30-07-2023
İsmet Berkan

Akbelen tartışmasına bir de böyle bakın: O iki termik santralı kapatamaz mıyız?

Akbelen tartışmasına bir de böyle bakın: O iki termik santralı kapatamaz mıyız?

Bu hafta yeniden alevlenen Akbelen ormanları tartışması beni aldı 80’li yıllara götürdü…

Hiç son 40 yılda mavi yolculuk yaptınız, cennetten bir parça olan Gökova Körfezi’nde aile eş dost arkadaş kiralık bir tekneyle bir hafta vakit geçirdiniz mi?

Ben uzun zamandır Gökova’da tekneyle dolaşmadım ama 80’lerin ikinci yarısı ve 90’lı yıllar boyunca her yıl en az bir haftamı 8-10 arkadaş doluştuğumuz guletlerde mavi yolculukta geçirdim.

Gökova Körfezi gerçekten bir cennettir ama bir de o cennetin ortasında, denizin hemen kenarında bir canavar yaşar. Bu canavarın adı Ören civarındaki Yeniköy Termik Santralıdır.

Özal: Bacasını yeşile boyarız

80’li yıllarda Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde, bütün Türkiye’nin canhıraş bağırmasına rağmen Özal tarafından inşa edildi. Özal, çevreyle ilgili endişeler belirtenlere de alay eder gibi, ‘Biz de bacasını yeşile boyarız’ dedi.

Halbuki aynı Özal o Gökova’yı ne çok severdi. Bir iş insanının teknesiyle senelerce her yıl mavi yolculuk yaptı; en sonunda Yeniköy Santralına göre körfezin güney kıyısında, Okluk Koyu’na Cumhurbaşkanlığı için yazlık konutu da o yaptırdı. (Şimdi o mütevazı konutun yerinde devasa bir ‘yazlık külliye’ var.)

Her neyse, zamanında Türkiye Elektrik Kurumu tarafından yapılan bu deniz kıyısındaki Yeniköy Santralına daha içeride bir başka santral daha eklendi, Kemerköy. Sonra bu iki santral ve onların maden sahaları 2014 yılında özelleştirildi; ihalede 2,67 milyar dolar veren Limak-IC İçtaş ortaklığı burayı devraldı. O zamandan beri de işletiyor.

Ne kadar karbon salıyor, biliyor muyuz?

Bu iki santralın toplam kurulu gücü 1050 Mw. Yeni yapılan yatırımla 100 Mw kadar daha kurulu güç eklenecek, 1153 Mw’ye çıkacak. Santrallar yılda 7 milyar kWh elektrik üretiyor.

Bu santralların bu kadar elektriği üretmek için yılda kaç ton karbondioksit salımı yaptığını bilmiyoruz; şirket karbon ve su ayak izi için uluslararası sertifika aldığını söylüyor ama yılda kaç ton karbondioksit salımı yaptığını söylemiyor.

Oysa mesele Akbelen ormanı olduğu kadar, hatta daha fazla bu karbondioksit salımı meselesi.

Termik santral basitçe şu demek: Yerin altından kömürü çıkarıyorsunuz, onun yanarken çıkardığı ısıyı arttırmak için kömürü yıkıyor, yani suyla işlemden geçiriyorsunuz. Sonra o kömürü yakıp su kaynatıyor ve kaynayan suyun buharıyla da bir türbini döndürüp elektrik üretiyorsunuz.

Yani bu termik santrala linyit kömürü çıkartmak, bunun için dağların ve ormanların içini oymak, kömürü yıkayıp doğaya pis su salmak gerekiyor. Linyit kömürü, doğa tarafından milyonlarca yılda toprağın altına depolanmış olan karbon aslında. Siz onu doğanın o deposundan çıkarıp yakarak yeniden atmosfere salıyorsunuz. Bu arada atmosferdeki karbonu yakalayan en etkili şey olan ağacı kesiyorsunuz, yani doğanın atmosferdeki korbondioksiti yakalayıp depolamasını da engelliyorsunuz.

Sorsanız termik santral tasarlayan, inşa eden ve işleten herkes de küresel iklim krizinden şikayetçi. Evet ama o krizin bir sebebi de sizsiniz.

