı ve kalındı.

Avrupa’nın güvenliğinin Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu sınırında başladığını bizzat Avrupa kabul ediyor zaten. Bunca mülteciyi içeride tutan Türkiye, bu güvenlik için AB’den para alıyor bu doğru ama tek başına para yetmez, siyasi mekanizmalarda Türkiye’nin yer alması, bu güvenliğin oluşumuna fikri katkı da vermesi, görüşlerinin karar verme sürecinde alınması gerekir.

Bakalım Ankara’nın ve Tayyip Erdoğan’ın dümeni Batıya kırma çabası Batıdan bir karşılık görecek mi?

F-16’lar konusunda sürprizlere açık olmak gerekir

F-16’lar konusunda sürprizlere açık olmak gerekir

Türkiye’nin kurucu ortaklarından olduğu F-35 programından ABD Kongresi’nin bir kararıyla atılması, ülkemizin askeri stratejileri ve kuvvet planlamasında çok büyük bir deliğin açılmasına neden oldu.

Türkiye, eskiyen Hava Kuvvetleri filosunu bu uçaklarla değiştirmeye başlamak ve başta Yunanistan olmak üzere çeşitli ülkelere karşı caydırıcılığını sürdürmeyi planlamıştı. Ama şimdi F-35’leri alamayınca Hava Kuvvetleri’nde bir açık oluşma ihtimali kesinleşti.

Bu önemli, çünkü Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’deki güç dengesinin tarihte ilk kez Yunanistan lehine bozulması ihtimali belirdi.

Türkiye bu ihtimali gidermek için aynı anda iki şey yapıyor: 1. Kendi beşinci nesil savaş uçağını geliştirmeye çalışıyor ama bu uçağın en erken 2030’da Hava Kuvvetlerine katılması bekleniyor; 2. Ara dönemi sorunsuz atlatmak için beşinci nesil değilse bile 4,5 nesil diye tanımlanabilecek uçaklar almak istiyor.

İlk seçenek olarak hem mevcut F-16’ların modernize edilmesi hem de yeni nesil F-16’lar alınması gündeme geldi, kamuoyuna da duyuruldu zaten.

Bu uçakların satışına ABD yönetimi izin verdi ama Kongre’den henüz gereken izin çıkmış değil. Kongrede bu uçakların satışını ‘Yunanistan’a karşı kullanmama’ şartına bağlamaya çalışan arayışlar, doğal olarak Ankara’yı çok rahatsız ediyor.

Ankara bu yüzden F-16’lara alternatif de arıyor. Örneğin Eurofighter adı verilen uçak bu alternatiflerden biri. Geçen dönemde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar bu amaçla İngiltere’de temaslarda bulundu, temaslar kesilmiş değil.

Bir başka alternatif, şaşırtıcı gelebilir ama İsveç’in ürettiği Saab marka uçaklar. Bu uçaklar da 4,5 nesil olarak niteleniyor ve son derece başarılı bulunuyor.

Fransa’dan Rafele uçakları da aslında gündeme geldi ama bu ülkeyle yaşanan siyasi zorluklar herkesin malumu.

Türkiye, ABD’ye F-16’lar konusunda alternatifsiz olmadığını söylüyor bu yolla. Kongre satış onayını daha fazla geciktirirse F-16’lar konusunda bazı sürprizler görebiliriz.

Tayyip Erdoğan bunu hep yapıyor, top Batının sahasında

Tayyip Erdoğan bunu hep yapıyor, top Batının sahasında

Biliyorum pek çok kişi Tayyip Erdoğan’ın dümeni yeniden Batıya kırmasını şüphe ile karşılıyor. Ben de sütten ağzı yandığı için yoğurdu bile üfleyerek yeme taraftarıyım ama bir şeyi hatırlatmazsam eksik kalır.

Aslında Tayyip Erdoğan neredeyse her seçim zaferinden sonra dönüyor ve dümenini Batıya doğru kıracağına dair işaretler veriyor. Hatırlayın, 2018’de seçimi kazandıktan sonra Brüksel’e gitmişti.

