19-07-2023
İsmet Berkan

Mehmet Şimşek’in kamuoyuna ilan etmediği bir stratejisi mi var?

Mehmet Şimşek’in kamuoyuna ilan etmediği bir stratejisi mi var?

Buna ‘strateji’ demek ne kadar doğru bilmiyorum ama evet, Mehmet Şimşek ve onun Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan, belirli bir yönde taktik adımlar atarak ilerliyorlar.

Bu yön, Merkez Bankası’nın döviz piyasasına alıcı olarak girmesi ve piyasayı da TL’ye boğması sonucunu doğuruyor.

Bakın, bankalar iki hafta öncesine kadar piyasadan TL bulma telaşıyla faizleri yüzde 45’lere kadar getirmişti. Bugün bankalar TL’ye yüzde 27-30 arası faiz veriyor. Daha bir kaç gün önce mevduatınıza 1 aylık vadede yüzde 33 faiz bulabiliyordunuz, bugün bulamazsınız.

Ne oldu da faiz düştü? Olan, Merkez Bankası’nın döviz biriktirmek için piyasaya TL vermesi.

Bakın, buraya Merkez Bankası’nın web sitesindeki ilgili sayfadan aldığım ekran görüntüsü grafiği koyuyorum. Bu grafik, son bir ayda bankaların Merkez Bankası’ndan ne kadar gecelik fon kullandığını gösteriyor. Üstteki siyah çizgi, Merkez Bankası’nın faiz oranı olan yüzde 15’i gösteriyor, alttaki mavi taralı alan ise bankaların Merkez Bankası’ndan aldıkları gecelik fon miktarı.

Bundan bir ay önce, 19 Haziranda bankalar Merkez Bankası’ndan 363 milyar liradan fazla borç almışlar yüzde 8,63 ortalama faizle. Son iki gündür, 17 Temmuz ve 18 Temmuzda ise açık piyasa üzerinden Merkez Bankası’ndan alınan fon miktarı 5 milyar liraya düşmüş.

Yarın Merkez Bankası faizini yüzde 15’ten yüzde 40’a çıkartsa da çok önemli değil; bankalar şu an için bu faizle bağlı değil zaten; çok daha ucuza TL kaynağı buluyorlar, çünkü Merkez Bankası TL’yi verip bankalardan ellerindeki dövizi satın alıyor.

Merkez Bankası’nın eski başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara’ya göre Merkez Bankası son bir ayda 20 milyar dolar satın aldı; yani eksi rezervini eksi 62 milyardan 42 milyar dolara getirdi.

Bugün 10Haber’de Erdal Sağlam’ın yazdığına göre son günlerde rezerv artışları  yavaşladı ama yine de Merkez piyasayı TL’ye boğduğu için açık piyasa işlemleri sayfasında bankalar Merkez Bankası’ndan fon kullanmak bir yana alacaklı pozisyona geçtiler.

Bugüne ilişkin somut durum bu. Peki gelecekte ne olacak?

Bana soracak olursanız Mehmet Şimşek’in ve Merkez Bankası’nın son bir aydaki davranış biçimi gelecek hakkında da bir fikir veriyor. Merkez Bankası zaman zaman hızlanarak zaman zaman yavaşlayarak rezerv arttırmaya ve hiç değilse sıfır bakiyeye ulaşmak istiyor.

Bu olduğu zaman da yurt dışından kaynak bulmanın kolaylaşıp ucuzlayacağını düşünüyor. O yüzden de enflasyonla mücadeleyi de, doların fiyatını yakından gözetmeyi de geleceğe ertelemiş durumdalar.

Eğer gerçekten de Merkez Bankası bakiyesi sıfır dolar olana kadar, yani eksi 42 milyar doları yerine koyana kadar dolar alacaksa, doların fiyatının nerede dengeleneceğini bilmek çok zorlaşıyor. (Tabii o dolar fiyatının enflasyona ne kadar yansıyacağını bilmek de zor.)

