31-07-2023
İsmet Berkan

Yedi günlük bir şeydi, artık herkes evine dönebilir!

Yedi günlük bir şeydi, artık herkes evine dönebilir!

Akbelen ormanındaki kesim 24 Temmuz günü başladı; dün yani 30 Temmuz günü de sona erdi.

Eylemler ve direniş ağaç kesimine karşıydı; civardaki köylülerle onlara destek vermeye giden çevrecileri jandarmayla karşı karşıya getiren, insanın canını acıtan görüntülerin ortaya çıkmasına neden olan çatışmalı ortam, tahmin ediyorum bu sabahtan itibaren sona erecek.

Bizler birkaç gün daha Akbelen’i, YK Enerji’yi, ağaç kesmenin ne fena bir şey olduğunu, bu şirketlerle hükümet arasındaki özel yakınlığı vs konuşacağız, sonra nasıl olsa gündeme başka bir şey gelecek ve konu unutulacak.

Bir ihtimal, şirket kesilen alanlara iş makinalarıyla girip ağaç köklerini de ortadan kaldırmak ve madenciliğe başlamak istediğinde konu yeniden canlanacaktır ama o zamana kadar uzun bir sessizlik yaşanacak.

İçinde yaşadığımız medya ve sosyal medya çağının kaçınılmaz sonuçları bunlar. Bizim ilgimizi çekmeye çalışan birbirine rakip o kadar çok şey var ki, bu şartlar altında Akbelen’e, yeşile ve ağaca ilgimizi 3-4 gün yöneltmiş olmak aslında ‘başarı.’

Yarın hep birlikte göreceğiz, bugün ağaca sarılmış onun kesilmesini engellemeye çalışan köylü kadının fotoğrafını kendi sosyal medyasında büyük bir öfkeyle paylaşanlar, birkaç hafta sonra akşam yemeklerini, gittikleri şık mekanları paylaşacaklar.

Böyle bir çağda yaşıyoruz. Buna ‘ilgi ekonomisi’ adı veriliyor; sosyal medya ve giderek medyanın kendisi de insanların ‘ilgi’sini avlamaya çalışıyor sürekli. Bu sebeple ilgi alanları da sürekli bir yerden bir yere değişiyor. 

Buna ‘Gündemi değiştirmek’ deniyor ama aslında zor olan gündemi değiştirmek değil, tam tersine gündem hep değişme eğiliminde, zor olan gündemi ve ilgiyi bir süre belli bir konu etrafında odaklamak.

Belli bir süre aynı konu etrafında odaklanılmasını sağlamanın türlü çeşitli yolları var. Bu yollardan biri, o konuyu bir ölüm-kalım meselesine dönüştürmek. İçimizde pek çok kişi, Akbelen’de ağaçlar kesilirse hepimizin mahfolacağına samimi biçimde inanıyor, tepkisini de bu yüzden büyük bir biçimde gösteriyordu.

Ama şimdi yarından itibaren bir bakacağız ki Akbelen evet kesildi ama hayat da devam ediyor işte. 

Falancalar akşam yemeğe çağırdı; filancalarla birlikte mavi yolculuğa çıkacağız zaten; ah şu Schengen vizem çıksa da Güney Fransa’ya gitsem; bu arada hayat pahalılığı korkunç oldu bu ne fiyatlar yahu; bir daha mor ve ötesi dinlemeyeceğim o ne Aleyna Tilki ile düet mi yapılırmış; İstanbul’u tepeden gören yeni lokanta çok güzel olmuş… Böyle ilgimiz bir yerden başka yere kaya kaya hayat sürecek.

Sürekli bipolar durumda yaşıyoruz.

Karşımıza sık sık bir takım ölüm-kalım meseleleri çıkıyor, onlarla ilgili yüksek sesli tepkiler veriyoruz, ardından o konu ortadan kayboluveriyor. Duyarlığımızı gösteriyoruz ama konu kapanınca da ölmüyoruz. Belki küçük küçük yaralanıyoruz her seferinde.

O yüzden böyle büyük bazı konular ortaya çıktığında medyamızın da bir klişesi oluştu: Unutturmayacağız…

Bakın, geçen gün haberi vardı: 6 Şubat depremi sonrası İstanbullular akın akın ‘karot testi’ denen teste başvuruyor, binalarını kontrol ettirmeye çalışıyordu, bugünlerde depremi unuttuğumuz için karot testi başvuruları da neredeyse durmuş.

Oysa geçen gün yeniden gördüm: Antakya bütün o yıkım haliyle öylece duruyor orada, enkaz bile kaldırılmamış.

50 binden fazla insan öldü, müthiş bir duyarlık patlaması yaşandı ama bugün 10Haber’e depremzedelerle ilgili haber koyduğumuzda kimse okumuyor, kimse sosyal medyada paylaşmıyor.