Ancak Erdoğan’a göre bugüne kadar bütün bu Avrupa’ya el uzatma çabalarında Cumhurbaşkanı’nın eli havada kaldı, umduğu ve istediği karşılığı Batıdan alamadı.

Bu sefer de benzer bir girişime tanıklık ediyoruz bana kalırsa. Erdoğan yine bir seçim kazandı. Yine elini Batıya uzattı, AB’den ne beklediğini de açık açık söyledi: 1. Gümrük birliğini güncelleyelim; 2. Vize serbestisini yapalım.

Bakalım Avrupa Birliği’nden ne karşılık görecek. Top bir kez daha Brüksel’in ve Batılın başkentlerin sahasında.

AB Reform Grubu yeniden toplanmaya başlar mı?

AB Reform Grubu yeniden toplanmaya başlar mı?

Avrupa’nın Türkiye’ye karşı önyargıları, hatta ırkçı tutumu bir yana, bir taraftan da Türkiye’nin AB standartları konusunda ciddi bir gerileme yaşadığını hepimiz kabul etmeliyiz. İnsan haklarından hukukun üstünlüğüne, demokratik hesapverirlik mekanizmalarından başka şeylere kadar pek çok alanda Türkiye bugün 2007-08’de eriştiği seviyelerin çok gerisinde.

Bugün GazetePencere’de Nuray Babacan yazmış, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile yeni MİT Müsteşarı İbrahim Kalın, 2019’dan beri toplanmayan AB Reform Grubu’nun yeniden toplanması için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı iknaya çalışıyormuş.

Benim anladığım ilk büyük sınav alanı, vize serbestisi konusunda Türkiye’nin yerine getirmesi gereken 6 başlıkta yaşanacak. Bakalım hayat nereye doğru evrilecek.

Yazılmamak üzere bir yemek masasında duyduklarım

Yazılmamak üzere bir yemek masasında duyduklarım

Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye ile İngiltere arasında, bir tarafta Kraliçe 2. Elizabeth’in bir tarafta ise Türkiye Cumhurbaşkanı’nın himayesinde gayrıresmi bir ‘düşünce kulübü’ kurulmuştu.

‘Tatlı Dil Platformu’ adlı bu kulüp bir yıl Türkiye’de, bir yıl İngiltere’de toplanıyor, çeşitli güzel konuşmalar ve temaslar yapılıyordu. Tayyip Erdoğan 2014’te Cumhurbaşkanı olduktan sonra da bunu sürdürdü. Araya salgın girdi, bir süredir bu toplantılar yapılmıyor ama umarım yeniden başlar.

Bu toplantılara ben de birkaç kez katıldım. İngiltere’nin Bath kentinde yapılan bir toplantıda, yazmama şartı bulunan bir yemekte tanık olduklarımı bugün dayanamayıp yazacağım ama isim vermeyeceğim.

Masada Türk hükümetinden çok önemli bir bakan vardı, yanında ise İngiltere hükümetinin bazı eski ve yeni üyeleri. Ben de şans eseri o masaya düşmüştüm. Türk bakan, bir noktada sohbet sırasında ‘Biz’ dedi, ‘Tam üyelik eksi serbest dolaşım ve eksi parasal birliğe razıyız.’

O zamanlar Türkiye’nin AB üyeliği hala gündemdeydi ama Avrupa’dan kaynaklanan kimi haklı kimi haksız kaygılar vardı. Bakan, tam üye olalım, uzun süre parasal birliğe ve serbest dolaşım mekanizmasına girmesek de olur, zaten girmememiz hem Avrupa’nın hem Türkiye’nin lehine demeye getiriyordu.

Bugün tabii tam üyelik ufukta bile gözükmeyen bir konu. AB artık Türkiye’ye ‘partner’ gözüyle değil ‘komşu’ gözüyle bakıyor.

Tayyip Erdoğan’ın son hamlesi, bir ihtimal Türkiye’yi yeniden ‘potansiyel partner’ olarak algılatmayı başarabilir.

Sonrası, sonra…