Yedi günlük bir şeydi, artık herkes evine dönebilir!
Akbelen ormanındaki kesim 24 Temmuz günü başladı; dün yani 30 Temmuz günü de sona erdi.
Eylemler ve direniş ağaç kesimine karşıydı; civardaki köylülerle onlara destek vermeye giden çevrecileri jandarmayla karşı karşıya getiren, insanın canını acıtan görüntülerin ortaya çıkmasına neden olan çatışmalı ortam, tahmin ediyorum bu sabahtan itibaren sona erecek.
Bizler birkaç gün daha Akbelen’i, YK Enerji’yi, ağaç kesmenin ne fena bir şey olduğunu, bu şirketlerle hükümet arasındaki özel yakınlığı vs konuşacağız, sonra nasıl olsa gündeme başka bir şey gelecek ve konu unutulacak.
Bir ihtimal, şirket kesilen alanlara iş makinalarıyla girip ağaç köklerini de ortadan kaldırmak ve madenciliğe başlamak istediğinde konu yeniden canlanacaktır ama o zamana kadar uzun bir sessizlik yaşanacak.
İçinde yaşadığımız medya ve sosyal medya çağının kaçınılmaz sonuçları bunlar. Bizim ilgimizi çekmeye çalışan birbirine rakip o kadar çok şey var ki, bu şartlar altında Akbelen’e, yeşile ve ağaca ilgimizi 3-4 gün yöneltmiş olmak aslında ‘başarı.’
Yarın hep birlikte göreceğiz, bugün ağaca sarılmış onun kesilmesini engellemeye çalışan köylü kadının fotoğrafını kendi sosyal medyasında büyük bir öfkeyle paylaşanlar, birkaç hafta sonra akşam yemeklerini, gittikleri şık mekanları paylaşacaklar.
Böyle bir çağda yaşıyoruz. Buna ‘ilgi ekonomisi’ adı veriliyor; sosyal medya ve giderek medyanın kendisi de insanların ‘ilgi’sini avlamaya çalışıyor sürekli. Bu sebeple ilgi alanları da sürekli bir yerden bir yere değişiyor.
Buna ‘Gündemi değiştirmek’ deniyor ama aslında zor olan gündemi değiştirmek değil, tam tersine gündem hep değişme eğiliminde, zor olan gündemi ve ilgiyi bir süre belli bir konu etrafında odaklamak.
Belli bir süre aynı konu etrafında odaklanılmasını sağlamanın türlü çeşitli yolları var. Bu yollardan biri, o konuyu bir ölüm-kalım meselesine dönüştürmek. İçimizde pek çok kişi, Akbelen’de ağaçlar kesilirse hepimizin mahfolacağına samimi biçimde inanıyor, tepkisini de bu yüzden büyük bir biçimde gösteriyordu.
Ama şimdi yarından itibaren bir bakacağız ki Akbelen evet kesildi ama hayat da devam ediyor işte.
Falancalar akşam yemeğe çağırdı; filancalarla birlikte mavi yolculuğa çıkacağız zaten; ah şu Schengen vizem çıksa da Güney Fransa’ya gitsem; bu arada hayat pahalılığı korkunç oldu bu ne fiyatlar yahu; bir daha mor ve ötesi dinlemeyeceğim o ne Aleyna Tilki ile düet mi yapılırmış; İstanbul’u tepeden gören yeni lokanta çok güzel olmuş… Böyle ilgimiz bir yerden başka yere kaya kaya hayat sürecek.
Sürekli bipolar durumda yaşıyoruz.
Karşımıza sık sık bir takım ölüm-kalım meseleleri çıkıyor, onlarla ilgili yüksek sesli tepkiler veriyoruz, ardından o konu ortadan kayboluveriyor. Duyarlığımızı gösteriyoruz ama konu kapanınca da ölmüyoruz. Belki küçük küçük yaralanıyoruz her seferinde.
O yüzden böyle büyük bazı konular ortaya çıktığında medyamızın da bir klişesi oluştu: Unutturmayacağız…
Bakın, geçen gün haberi vardı: 6 Şubat depremi sonrası İstanbullular akın akın ‘karot testi’ denen teste başvuruyor, binalarını kontrol ettirmeye çalışıyordu, bugünlerde depremi unuttuğumuz için karot testi başvuruları da neredeyse durmuş.
Oysa geçen gün yeniden gördüm: Antakya bütün o yıkım haliyle öylece duruyor orada, enkaz bile kaldırılmamış.
50 binden fazla insan öldü, müthiş bir duyarlık patlaması yaşandı ama bugün 10Haber’e depremzedelerle ilgili haber koyduğumuzda kimse okumuyor, kimse sosyal medyada paylaşmıyor.
Acı ama gerçek: Akbelen de aynı unutma unutulma çukuruna düşecek.