Mesele şu: Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele için piyasaya verdiği fazla TL’yi ‘temizlemesi’ gerekiyor. Peki bu nasıl yapılacak? Yapılacak mı?

Doların fiyatının aşırı artması (mesela 30-35 liralara gitmesi) bir anda Merkez Bankası’nın KKM üzerinden piyasaya vermek zorunda kalacağı TL’nin Cumhuriyet tarihinin en büyük kara deliğine dönüşmesi riski var.

Merkez Bankası’nın piyasayı fonladığı faizin ağır ağır artacak olmasının önemi burada gizli. İyimser senaryoda bir noktada o faizin erişeceği seviyenin TL sterilizasyonuna (yani temizliğe) başlaması, yani döviz kurundaki artışla faizdeki artışın bir denge noktasına ulaşması umuluyor.

Peki o nokta neresi? Erdal Sağlam’ın konuştuğu bankacılar ‘şok faiz artışından’ söz etmiş, ‘Yüzde 35’ demiş ama denge noktası daha yukarıda da olabilir; eğer Merkez sahiden bakiyesini 0’a getirecekse.

Merkez, bakiyesini sıfır dolara hemen getirmek zorunda olmayabilir

Merkez, bakiyesini sıfır dolara hemen getirmek zorunda olmayabilir

Mehmet Şimşek’in ve Gaye Erkan’ın hazırladığına inandığım stratejinin kamuoyuna açıklanmamış olması ama bizim bu stratejiyi çeşitli taktik adımlardan hareketle anlamaya çalışmamız, hepimizi eksik bilgi ortamında bırakıyor.

Burada başlıca eksik bilgi, dış kaynak için verilecek optimum faiz oranı konusunda devletin ne düşündüğü.

Türkiye’nin bulacağı dış kaynağın fiyatını, yani faizini belirleyen en önemli veri, ‘risk primi’ olarak da adlandırılan CDS puanı. Bu puan, ülkelerin aldıkları kredileri geri ödeyememe riskini ölçmeye de yarayan bir çeşit ‘fiyat’ aslında.

Geçen ay bu vakitler Türkiye’nin CDS primi 550 puan seviyesindeydi, Merkez Bankası rezervini takviye ettikçe puan düştü, 440 puana kadar geriledi.

Daha birkaç ay önce Hazine yurt dışından borçlanmaya çıktığında  dolara yüzde 9,75 gibi olağanüstü bir faiz oranıyla ancak borçlanabilmişti. Bugün bu CDS puanı eğer kalıcı olacaksa, dış borçlanmaya ödenecek faiz çok düşecek demektir.

Merkez Bankası eksi rezervden 0 bakiyeye, hatta artı rezerve doğru yürüdükçe bu risk puanı daha da düşecek, dolayısıyla dış borçlanma maliyeti de daha düşecektir. Ama Merkez Bankası orta vadede sıfır, hatta artı bakiyeyi hedeflese bile o hedefe kısa vadede ulaşması gerekmeyebilir.

Yani burada bir kısa vadeli denge noktası gözetiliyor, dış kaynak girişi için göze alınan bir faiz seviyesi gizlice belirlenmiş olabilir. Dolayısıyla o faiz seviyesinin yakalandığı düşünüldüğünde Merkez Bankası piyasadan dolar almayı çok yavaşlatabilir, dövizin seviyesi de orada durmak zorunda kalabilir.

Bu bir dinamik denge modeli. Esas takip edilmesi gereken şeylerin başında Türkiye’nin yaptığı ithalatın yavaşlayıp yavaşlamaması, hatta Türkiye’nin ticaret fazlası verip vermemesi geliyor.

Doların fiyatının çok kısa sürede yüzde 40’dan fazla artmasının ithalatı yavaşlatması beklenir. Yaz aylarında turizm gelirleri de arttığı için cari fazla oluşması da sürpriz olmaz.

Dış ticarette fazla verilmesi, Merkez Bankası’nın dolar biriktirmesine de, doların fiyatının dengelenmesine de, CDS puanının düşmesine de yardımcı olacak bir unsur.