Acı ama gerçek: Akbelen de aynı unutma unutulma çukuruna düşecek.

Esencılıs’taki silahlı çatışma gayet normal aslında: Sokakta gördüğünüz herkesin belinde tabanca olabilir

Esencılıs’taki silahlı çatışma gayet normal aslında: Sokakta gördüğünüz herkesin belinde tabanca olabilir

İstanbul Esenyurt’ta minicik bir tekel bayisinde yaşanan önce itiş kakış, ardından silahların ortaya çıkması ve sonunda insanların acımasızca öldürülmesi görüntülerini hepimiz sosyal medyada izledik.

Bu şiddet pornosuna hangi resmi yetkilinin neden izin verdiği ve bu videonun milyonlarca insan tarafından seyredilmesinin olası psikolojik sonuçları tartışması bir yana, şiddetin ve cinayetin bu denli sıradanlaşması korkarım hayatımızın yeni gerçeği.

Yıllar önce okuduğum bir haber: Bir tiyatrocu, yazlık evinde yan komşusunun gürültüsünden rahatsız oluyor. Önce uyarıyor, gürültü kesilmiyor. Ardından yandaki gençleri korkutacağını düşünüp elinde kuru sıkı tabancayla yan eve gidiyor. Tabancayı gören gençler kendi silahlarına sarılıyor ve tiyatrocu ölüyor. Mahkeme, katil gençlerin ‘nefsi müdafaa’ yaptığına karar veriyor, hepsi beraat ediyor.

Yıllar önce kendi başımdan geçen olay: Bodrum’da trafikte birisiyle önemsiz bir tartışma yaşadım. İstemeden jandarma olaya dahil oldu. Ben de, ‘Şikayetim yok ama adam hem alkollüydü hem de belinde tabancası varmış izlenimi veriyordu, otomobili de şu marka ve şu renkti’ dedim. Jandarma yollarda çevirme yaptı, o marka ve renkte olduğu için durdurulan 22 aracın 14’ünden tabanca çıktı. Yarısı ruhsatsızdı. O gün trafikte bir daha kimseyle tartışmamaya yemin ettim.

Benim çocukluğum ve gençliğimde Esenyurt çamurlar içinde bir gecekondu semtiydi. Şimdi oraya gençler ‘Esencılıs’ diyorlar. Yüksek binalar, insanlık dışı şehirleşme, yeşil alan yokluğu, bir sosyal dokunun hemen hemen hiç olmaması… Los Angeles bu kadar kötü değil.

Tekel bayisindeki katliam gibi saldırının sebebi de bize özgü. Ödemesi gecikmiş bir ‘kan parası.’ Bu yüzden bir tarafın diğerini icraya vermesi, icraya verilenin buna tepki göstermesi… Ardından devreye ‘gençler’ giriyor, gidip dükkan basıp ‘Senin baban benim babama ne dedi öyle’ lafları, itiş kakış, derken dükkan sahibi gençlerden birinin ortaya tabanca çıkarıp ateş etmesi, o silah çıkarınca karşı tarafın da silahlarını çekmesi…

Sizi bilmem, ben sokakta gördüğümüz herkesin tabancasının olduğunu ve biraz sinirlenirse onu çekip size ateş etebileceğini varsayarak yaşıyorum.

Daha iki hafta olmadı, aynı Esencılıs’ta iki grup birbiriyle otomatik tüfeklerle çatışmıştı.

Daha ne olsun?

Kadınlar Dünya Kupası’nı seyrediyor musunuz?

Kadınlar Dünya Kupası’nı seyrediyor musunuz?

Bu yazın gerçek futbol heyecanı halen Avustralya ve Yeni Zelanda’da devam eden Kadınlar Dünya Kupası.

Final 20 Ağustosta, bugünlerce grup maçları tamamlanmak üzere. Bu hafta yavaş yavaş ilk 16 turları başlayacak.

Dün dört maç vardı. Birinde Norveç, Filipinler’i 6-0’la rahat geçti; İsviçre ile Amerika 0-0 berabere kaldı, Fas Güney Kore’yi 1-0’la geçti. Günün en güzel maçı ise Kolombiya ile Almanya arasında oynandı.

Almanya turnuvanın iddialı ekiplerinden biri ama önce 1-0 geriye düştü; beraberliği 89. dakikada gelen penaltıyla kurtaracak gibi dururken 90+7’de Kolombiya’nın galibiyet golü geldi. Müthiş bir maçtı.

Bugün de 4 maç var. Sabah 10’da Japonya – İspanya ve Kosta Rika – Zambiya oynayacak, size grup birinciliği maçı olan Japonya-İspanya maçını öneririm. Saat 13.00’de ise İrlanda – Nijerya ve Kanada – Avustralya karşı karşıya gelecek. Bu saatte de Kanada-Avustralya maçını tercih etmenizi öneririm, Kanada olimpiyat şampiyonu, Avustralya ise kupanın ev sahiplerinden biri.

