Vatandaş kemer sıkıyor, kamu kemeri gevşetmeye devam ediyor
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, ilave motorlu taşıtlar vergisinden kurumlar vergisindeki artışa ve özel tüketim vergisi oranları için Cumhurbaşkanı’na verilen 5 kata kadar arttırma yetkisine kadar her şeyin bütçede deprem sebebiyle oluşan açığı kapatmak için yapıldığını söylüyor. Bunu anlatmak için gösterişli bir isim de bulmuş ama aslında bize gerçeğin yarısını söylüyor.
Doğru, deprem için yapılacak harcama olağanüstü, çünkü depremin kendisi olağanüstü. Ama bizim yıl ortasında 1,1 trilyon liralık ek bütçe hazırlamak zorunda kalmamıza neden olan olağanüstü harcamalar sadece depremden kaynaklanmadı. Neredeyse deprem kadar, hatta daha fazla parayı seçim vaatlerine ve geçmiş hükümetin enflasyonla mücadele etmediği için yarattığı balon gibi şişmiş yeni fiyatlara harcıyoruz ve harcayacağız.
Mehmet Şimşek, deprem kartını ileri sürerek ‘Ülkemiz zor durumda, bu durumdan hep birlikte zorluklara katlanarak ve dayanışma ile çıkacağız’ demek istiyor; güzel sözler, güzel duygulara hitab etmeye çalışan şeyler.
Ancak dayanışma dediğiniz şeye herkes katılmalı, öyle değil mi? Kamyoncu veya servis aracı sahibi bir gün önce 27 liraya aldığı mazotu 33 liraya alacak, yani evine götüreceği ekmekten kısmak zorunda kalacaksa, bu kısıntıyı herkesin yaptığını bilmek onu bir ölçüde rahatlatabilir.
Oysa öyle değil. Madem amaç bütçe açığını azaltmak, bunu yapmanın iki yolu olduğunu hepimiz kendi kişisel bütçelerimizden biliyoruz: 1. Gelirleri arttırmak; 2. Giderleri azaltmak.
Devletimiz gelirlerini arttırmaya çalışıyor, anladık. Peki giderlerini azaltmaya çalışıyor mu? Henüz buna dair sembolik olsun bir işaret göremedik.
Mesela, Tayyip Erdoğan’ın konvoyu 200 araç yerine 80 araçtan oluşsa devletin itibarı mı azalır?
Mesela, devletimiz oturup Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün sözleşmesinin uzatılmasına dair sözleşmeyi iptal etmeye çalışsa, devlete ilişkin algı mı değişir?
Mesela, devletimiz İstanbul Havaalanı’nın ertelenen kira ödemelerini, ‘Sizin durumunuz düzeldi, her gün yeni yolcu ve uçak iniş-kalkış rekoru kırıyorsunuz’ diyerek ertelemekten vaz geçse ve hatta bu kiraya biraz zam yapsa ne olur?
Mesela devletimiz, Gebze-İzmir otoyolunda ve özellikle Osman Gazi Köprüsü’nde uyguladığı sübvansiyonları tamamen kaldırsa, yolu ve köprüyü kullananlara gerçek ücreti ödeme zorunluğu getirip bu yoldaki araç geçiş garantisi miktarını da tartışmaya açsa, acaba Hazine kasasından ne kadar tasarrufta bulunmuş olur?
Bu örnekleri daha çoğaltabilirim ama çoğaltmayacağım. ‘Rasyonel’ ekonominin gereği, bu çeşit fahiş fiyatların devlet hazinesinden ödenmesini mümkün olduğunca azaltmak değil midir?
Devlet, sahiden tasarrufa kalkışsa bir çırpıda yıllık 20 milyar doları aşkın gereksiz harcamayı silebilir ve hiçbirimizin yaşadığı hayat değişmez.
Dayanışma denen şey tek taraflı olmaz. Gelen haberlere bakılacak olursa emekliye yüzde 25’in de ötesinde zam arzu edilmiş, en azından bir miktar da seyyanen artış önerilmiş ama Mehmet Şimşek, ‘Para yok’ demiş, buna engel olmuş. Devletin harcamadan tasarruf yapmaktan anladığı bu.
Taş çatlasa 1,2 milyar dolara mal olan Yavuz Sultan Selim Köprüsüne 10 milyar dolarlık ödeme garantisinden tasarruf ediyorsanız, tasarruf etmiş olursunuz.
Çanakkale Köprüsü kaç paraya maloldu, köprüyü yapan konsorsiyuma toplamda kaç para geçiş garantisi parası vaat edildi?