O maden sahası büyüklüğünde bir alanda güneş santralı olsa

Birkaç yıldır Akbelen ormanını konuşuyoruz ama rakamlarla bakınca Akbelen minik bir şey. Bu iki santral halen 23 bin 307 hektar büyüklüğünde bir maden işleme sahasında ruhsata sahip zaten. Bütün Akbelen sadece 78 hektar. Yani doğaya ve atmosfere zaten çok büyük bir zarar verilmiş durumda; şirketler bu zararı 20 yıl daha sürdürmek istiyor, santralların ömrünü uzatmaya çalışıyor.

Basit bir hesap yapalım. Güneşten elektrik üretmek istediğinizde kabaca her bir Mw kurulu güç için 12 dekar kadar araziye ihtiyacınız var. Bu şirketlerin maden saha ruhsatları 23 bin 307 hektar, yani 233 bin 070 dekar. Bunu 12’ye böldüğümüzde 19 bin 422 Mw kurulu güç yaratma imkanı doğuyor.

İki santralın dört katı elektrik mümkün

Termik santral gece gündüz, yaz kış çalışabiliyor, güneş ise sadece hava açıkken ve aydınlıkken elektrik üretebiliyor. O yüzden kaba hesapla termik santral ile güneşte eşit kurulu güce sahip olsanız bile termik santral 4 kata yakın daha fazla elektrik üretiyor. Uzun lafın kısası, Yeniköy ve Kemerköy’ün üreteceği elektrik için aslında 4 – 5 bin Mw güneş enerjisi kurulu gücüne ihtiyaç var.

Yine hesap yapalım: 12 dekardan 1 Mw kurulu güç elde ediyorsak, 5 bin Mw için 60 bin dekara, yani 6 bin hektara ihtiyacımız var. Oysa şirketin ruhsatlı maden sahası büyüklüğü bunun 4 katına yakın.

O kömürü çıkarmasak, toprağın altında bıraksak şirket daha fazla para kazanabilir, toplum ve dünya da bu işten kazançlı çıkar. Nitekim şirket kendisi de bu sahalara güneş paneli kurma hazırlığında zaten.

Hazır panelleri kuruyorken şu madenleri işletmeyi de bırakın bari.

Baz santral masallarına kadar geri adım atmış termikçiler

Baz santral masallarına kadar geri adım atmış termikçiler

Elektrik üreten bütün santrallar, ürettikleri elektriği ‘Yüksek gerilim’ olarak şebekeye veriyorlar. Bu yüzbinlerce voltluk elektriğin belli bir frekansta olması gerekiyor; frekans dalgalanacak olursa yüksek gerilim iletim hatta şebekesi arızalanabiliyor. Nitekim bundan 10 yıl kadar önce İskenderun’daki bir termik santral bu frekansı olumsuz etkileyince ülke çapında yarım günü aşan elektrik kesintisi olmuştu. Yani bu frekans meselesi önemli.

Şebekenin frenkans oynamalarına karşı belli bir toleransı var ama bu son derece sınırlı bir tolerans aralığı; o yüzden de sistem şebekeye düzenli olarak aynı frekansta elektrik veren ‘baz santral’lara ihtiyaç duyuyor. Termik santrallar ve nükleer enerjiyle çalışan termik santrallar elektrik üretirken bir yandan da şebekenin frekansını koruyan ‘baz’ santrallar olarak görev yapıyor.

Güneş ve rüzgar gibi kaynaklar, hatta hidroelektrik santrallar her zaman sabir frekans sağlayamayabiliyor. Bu problem uzun zamandır bilinen bir problem ve o yüzden Enerji Piyasası Kurulu EPDK artık rüzgar ve güneş yatırımlarının ‘depolamalı’ olmasını istiyor; yani bu santrallar dev piller de kuracaklar, şebekeye elektriği bu piller üzerinden sabit frekansta verebilecekler.

Bu teknik açıklamayı neden yaptım? Bir sebeple: Yeniköy ve Kemerköy Santralları’nın sahibi olan şirket daha önce medyaya bir bilgi notu göndermişti, 28 Temmuzda da bir basın açıklaması yaptı ve her iki metinde de ‘baz santral’ kalıbı kullanılmış.

Oysa düne kadar termik santral işletmecileri kendilerinin ‘baz’ olmasını ikincil sayar, daha çok ‘Milli serveti yeraltından çıkarıyor, ekonominin hizmetine veriyoruz’ derlerdi.

Şimdi ben bu ‘baz santral’ olmaya sığınmayı bir çeşit savunma çizgisi gibi gördüm. Bence onlar da işlerinin çok uzun ömürlü olmadığını, karbon salımları yüzünden termik santrallardan vaz geçilebileceğini görüyorlar, ‘Ama biz vazgeçilmeziz, çünkü şebekenin baz frekansını biz üretiyoruz’ demeye başlamış durumdalar.

