Menzil cemaatinin üçe bölünmesi ve bunun şimdilik barış içinde olması şaşırtıcı mı?
Herkes her yerde Menzil cemaatini konuşuyor. Adıyaman merkezli bu cemaatin bugün ‘çok büyük’ olduğunu görüyoruz ve duyuyoruz ama aslında cemaat hakkında bilgilerimiz çok sınırlı.
Geçmişi yüzyıllar öncesine dayalı olsa da esas örgütlenmesini 20. yüzyılda başlatıp yapmış bir cemaat bu. Ama tabii esas büyümesini, birkaç gün önce hayatını kaybeden son şeyhi Abdülbaki Erol’un döneminde, yani son 30 yılda yaşadı Menzil cemaati.
Bir tasavvuf tarikatı olan Nakşibendiliğin Halidiye kolunun Türkiye’deki cemaatlerinden biri Menzil. Hazreti Muhammed’in torunu Hazreti Hüseyin’in soyundan geldiğine inanılan ‘El Hüseyni’ ailesi, geleneksel olarak bu cemaatin liderliğini yapıyor. Hayatını kaybeden Abdülbaki Erol da bir ‘El Hüseyni’ idi.
Nakşibendiliğin Halidiye kolu, Irak’tan Türkiye’ye uzanan çok geniş bir coğrafyada en yaygın dini okullardan biri. Menzil de Türkiye’de bu kolun en büyük cemaati.
Ama şimdi, kendisine ‘Gavsi Sani’ ünvanıyla hitab edilen Abdülbaki Erol’un ölümü sonrası bu kalabalık cemaat üçe bölünmüş gibi duruyor.
‘Gavs’ tasavvufta geçen ve ‘en üst düzeyde olan’ anlamına kullanılan bir ünvan. Ama Abdülbaki Erol için cemaati bu ünvanla yetinmemiş, sonuna bir de Arapçadan gelen ‘sani’ kelimesini eklemiş. ‘Sani’ de ‘ikinci’ veya ‘sonra gelen’ demek. Yani merhum Abdülbaki Erol, ağabeyi merhum Muhammed Naci Erol’dan sonra gelen ‘gavs’ cemaatine göre.
‘Şeyh uçmaz, müritleri uçurur’ denir, şimdi bu eski sözün anlamının test edildiği günlerdeyiz.
Abdülbaki Erol’un cenazesinin hemen ardından cemaate ‘Eski tövbelerin ve zikirlerin geçerliğini yitirdiği’ söylendi, yeni tövbe ve zikir için Abdülbaki Erol’un üç oğlunun üç ayrı camiye gittiği, dileyenin dilediği camiye gidip ‘tövbe ve zikir’ edinebileceği ilan edildi.
Burada geçen ‘tövbe’yi İslamda günahlardan arınmak ve bir daha aynı günahları işlemek için Allah’a verilen bir söz anlamındaki ‘tövbe’ ile karıştırmamak gerek. Burada kastedilen, ‘Hangi şeyhe biat etmek istiyorsanız gidin onun ipini tutun.’
Gerçekten de bir ip var. Abdülbaki Erol’un üç oğlu, ayrı ayrı üç ipi tutuyorlar. Onlardan herhangi birine biat etmek isteyenler de gidip o iplerden birini tutuyor, zikr ediyor ve böylece hangi şeyhe bağlandığını belli ediyor.
Üç kardeşin birden aynı anda babalarının halifesi olduğunu iddia etmesi sık sık olmasa da tarihte zaman zaman rastlanan bir durum. Eskiden bu türden bölünmeler büyük kopuşlara ve hatta yer yer kanlı olaylara da neden olurdu. Şimdi Menzil cemaatinin bölünmesinin en azından ilk günlerde kavgasız gürültüsüz ve neredeyse ‘demokratik’ denebilecek bir yöntemle gerçekleşmesi çok ilginç tabii.
Ama tabii henüz acılar da, bölünme de çok taze. Bu dev ve hem mali hem de siyasi güç anlamında zengin cemaatin iç barışı hep böyle devam etmeyebilir. Çünkü en azından dört aday daha var. Bunlar Abdülbaki Erol’un diğer iki oğlu ve iki damadı. Tabii damat deyip, ‘Kan bağı yok nasıl olsa’ diye düşünmeyin, çünkü var. Damatlar, Abdülbaki Erol’un ağabeyi ve ondan bir önceki ‘Gavs’ olan Muhammed Raşid Erol’un oğulları.
Cemaat, merhum Abdülbaki Erol’un 1993 sonbaharında başa geçmesiyle birlikte büyük bir kurumsallaşma atağına kalktı; çeşitli vakıflar bünyesinde dev bir ticaret ve sanayi imparatorluğu oluşturuldu.
Yani şimdi üç kardeş arasında yaşanan cemaate şeyh olma yarışı, biraz da bu vakıf ve şirketlerin nasıl paylaşılacağına dair bir yarış.