Maçlar TRT spor Konferans kanalında.

Formula 1 sıkıcı olmaya mı başladı?

Formula 1 sıkıcı olmaya mı başladı?

Otomobil sporlarının zirvesi kabul edilen Formula 1’de ben bildim bileli bazı takımların ve sürücülerin yıllar süren üstünlükleri yaşanır. İşte ben bu sporu yakından izlemeye başladığım ilk yıllarda McLaren-Honda takımı ve onun efsanevi sürücüleri Ayrton Senna ile Marcel Proust vardı. Senna ve McLaren-Honda şampiyonluğu yıllarca kimseye bırakmadı.

Sonra Michael Schumacher ve Ferrari takınlarının egemenliği başladı. Schumi, hiç alışık olmadığımız bir sürücü türüydü; çelik gibi sinirlere sahipti, aracını adeta bir makina gibi kullanır, her virajı dönülebilecek en optimum süratte döner, yapılabilecek son anda frene basardı. Hatasız Schumi döneminde yavaş yavaş ben bu spordan sıkılmaya başladım.

Derken Lewis Hamilton dönemi geldi. Bana aracı kullanırken Senna hissi veren, deli dolu, hırs küpü ve son derece yaratıcı bir sürücü Hamilton. Onun takımı Mercedes ise bir zamanların Ferrari takımı gibi, tıkır tıkır işleyen bir makineydi.

Şimdi Red Bull ve Max Verstappen egemenliği başladı. Red Bull bana bir zamanların McLaren-Honda takımını anımsatıyor; çünkü teknolojik üstünlükleri ve tasarım avantajları çok belirgin. Verstappen ise nedense Michael Schumacher’e benziyor giderek. Bir zamanların risk alan yaratıcı sürücüsü gitti, yerine her virajı maksimum verimde dönmeye çalışan ve başaran bir makina geldi adeta.

Formula 1 yarışları iki haftada bir hafta sonları S Sport’ta yayınlanıyor. Bu spora ilgi duyanlara Netflix’teki belgesel serisini de şiddetle tavsiye ederim; bu yarışı anlamanın en iyi yolu.

Kılıçdaroğlu nasıl bir ‘topal ördek’ olduğunun farkında değil mi?

Kılıçdaroğlu nasıl bir ‘topal ördek’ olduğunun farkında değil mi?

Sabahın kör vaktinde Murat Yetkin mesaj gönderdi, kendi sitesi YetkinReport için Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile bir söyleşi yapmış, onu sitesinde yayına almıştı. CHP hiç ilgimi çekmiyor olsa bile haberlere sırtımı dönecek halim yok, hemen oturup okudum bu söyleşiyi.

Murat, yazısının başına şöyle bir paragraf yazmıştı: ‘Kılıçdaroğlu’yla görüşmek not bırakmıştım. Son birkaç günde CHP’yi ve genel olarak muhalefeti ilgilendiren pek çok gelişme hakkında sorular sormak istiyordum. Bunlar arasında CHP’nin Akbelen çıkartmasının sonuçlarından İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “yol haritası” diye yorumlanan çıkışına, “derin CHP’nin sesi” diye bilinen Önder Sav’ın görevden çekilmesi gerektiğini söylemesinden İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ismini vermeden “seçmeni suçluyorsa emekli olmasını” isteyen sözlerine dek konular vardı. Aslında bunları dünkü yazımda tahlil etmiştim; Kılıçdaroğlu’nun görüşünü almak istiyordum. Ancak Kılıçdaroğlu, bu konulardaki sorulara yanıt vermek istemediğini, artık parti içi sorunları kamuoyuna açık konuşmak istemediğini, Kurultay’ın zamanı gibi konulara CHP örgütünün karar vereceğini söyledi. Artık “Türkiye’nin önündeki sorunları konuşmak istediğini”, dolayısıyla yeni ekonomi yönetimi konusundaki sorularımı yanıtlayabileceğini söyledi. Ben de sordum.’

Söyleşide Kılıçdaroğlu’nun Merkez Bankasının yeni başkanına ilişkin görüşleri belki ilgi çekici ama benim hiç ilgimi çekmedi. Çünkü, büyük ihtimalle başka pek çok insanla birlikte ben de, Kılıçdaroğlu’nun gündemdeki konularla ilgili konuşup ‘muhalefet’ yapmasını hiç ama hiç umursamıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu kendisinin ne ölçüde bir ‘topal ördek’ olduğunun farkında değil veya bu durumu inkar ediyor. 

Onun ‘topal ördek’ olması CHP Genel Başkanlığını kaybedecek olmasından kaynaklanmıyor, 28 Mayıs seçimini kaybetmesinden kaynaklanıyor, bunu da anlamıyor veya inkar ediyor.