Kısa vadede bakmamız gereken şeyler bunlar.

Durgunluğu seçimden sonraya ertelemek

Durgunluğu seçimden sonraya ertelemek

Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan’ın tamamen iyi niyetle Türkiye’yi enflasyondan kurtarmaya çalıştıklarını varsaysak bile, onların belli kısıtlar altında çalıştığını da görmeliyiz.

Bu kısıtların birincisi, Tayyip Erdoğan’ın kazanmak istediği yerel seçim. Dolayısıyla hem Şimşek hem Erkan, yerel seçime kadar ekonominin soğumasını ve durgunluğa girmesini engellemek isteyecektir.

Enflasyonla mücadelenin kaçınılmaz bir sonucu ekonomik durgunluk veya yavaşlama olacağı için, eğer seçime kadar ekonominin canlılığını koruması isteniyorsa, enflasyonla mücadele de bu kısıt uyarınca, daha hafif önlemlerle yapılacaktır.

Nitekim şu ana kadarki uygulama enflasyonu kısa vadede yükseltici şeyler. Bu uygulamanın doğal sonuçlarından biri tüketimin patlaması. Bugün 10Haber’de haberini okuyabilirsiniz, perakende sektöründe satışlarda adet bazında yüzde 25’e yakın artış var.

Ekonomik büyüme yavaşlama eğilimine girmişti ama bu tüketim patlaması beraberinde büyümeyi getirebilir. Bu yıl kuşkusuz geçen yılki kadar büyümeyecek ekonomi ama kötümser tahminler de enflasyon sayesinde boşa çıkabilir.

Enflasyonu ücret artışları izlemek zorunda

Enflasyonu ücret artışları izlemek zorunda

Yıl başında veya daha birkaç hafta önce artan ücretlerin dolardaki hızla yükselme nedeniyle bu para birimi karşısında nasıl eridiğine dair haberler okuyorsunuz. Bu haberleri daha çok yazacak ve yayınlayacağız.

Ancak yılbaşına yaklaştığımızda hep birlikte göreceğiz, bu fiyat artışları beraberinde ücretlerin anlamlı oranlarda artması yönünde büyük bir baskıyı da getirecek. Mart ayında seçim olduğu için hükümet gelen baskıya boyun eğecek ve ücretler yıl başında ciddi oranlarda yeniden artacak.

Fakat ne kadar artarsa artsın, enflasyon doğası gereği en haksız vergi biçimi olduğu için ücretli kesimin daha da yoksullaşmasını beraberinde getirecek.

Türkiye bugün kısa vadede dış kaynak sıkıntısı dahil pek çok ekonomik zorluk yaşıyor ama esas büyük sorunumuzun enflasyon olduğunu hiç unutmamalıyız. Bir zamanlar yüzde 8 enflasyonu bile yüksek bulduğumuzu, bu rakamı yüzde 3-4’e indirmeye çalıştığımızı hatırlayınca, bugün ‘Enflasyon yüzde 38’e düştü’ laflarını komik bulmamak elde değil.

20 bin dolara garanti yüzde 5 faiz

20 bin dolara garanti yüzde 5 faiz

Bankalarımız, kur korumalı mevduatta yüklü miktarda döviz bozduranlara dolar bazında yüzde 20’nin de üzerine çıkan faizler vaat ediyordu bir dönem. Şimdi bu uygulamadan yararlanmak için artık yüklü miktarda, mesele 1 milyon veya birkaç 100 bin dolara sahip olmak gerekmiyor, 20 bin dolara bile ciddi faiz var.

Bugün 10Haber Ekonomi Servisi gayet ayrıntılı biçimde yazmış, 3 ay vadede 20 bin dolar bozdurup KKM hesabı açtığınızda, vade sonunda garanti 1000 dolar alıyorsunuz. Bu da üç ayda yüzde 5 faiz demek. Dünyanın her yerinde çok yüksek bir faiz ve kazanç.

KKM uygulaması küçüleceğine tam tersi daha da büyüyor ve genişliyor.