Oysa anlattım, ‘baz santral’ olma özelliklerini de yakında kaybedecekler.

Güneş ve rüzgara 18 milyar dolarlık yatırım geliyor

Güneş ve rüzgara 18 milyar dolarlık yatırım geliyor

Türkiye bir rüzgar ve güneş ülkesi. Ama maalesef bu yatırımları yapmakta dünyanın başka ülkelerine göre geride kaldı. Şimdi büyük bir atakla aradaki mesafeyi kapatmaya çalışıyor; çünkü yatırımcılar rüzgar ve güneşin bir çevreci fantezi değil ciddi para kazanma yolu olduğunu gördü.

Enerji Piyasası Denetleme ve Düzenleme Kurumu EPDK geçen yıl ‘depolamalı güneş ve rüzgar lisansı’ vereceğini duyurdu. EPDK’ya inanılmaz miktarda başvuru oldu, öyle ki başvuranların yapmaya niyetlendikleri yatırım miktarı toplamda 80 milyar doları, vaat ettikleri kurulu güç ise 100 bin Mw’yi geçiyordu.

EPDK bu başvuranların hepsine lisans vermedi. Son olarak EPDK Başkanının yaptığı açıklamaya bakılacak olursa, Mayıs ayı sonuna kadar lisans verilen yatırımların toplam kurulu gücü 10 bin Mw’ye dayanmış durumda. Yatırım miktarı ise 18 milyar dolar olarak hesaplanıyor.

Bakın, tek seferde Yeniköy ve Kemerköy’ün on katı kurulu güç vaat edildi bile, üstelik o da ‘baz güç.’

Türkiye rahatça, örneğin 20 yıl içinde termik santrallardan çıkıyoruz diyerek bir strateji ve plan açıklayabilir durumda.

Doğaya verdiği zarar açısından bakıldığında önce kömürlüleri, ardından da doğalgazları kapatmaya hazırlanmak gerek.

Görüyorsunuz, başka hiçbir alana gelmeyen yatırımcı, kapıda bekliyor.

Devlet, evlere, köylere ve sitelere güneş teşviki vermeli

Devlet, evlere, köylere ve sitelere güneş teşviki vermeli

Güneşten elektrik üretmek büyük araziler gerektiren bir şey. Evet, Türkiye’nin atıl durumda çok arazisi var ama esas büyük potansiyel aslında evlerin çatıları. Halen sizin evinizin çatısına güneş paneli koyup ürettiğiniz fazla enerjiyi de şebekeye satmanıza yasal hiçbir engel yok. Ama teşvik de yok. Oysa Enerji Bakanlığı nasıl enerji verimliliği için bina mantolamasına teşvik veriyorsa binaların güneş paneli kurmasına da teşvik verebilir.

Köylerin veya Organize Sanayi Bölgeleri’nin enerji kooperatifi kurması artık mümkün. Ama burada da teşvik lazım. Ve bu teşvikin köy ya da mahalle statüsünde olmayan konut sitelerine de yaygınlaştırılması gerek. Buralarda da enerji kooperatifleri kurulabilmeli.

Bankalar veya özel finans kurumları, evlere, köylere, sitelere yapılacak ilk yatırımların finansmanına yardımcı olup piyasadan biraz düşük faizle kredi verecek olursa, kısa zaman içinde Türkiye toplam enerjisinin üçte birden fazlasını güneşten elde etmeye başlayabilir.

AVM’ciler neden fellik fellik arazi arıyor

AVM’ciler neden fellik fellik arazi arıyor

Bizde teşvik mekanizmaları tuhaf işliyor. Örneğin organize sanayi bölgelerine kendi elektriklerini üretme izni verildi. Sonra bir görüldü ki OSB’ler kendi ihtiyaçlarının ötesinde üretim yapıp satıyor ve para kazanıyor. Bu saçma bir durumdu, EPDK yönetmelikte değişiklik yaptı. Bunun üzerine yapılmış yatırımlar boşa gideceği için kıyametler koptu.

Benzer bir durum şimdi AVM’ler için var. Büyük AVM işletmecileri, enerji maliyetlerini kısmak için EPDK’dan güneş ve rüzgar yatırımı izni aldı. Peki ne kadar üretecekler? İhtiyaçları kadar mı, fazlasını mı? Ne kadar fazlasını?

Üstelik bu üretimi AVM çatısında yapmaları da gerekmiyor; Türkiye’nin herhangi bir yerinde elektrik üretip şebekeye vermeleri yeterli görüldü. Şimdi AVM sahipleri fellik fellik arsa arıyor güneş tarlası kurmak için.

Bu teşvik düzeninde bir tuhaflık var. 

Düşünsenize aynı izin havaalanı işletmecilerine de verilse ne olur? Tek başına TAV’ın veya İGA’nın elektrik tüketimi herhalde dehşet verici büyüklüktedir.

TAV bazı havaalanlarında otoparkların üzerini şimdiden güneş panelleriyle kaplamış durumda ama buradan gelen elektrik herhalde tüketimin onda biri bile değildir.

Teşvik konusunda daha bütüncül düzenlemelere ihtiyaç var belli ki.

20 aydır rüzgar ve güneş yatırımcısını cezalandırıyoruz

20 aydır rüzgar ve güneş yatırımcısını cezalandırıyoruz

Türkiye’de maalesef üretilen elektriğin önemli bölümü ithal ettiğimiz doğal gaz ve kömürle yapılıyor. Bu iki enerji türünün fiyatları gerek TL’nin değer kaybı ve gerekse Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle aşırı artınca üretilen elektriğin fiyatı da çok arttı, tüketiciye satış fiyatının çok ama çok üzerine çıktı. Böylece devlet ve EPDK zorlu bir seçimle karşı karşıya kaldı: Ya elektrik fiyatlarına aşırı zamlar yapılacaktı ya da bir yandan elektrik fiyatına sübvansiyon uygulanırken bazı enerji üreticilerinin ‘aşırı’ karlarına da el konacaktı.

Nitekim nihayetinde bu saydıklarımın üçü de yapıldı. Elektriğe zam geldi, devlet ciddi sübvansiyon yaptı ve bu arada rüzgar ile güneşten sıfıra yakın maliyetlerle üretim yapıp piyasaya fiyatından satanlara da ‘fiyat üst sınırı’ geldi. Yani, rüzgar ve güneşten üretim yapanlar yine elektriklerini piyasa fiyatından satıyordu ama EPDK’nın belirlediği üst sınırın da üzerinde kalan parayı EPDK içindeki bir fona yatırıyordu. Böylece o para, kömür ve doğal gazdan elektrik üretenlere aktarılıyor, genel olarak piyasa fiyatı aşağı çekiliyordu.

Bu rüzgar ve güneşçinin parasını alıp kömürcüye verme mekanizması 2022 başından beri yürürlükte. 

Bu seviyede bir cezalandırmaya rağmen bu alanlara hala yatırımcı gelmesi hayret verici bir durum.

Çeşme’ye gidin, rüzgarcının ne çektiğini görün

Çeşme’ye gidin, rüzgarcının ne çektiğini görün

İzmir’den Çeşme’ye gidin, Türkiye’nin aptallık ve öngörüsüzlük tarihinin çarpıcı bir örneğine tanık olacaksınız.

Çeşme yarım adası, Türkiye’nin rüzgar bakımından en verimli alanlarından biri. Doğal olarak çok sayıda ilk yatırımcı önce Çeşme’de yatırım yapmak, rüzgar gülleri koymak istedi.

Ama o zamanlar rüzgardan elektrik üreteceğini söyleyenler küçümseniyor, rüzgar işi sırf Batılılar görsün, bizim de üzerimizde şık durur mantığıyla göz yumulan bir iş gibiydi. Küçümseyen bizzat devlet ve kurumlarıydı.

Rüzgar yatırımı yapmak isteyenler, ürettikleri elektriği vermek için şebekeye kendi bağlantılarını yapmaya zorlandı. Her yatırımcı, kendi santralından şebekeye doğru kendisi yüksek gerilim bağlantısını yapacaktı.

Bundan daha saçma ve daha çok israfa yol açacak uygulama düşünülemezdi ama yapıldı. İşte o yüzden, bugün İzmir’den Çeşme’ye giderken otoyolda kafanızı havaya kaldırın, bir zamanlar rüzgar yatırımı yapmak isteyenlerin nasıl cezalandırıldığını, nasıl caydırılmak istendiğini görün. Havada onlarca yüksek gerilim kablosunun birbirinin üzerinden geçtiğini göreceksiniz. Bu çirkinliği ve saçmalığı devletimiz yarattı.